13.07.2018 / Tunca Arslan - Mösyö Lanzmann’ı Sinirlendirdiğim Gün


     Fransız belgesel sinemacı Claude Lanzmann, geçen hafta 92 yaşındayken yaşama veda etti. İsrail yanlısı tutumuyla tanınan, Filistin sorununa kayıtsızlığıyla bilinen, tartışmalı bir sanatçıydı.


 

     1973’te üç saatlik “Niçin İsrail” belgeseliyle kariyerine başlangıç yapan Lanzmann’ın bu çalışması “Yom Kippur Savaşı”nın başlamasından bir gün sonra “New York Film Festivali”nde gösterilmiş ve İsrail lobisinin etkili bir propagandası olarak kabul görmüştü.


 

     Sonrası, 1985’te tam dokuzbuçuk saatlik “Shoah” belgeseliyle geldi. Adını, İbranice “Soykırım-holocaust” tanımından alan film, “İkinci Dünya Savaşı”ndaki toplama kamplarının 1980’lerdeki halini anlatıyor, o günleri yaşayan ya da tanık olanlarla yapılan röportajlara dayanıyordu. Hiçbir arşiv görüntüsü barındırmayan film tümüyle aktüel çekimlerden oluşuyordu.


 

     “Shoah”, “İstanbul Film Festivali”nde 1989 ve 2011’de iki kez gösterildi. Kitap haline getirilmiş versiyonu 2004’te “Yapı Kredi Yayınları”ndan çıktı.


 

     “Film maratonları” hep ilgimi çeker. Politik içeriği de düşünüldüğünde, 29 yıl önce “AKM”nin “küçük sinema salonu”ndaki gösterime tereddütsüz katılmış, belli bir saatten sonra insanı gerçekten sıkan “Shoah”a sonuna kadar tahammül etmiştim. Amacım, gösterim bittikten sonra Lanzmann’ın da katılacağı tartışma bölümünde soru sormaktı. Sordum da... Ve Lanzmann’ı çok sinirlendirdim!


 

     Soykırım Ticareti


 

     Filmi, sandviç ve içecek stoku dışında da hazırlıklı seyretmiş, epeyce bilgi edinmiş, Lanzmann’ın İsrail devletinden yüklü miktarda destek aldığını öğrenmiştim. Bir vurgu yapmam gerek; 1988’in Şubat ayında tüm dünyanın nefretini çeken olaylar olmuş, İsrail askerleri kendilerine taş atan Filistinli gençlerin sağ kollarını kırmaya başlamıştı. “Cabalya Kampı”nda kolu kırılan bir gencin görüntüleri televizyonda yayınlanmış, klasik İsrail devlet terörü Türkiye’de de büyük protestolarla lanetlenmişti. Buna karşılık öteden beri uluslararası çapta güçlü bir lobiye sahip olan İsrail, pek çok film ve kitap aracılığıyla, açık ya da kapalı biçimde “Bu adamlar şimdi ne yaparlarsa yapsınlar, kendilerini nasıl savunurlarsa savunsunlar, suçlanamazlar, çünkü yakın geçmişte çok büyük acılar çektiler” diyen mesajlar vermeyi hızlandırmıştı.


 

     “Shoah”ı 18 kişi seyretmeye başlamıştık, sonuna kadar dayanabilen yedi kişi kalmıştı. Film bittikten sonra Claude Lanzmann, perdenin önündeki mikrofonun başına geçti. Yanında da Fransızca-Türkçe çevirileri yapacak olan rahmetli Yavuzer Çetinkaya vardı. Lanzmann, bir iki soru üzerine filmle ilgili teknik bilgiler verdi. Fakat belirteyim ki o üç dört dakikalık sürede bile biraz asabi, hatta “nemrut” bir adam izlenimi bırakmıştı bende. Söz alarak, “Dünyada barbarlık ne zaman sona erdi? Naziler, ‘Nürnberg’de yargılanıp cezalandırıldıktan sonra dünya huzura kavuştu mu? Devlet terörü bitti mi?” gibi çok kısa bir soru yönelttim.


 

     “Yanıt Vermeyi Reddediyorum!”


 

     Emin olun ki sorum bu cümlelerden ibaretti. Lanzmann, ne kastettiğimi anladı ve birden çok sinirlendi. “Bu çok yanlış bir soru, bana bunu soramazsınız, anlıyorum ki filmimi seyretmemişsiniz. Yanıt vermeyi reddediyorum” dedi.


 

     Sinirlenme sırası bana geldi... Günlerce araştırma yapmışım, dokuzbuçuk saat sıkıcı bir belgesel seyretmişim, sonra basit bir soru sormuşum ve yönetmen bana, “Galiba filmimi seyretmediniz” diyor!


 

     10 Nisan 2011’de “İKSV Salon”da düzenlenen söyleşiye de katılmayı çok istedim, ne yazık ki mümkün olmadı. Gitsem belki de Lanzmann’ı gene sinirlendirecektim. Aynı soruyu soracaktım çünkü: “Sizce dünyada barbarlık ne zaman sona erdi Mösyö Lanzmann?” Toprağı bol olsun, eminim ki beni anımsardı.



     Aydınlık Gazetesi - 13.07.2018, Cuma




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5764757
Online Ziyaretçi Sayısı:16
Bugünlük Ziyaret :270

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.