01.04.1984 / Kamil Şekerkaran - Haydn’ın Senfonisi -Kös Dinlemek- Yalın, Ucuz Önlemler


     Kısa süre önce gazetelerde, J. Haydn’ın -galiba şimdiye kadar hiç bilinmeyen- bir senfonisine ait olduğu sanılan orijinal el yazmalarının Almanya’da bir çiftçinin evinin tavan arasındaki eski püskü arasında bulunduğunu okumuştum. Maddi ve manevi değeri çok büyük olan bu el yazmaları, başkaca el yazmalarıyla birlikte Londra’da açık arttırma yoluyla satılacakmış. Bu küçük haber bana, şimdiye kadar okuduğum birçok benzeri olayı anımsattı. Müzik dünyasında isim bırakmış en büyük bestecilerin bile çok değerli sayılan bazı yapıtları ancak ölümlerinden çok sonra, o da bir rastlantı sonucu, olmayacak yerlerde bulunmuştur. Yukarıda kullandığım (En büyük bestecilerin bile…) tümcesini şöyle genişletmek daha doğru olurdu kanımca: “Bütün yaşamları boyunca çevrelerinden her türlü ilgi ve desteği gören bestecilerin bile…”

 

     Bu gazete haberini okuduğum günlerde, aziz hocam C. Reşid Rey’i ziyaret ederek ellerini öpmüş, uzun uzun müzikle ilgili birçok konudan konuşmuştuk. İleri yaşına rağmen konu müzik oldu mu -ve siz de benim ve birkaç öğrencisinin yapabildiği gibi O’nu konuşrurabilmesini öğrenmişseniz- aziz hocamın söyleyeceği ve günümüzde bir hayli kişinin yararlanabileceğine inandığım çok şeyler vardır.


 

     Bu konuşma sırasında, aziz hocam yakın bir zaman önce bestelediği çok kısa bir yapıtını çaldı. O kadar güzel, şirin ve Hoca’nın bestecilik yaşamında yeni bir dönemin ışıklarını taşıyan bir yapıttı ki, bir daha bir daha çalmasını istedik. O da bizi kırmadı, tekrar tekrar çaldı. Ben, 3 sayfalık bu yapıtın bir fotokopisini çıkartmak üzere kendisinden bana birkaç günlüğüne vermesini rica ettim. Aziz hocam memnuniyetle vereceğini söyledi, sonra da: “Ama ne olursun geri getirmeyi unutma. Benden bazı bestelerimi istiyorlar, veriyorum. Sonra geri getirmiyorlar” diye yakındı. Bunun üzerine kendisine çok teşekkür ederek kitaplıktaki notalara bakmak istediğimi söyledim. Hocam ve birlikte bulunduğumuz bir konukla kitaplığa gittik. Hepsi de büyük bir uğraşının ve nice yaratma sancılarının ürünü olan birçok yapıtın orijinal el yazmaları büyük bir karmaşıklık içinde duruyordu. Birçokları -ki hocamın bütün yapıtlarını hatta eskizlerini ezbere bildiğimi söyleyebilirim- eksikti ve aziz hocam, bu, eksik olan yapıtlarını ya da yapıtların bazı partilerini kimlerin aldığını anımsayamıyordu. Burada, utanarak itiraf edeyim ki, büyük bir bencillik duygusuna kapılarak -kasap et, koyun can derdinde örneği- aziz hocamın bana ve üç değerli orkestra müzikçisi arkadaşıma armağanladığı ve birinci bölümünün ana melodileri bizim ilk adlarımızı belirten “Colloque Instrumentales/Sazların Sohbeti” adlı konçertan yapıtı sordum hocama telaş ve endişeyle… “Herhalde orada olmalı, bak” dedi. Neyse, büyük bir çaba sonucu bu yapıtın partisyon ve orkestra partilerini tam olarak buldum. Hocamdan, bu yapıtının da fotokopisini çekip geri vermek üzere rica ettim. Kırmadı beni, verdi.


 

     Bu ziyaretim vesilesiyle gördüğüm acı ve üzücü tablo karşısında aziz hocama ve kendi kendime söz verdim. En kısa zamanda hocamın yapıtlarını belli bir düzene sokup eksik olanları bulmağa, hatta bu yapıtların tümünün fotokopilerini -parasal kaynağı bularak- çıkartıp istendiğinde, bu fotokopilerin kullanılması düzenini getirtmeğe gayret edecektim. Önümüzdeki günlerde bu işleri gerçekleştirmeğe çalışacağım. Ancak, üzülerek söyleyeyim ki, bu konuda bana yardımcı olmalarını rica ettiğim bazı resmi kurumların kayıtsızlıkları ve ileri sürdükleri mazeretler beni, burada yazmak istemediğim bir takım yargılara vardırdı. Üstelik, müzik için var olan bu kurumlar, bu yapıtların fotokopilerini kendi kitaplıklarına kazanabileceklerdi. Hocamdan bu vaadi de almıştım. Bu konuda başvurabileceğimi umduğum birkaç kamu kurumu daha var. Onlardan da olumsuz yanıt alırsam “Kültür ve Turizm Bakanlığı”na başvuracağım. Daha sonra, gerekirse, sanatla ve özellikle müzikle ilgili özel kuruluşlara başvuracağım.


 

     Hocamın yapıtlarıyla ilgili, bu çok üzücü durum beni yaşlı, genç diğer bestecilerimizin benzer durumlarını düşünmeğe daha fazla yöneltti. A. Adnan Saygun, N. Kazım Akses, U. Cemal Erkin, Bülent Tarcan, Ferit Tüzün, Nevit Kodallı, İlhan Usmanbaş, Cengiz Tanç, İlhan Baran ve diğer bestecilerimizin yapıtları ne durumda acaba?


 

     Adlarını andığım bu bestecilerimizden bazılarını yitirmiş bulunuyoruz. Bazıları bir hayli yaşlanmış durumda -Tanrı’dan hepsinin sağlık ve esenlik içinde daha nice yıllar, yapıtlarının geleceğe düzenli ve özen içinde bırakıldığını görecek kadar çok yıllar yaşamalarını dilerim- ve biz, müzik içinde yaşayanlar, müzikten yaşam kaynağı, sevinci ve dayanağını bulanlar bu konuda ne yapıyoruz?


 

     Tüm bu bestecilerimizin bütün yapıtlarını düzenlemek, fotokopilerini çıkartmak ve geleceğe bu kültür miraslarımızı bırakmak için gerekli para, bazı müzik kurumlarımızın Ankara’yla bir ayda yaptıkları telefon konuşmaları faturasından ya da müzik kurumlarımızın dışarıdan getirttikleri bir soliste veya şefe ödedikleri ücretten daha azdır.


 

     Ne dersiniz, sayın yetkililer?


 

     ………………………………………………


 

     Dergimizin, bundan önceki sayılarından birinde, “AKM”de bulunan çeşitli salonlar ve bu salonlarla ilgili bazı yan oda ve koridorda alınacak ve yaptırtılacak çok küçük önlem ve eklerle -binanın iç mimari estetiği ve planını bozmadan- daha sağlıklı dinletilere kavuşabileceğimizi belirtmiş, bir dizi düşüncelerimizi yazmıştık.


 

     “AKM” yöneticileri arasında yakından tanıdığımız çok iyi niyetli, yapıcı bazı arkadaşlara rağmen bir kısım yetki sahibi yönetici veya yöneticilerin bu uyarılarımız karşısında en ufak bir önlem alma yoluna gitmemeleri bize geleneksel, eski ve ulusal bir çalgımızı (Kös)’ü anımsattı.


 

     ……………………………………………


 

     Bu yakınlarda, “AKM”de verilen bir resitalde, dinleti başladıktan sonra -hem de epey sonra- içeriye giren ya da içeri girmesine maalesef izin verilen bazı dinleyiciler (!) gördük. Dahası, dinleti sırasında bir genç çocuk, anlaşılmaz bir şekilde arka sıralardan ön sıralara sonra yan sıralara, daha sonra tekrar arka sıralara, bostan tarlasına giren bir merkep örneği, dolaştı durdu. Yine dinleti boyunca, fuayenin veya başka yerlerin telefon zillerini ve fuayede yüksek sesle konuşan bir takım görevlileri üzüntü ve sıkıntıyla dinledik.


 

     Bunlar çok yalın ve ucuz önlemlerle, uygarca bir düzene sokulabilinir kanısındayız.


     _______________________________

     Aylık olarak yayınlanan “Orkestra Dergisi”nin 13. Yıl, 128. Sayı ile Nisan 1984 tarihinde basılan sayısının 6-9. sayfalarından alınmıştır.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5778863
Online Ziyaretçi Sayısı:24
Bugünlük Ziyaret :948

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.