01.03.1984 / Filiz Ali - Müzik Tarihinde Oda Orkestrasının Yeri


     Orkestra kavramının oluşması ve yerleşmesi, çoksesli müzik tarihinin doğal gelişimi içinde yer alan en önemli kilometre taşlarından biridir. Düşünülecek olursa Batı Müziği, aynen Doğu Müziği gibi tek sesle yola koyulmuştur. Ortaçağda Troubadour, Minnesinger, Jongleur gibi adlarla anılan gezginci halk ozanları, söyledikleri destansı şarkılara, önceleri tek bir çalgıyla eşlik etmişlerdir. Gezginci halk ozanları, zamanla, gezginci müzisyenler topluluklarını kurmuş, çalgılar çoğalmış, en azından lavtaya, bir vurma çalgı, bir de üfleme çalgı katılmıştır. O çağın çoksesliliğinin asıl büyük atılımı ise kiliseden kaynaklanmaktadır. Pazar günleri ve dini bayramlarda kiliselerde koro, org ve az sayıda da olsa belli bir çokseslilik gerçekleştirecek çalgılardan oluşan oda müziği toplulukları için özel bestelenmiş eserler, polifoninin gelişiminde birinci derecede etkin olmuştur.


 

     Rönesans döneminde “Viol Consort” adıyla anılan keman ailesi toplulukları için bestelenen müzikler, 17. yüzyıla girildiğinde yerini yavaş yavaş daha büyük çalgı gruplarına bırakmaya başlamıştır. Yine de besteciler o dönemde eserlerini belirli bir esneklik içinde yazıyorlardı. Yeni gelişen “Concerti” ve “Sinfonie” biçimleri için yeterli sayıda yaylı çalgı çalacak müzisyen bulunamadığından, çalgı sayısı azaltılabiliyor ya da bunun tam tersi çoğaltılabiliyordu. İstenirse sonradan eklenmek üzere viola ve kontrabas partileri yazıyordu besteciler… Eğer bu çalgıları çalacak biri bulunamazsa eserlerin genel çoksesliliği yine de bozulmuyordu. O çağın en geniş çalgı grubu; dört keman, iki viola, iki çello, bir kontrabas, org ve zaman zaman iki pistonsuz trompetten oluşuyordu. Bu yapıdaki ilk orkestra eserleri “Concerto Grosso”lardı.


 

     Concerto Grosso’ların üstadları ise Alessandro Scarlatti, Arcangelo Corelli, Alessandro Stradella, Giuseppe Torelli, Francesco Geminiani, Tommaso Albinoni ve en önemlisi Antonio Vivaldi gibi İtalyan bestecileriydi. Orkestra kavramıyla birlikte Avrupa’ya yayılan “Concerto Grosso” ve “Sinfonie” biçimleri Fransa’da Aubert ve Leclair, Almanya’da Telemann ve Bach, İngiltere’de Haendel ve Boyce gibi önemli bestecilerin elinde çoksesli müziğin gelişim çizgisini genişletip, açarak tarihe geçti.


 

     Yaylı çalgıların “Altın Çağı”nı yaşadığı bu “Concerto Grosso” döneminin en önemli oda orkestrası eserleri arasında Vivaldi’nin “Mevsimler”i; dört, iki ya da tek keman için konçertoları, J. S. Bach’ın “Brandenburg Konçertoları” sayılabilir. Yaylı çalgılardan kurulu bu dar kadrolu orkestralar, 18. yüzyıla geçişte üfleme çalgıların da katılımıyla bugünkü senfonik orkestranın çekirdeğini oluşturmuştur. 20. yüzyıla gelene kadar da dar kadrolu oda orkestraları bestecilerin pek o kadar ilgisini çekmedi. Hele Wagner, Mahler ve Richard Strauss’la orkestra kavramı dev boyutlara ulaştı 19. yüzyıl sonunda.


 

     Oda orkestrası kavramının 20. yüzyılın ilk yıllarından başlayarak iltifat görmesi bir bakıma ekonomik nedenlere dayanır. “Birinci Dünya Savaşı” sırasında ve sonra, Avrupa’nın sosyal ve ekonomik düzeni altüst olmuştu. Üstelik savaş, asker, sivil demeden pek çok can almıştı. Hayatta kalanların yarıdan fazlası bedenen ya da ruhen sakat kalmışlardı ne yazık ki. Bu durumda eskisi gibi yüzlerce kişilik şaşaalı senfonik müzik besteleyip, çaldırmayı ummak, çağdaş besteciler için uzak bir düş olmuştu. “Neo-Klasik” yani klasiğe dönüş dönemi işte bu zorluklardan kaynaklanmıştı biraz da. Oda orkestrasının dar kadrosu, bestecilerin daha kolaylıkla yaratılarını seslendirebilecekleri ideal ortamdı.


 

     Schoenberg’in “Piérrot Lunaire”i bu dönemin en çarpıcı oda topluluğu yapıtı olarak örnek verilebilir.


 

     Oda orkestrası dağarı, yukarıda açıklamaya çalıştığımız nedenlerden, belirli çağların yapıtlarıyla sınırlıdır. 17. ve 18. yüzyılda yaratılan eserler oda orkestralarının standart dağarında sürekli yer alır. Ne var ki 19. yüzyılda uzun bir boşlukla karşılaşırız. Belki bir Çaykovski “Serenade”, boşluğu tümüyle doldurmasa bile 19. yüzyılın ayıbını biraz örter. 20. yüzyılda ise oda orkestrası için ya da oda toplulukları için çeşit çeşit eser bestelenmiştir ve bestelenmektedir.


 

     Ülkemizde son yıllarda kurulan “TRT Ankara Oda Orkestrası”nın olağanüstü başarısı, böyle bir müzik topluluğunun, günümüzdeki geçerliliğini bir kez daha kanıtlamaktadır. Kısa bir süre önce kurulan “Mimar Sinan Solistleri” ve “Filarmoni Derneği Oda Orkestrası”, İstanbul müzik yaşamının önemli bir eksiğini giderecektir. Değerli müzikçilerin bir araya gelerek titiz çalışmalar sonucu oluşturdukları bu toplulukların uzun ömürlü ve başarılı olmasını diler, bestecilerimizin de yeni yaratılarıyla bu orkestraları beslemelerini bekleriz.


     ________________________________

     Aylık olarak yayınlanan “Orkestra Dergisi”nin 13. Yıl, 127. Sayı ile Mart 1984 tarihinde basılan sayısının 25-27. sayfalarından alınmıştır.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5766923
Online Ziyaretçi Sayısı:12
Bugünlük Ziyaret :1423

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.