Nurhan Tutkun - Çağdaş Kültür Nedir?

    “Çağdaş kültürler” konusunu işlerken çağdaşlık, kültür kavramları, insan ve toplum ilişkileri üzerinde duracağız.

     Çağdaşlaşma Sürecinde Ögelere Bakış:
     • Çağdaşlaşmaya giden tek bir yol yoktur.
     • Çağdaşlaşma eşitlik, özgürlük gibi insan hak ve özgürlüklerini savunma, ekonomik ve teknolojik değerlerin bütününe uyum, dayanışma ve algılama süreçlerinden oluşmaktadır.
     • Çağdaş insan; hoşgörülü, insan haklarına saygılı, ayırımcılık yapmayan, din ve vicdan özgürlüğüne karışmayan
“muasır” kelimesinin karşılığı olarak türetilmiştir.
     • Mısır, Mezopotamya, Roma, Çin ve Aztek medeniyetleri zamanlarına hükmettikten ve kendilerini asırlarca tek ve evrensel sandıktan sonra nasıl çekip gittilerse, batı medeniyeti de bütün teklik ve evrensellik iddialarına rağmen günün birinde elbet çekip gidecektir.
     • Ama nasıl göçüp giden her medeniyetten insanlığa bugün bile istifade ettiğimiz bazı şeyler miras kaldıysa aynen bunun gibi batı medeniyetinden de gelecek medeniyetlere önemli bir miras kalacaktır.
     • Ulusal ya da yöresel koşullara uygulayarak her yeni medeniyet kendi sentezini yaratabilir.

     Çağdaşlaşma Tanımları
     • Çağdaşlaşma her alanda insanın özgürleşmesi, inançlarda, değerler sisteminde, ahlakta erdemli olması, dogmalardan kurtulup usu ve bilimi, bilimsel, laik düşünceyi benimsemesidir. Çağımız bilgi toplumu çağıdır. Bilgi toplumu yapısı kurmak, toplumsal bir görev ve sorumluluktur. Bu sorumluluğun yerine getirilebilmesi için etkin ve güçlü bir devlete gereksinim vardır.
     • Çağdaşlaşma çağın gereklerinin yerine getirilmesidir. Kısacası içinde yaşanılan zamana uymak demektir. Yaşamak gerçekte yenileşmek, gelişmek ve ilerlemektir. Çağdaşlaşma her alanda ileriye bakmak, ileriye gitmek, ileriyi düşünmektir.
     • Türk toplumu cumhuriyet öncesinin gelişmiş batılı toplumlarından her yönüyle geriydi. Çağdaşlaşma anlayışının temel öngörüsü bu devasa uçurum farkını ortadan kaldırmaktı. Çağdaşlaşma aynı zamanda özgür kişi ve bağımsız devlet oluşturmaktı. Bu hed
efe ulaşmaya engel oluşturan bağlardan ve bağımlılıklardan kurtulmaktı.

     Türkiye’nin modernleşme ve çağdaşlaşma hareketini başlatanları Atatürk şöyle ifade eder:
     “Bana içten sevgilerini haykıranlar yarım asırdan beri Türk ulusunun tam anlamıyla millet olmasına çalışan, onunla en modern bir Türk devleti kurmak için insanlık fedakarlıklarının hiçbirini esirgemeyen kültür, idare, intizam ve devlet anlamlarını en son telakkilere göre tebellür ettirmeye çalışmış ve çalışan yüksek değerde arkadaşlarımdır.”

     Türk modernleşmesi devletçi seçkinlerin ve aydınların oluşturduğu kültürün gücü ile gerçekleşmiştir.

     Çağdaşlaşmanın temeli bilgiye, bilgili, kültürlü seçkin aydın denen insana dayanır. Kişilik ve kimlikli seçkin insan oluşturma ve bu tür insanların sayısını artırma çağdaşlaşmayı kolaylaştırıcı ve başarıya ulaştırıcı unsur olacaktır. Türkiye’nin seçtiği çağdaşlaşma modeli bugün bilgi toplumu olma, oluşturma adı altında gelişmiş ülkeler tarafından uygulanmaktadır.

     21. yüzyıla yaklaştıkça dünyanın her tarafında politik ve ekonomik kurumlar giderek birbirleriyle aynı noktada buluşuyorlar ve aralarındaki fark hızla ortadan kalkıyor.

     Bütün bunlar olup biterken insanların algılamaları ve buna bağlı olarak kimlikleri de değişime uğramaktadır. Kültürlü, seçkin insanlara olan ihtiyaç gittikçe artmaktadır. Liberal ve ekonomik kuruluşların canlılığı sağlıklı, dinamik, bilgili kişilerden oluşan sivil bir topluma dayanıyor.

     Kültür; insan topluluğundan beklenilen davranışları tayin eden rolleri oluştu ran düzenleşmiş bir davranışlar, düşünceler ve duygular bütünüdür.

     Bilgi; kültür toplumları için en önemli güç kaynağı olup, nasıl sanayi toplumuna geçişin simgesi buhar makinesi ise bilgisayarlar da bilgi toplumuna geçişin simgesidir. Batı artık kendini bilgi toplumu diye tanımlamaya başladı.

     Türkiye bu aşamada kendini tanımlama ve kimliğini oluşturma işlemini tamamlamaya çalışıyor. Ancak toplumsal güveni sağlayacak sosyal erdemleri modern kurumları destekleyecek seviyeye ulaştırmalı, toplumsal ve bireysel bilince ulaşılmalıdır.

     Çünkü çağdaşlaşma kültürle, bilgiyle, eğitimle ve insanla olacaktır.

     Önümüzdeki yüzyıl eğitim alanında meydana gelebilecek değişiklikler modern okulun üç yüzyılı aşkın süre önce kitapların basılmasıyla ortaya çıkışından bu yana görülen değişikliklerden daha büyük olacaktır.

     Bu anlamda halkın ulusal bilince ulaşmasının sağlanması önemlidir. Başka kültürlerin daha üstün olduğu düşünülüyorsa o toplumun güven duyguları zayıflar. Her alanda çözülmeler ve bölünmeler olur. Bir toplum özellikle hangi kültürün parçası olduğuna karar vermeli ve bu konuda anlaşılır bir algı ve yargı oluşturulmalıdır.

     Toplum üstün bir kültürün bir parçası mı yoksa bir alt kültürün mü? Sen kendini ne kadar o kültürün parçası olarak görüyorsun? O kültür seni ne kadar kendi kültürünün parçası olarak görüyor? İçinde bulunduğun kültürünü ne kadar sahiplenebiliyorsun?

     Hem kişiliğimizi hem de devletin kişiliğini öyle değerlerle yüklemeliyiz ki hemen her yaşta, her alanda ve her konuda insanlar bir araya gelip işbirliği yapabilsinler, bireysel bilince ulaşılarak insanlar sosyalleştirilebilsin. Güven bunalımı aşılarak kendi ülkesinde kardeşlik, eşitlik, barış, mutluluk ve refahı getirebilsinler. Demokrasinin devleti kusursuz hale getirip böylece insanlığın geri kalanı için ışıldayan parlak bir aydınlık olarak hizmet edeceğini umuyoruz.

     Kültür

     Şimdi de kültürü tanımlayalım:

     Sosyalleşme, belirli sosyo-kültürel normlara ve beklentilere uyma davranışı meydana getirdiğine göre bir toplumun bütün bireyleri benzer uyma davranışını göstereceğinden bu bireylerin ortaklaşa sahip oldukları bir ortak kişilik ya da ulusal karakter belirecek midir?

     Özellikle 1930-1940 yıllarında gelişen kültür ve kişilik akımı bu soruya evet diye cevap vermiştir.

     Kişilik kültürdür görüşü:
     Margaret Mead, kültürel karakterden ya da biçimlendirilmiş kişilikten söz ederken her kesimde (örneğin sanat, tiyatro, edebiyat, iletişim, kişiler arası ilişkiler, din, inanç ve adetler vb. konularda) kültürle kişiliğin aynı örüntü içinde belirdiğini öne sürmüştür. Dolayısıyla kültür ve kişiliği birbirinden farklı olgular şeklinde kabul etmek gereksizdir.

     Ancak bu görüşe göre kişiliğin ve kültürün birbirlerine tam uymaları gereklidir. Oysa bir toplumun bireyleri arasında kültüre uyma bakımından büyük farklar olduğunu biliyoruz. (Sırada bekleme veya beklememe gibi)

     Devam etmekte olan bir kültür ile o kültürü yaşayan bireyler arasında var olan yakın ilişki ya da benzer görünüm kavramlarla açıklanmaya çalışılmaktadır.

     Oswald Spengler tarih boyunca sekiz kültür sayar. Bunlar Mısır, Babil, Hint, Çin, Klasik Greko-Romen, Arap, Meksika ve batı kültürleridir.

     Büyük kültürlerin çeşitli aşamaları ise farklı toplumsal biçimlerle şekillenir. Kültür öncesi aşamada insan göçebe ve cesur olup doğa ile savaşır haldedir. Tarımın gelişmesiyle köylü olur ve yerleşik düzene geçer. Doğada bir ruh keşfeder ve doğa ona ışık anne olur. Köylünün tarihi yoktur ve köylü her kültüre ait olabilir.

     “Bir toplumun ulus olmasının en önemli koşulu toplumsal bilincin, ulusal bilinç haline gelmiş olmasıdır.”

     Uygarlık temelinde anlama ve kavrama yeteneği bulunan bir yaşama biçimidir.

     Ya çağdaş uygarlık nedir? Bunun karşılığına “Adam olmaktır” denebilir. Acaba bundan daha iyi  bir tanıma gerek var mı?

     Ulusal kültürden yoksun toplulukların kültür bozulmasına ya da kültür yozlaşmasına uğradıkları görülür.

     Bir ulusun kültürü maddi ve manevi ögeleriyle uyumlu bir bütünlük oluşturur. Bu uyumlu bütünlüğün olmadığı yerde ya ulusal toplum yoktur ya da kültür yozlaşması yaşanmaktadır.

     Kültür Latince “Colere” fiilinden gelir. “Colere” toprağı işlemek, tarlayı sürmek, ekip biçmek anlamına gelir. Bu fiilden türemiş olarak da Türkçede “ekin” anlamına gelir. “Cultura” kültür sözcüğünün kaynağıdır.

     Fransız aydınlanma düşüncesinin önde gelen düşünürü Voltaire, ilk kez “culture” sözcüğünü insan zekasının (espirit) oluşumu, gelişimi, geliştirilmesi ve yüceltilmesi anlamında kullanmıştır. Daha sonra Almanca’ya da “Cultur” olarak geçmiştir.

     İonna Kuçuradi kültür için tanımlamasında bu çağın “insan ve değerlilik anlayışıyla olan ilgisini göstermektedir” demektedir. Kültür kavramı çıktığı günden bu yana:

     1. Bilimsel alanda kültür uygarlıktır.
     2. Beşeri alanda kültür eğitimdir.
     3. Maddi (teknolojik) ve biyolojik alandaki kültür üretme, tarımda çoğaltma ve yetiştirmedir.
     4. Estetik alanda kültür “güzel sanatlar”dır.

     Kültür, insan bilimlerinin ve insan problemlerinin adeta odak noktasıdır.

     Tekil anlamda kültürün taşıyıcısı kişiler, çoğul anlamda ise toplumlardır. Çoğul anlamda kültürü bir grupta “yaşamın bütün ifadelerine sinmiş anlayışlar” olarak nitelendirebiliriz.

     İstiklal savaşından sonra Atatürk önderliğinde ulusça yaptığımız kültür devrimiyle tercih ettiğimiz “insan ve değerlilik” anlayışına dikkatimizi vermeliyiz.

     Kültür, “bir insan topluluğunun doğal ve toplumsal çevresiyle etkileşim süreci içinde ürettiği maddi ve manevi öğelerin toplam bileşimi”ne denir.

     Demek ki kültür; doğal ve toplumsal çevrenin türlü nesneleri ve çevre içindeki türlü insanlar arası etkileşimleri yönlendiren düşünceler, duygular, tutum ve davranışlar toplamıdır.

     Kültürün maddi ögeleri; bir toplumun belli bir dönemdeki uygulayımsal (teknolojik) ilerlemesini, üretim ve uygulayımdaki deneyim, beceri ve yeteneklerini yansıtır.

     Özetle maddi kültür insanın doğaya, topluma, hatta kendi kendisine egemen olma ölçüsünün göstergesidir. Eskiden ancak aylar süren yorucu bir yolculuktan sonra ulaşabildiği bir yere bugün kısa bir sürede ulaşan insan kendi fiziksel sınırlılıklarını aşmıştır. Demek ki maddi kültür insan çalışmasının gerçekleştirdiği, ürettiği tüm nesneleri; bütünüyle “uygulayım bilimi”araç ve gereçlerini anlatır.

     Karasabana dayalı tarımın yaygın olduğu bir toplumun düzeni ile traktöre dayalı tarım yapan bir toplumun düzeni birbirinden çok farklıdır.

     Demek ki maddi kültür insan çalışmasının gerçekleştirdiği, ürettiği tüm nesneleri bütünüyle “uygulayım bilimi” araç ve gereçleri anlatır.

     Kültürün manevi ögeleri; maddi kültür ile etkileşim içinde biçimlenen düşünceler, değer ölçüleri, davranış kuralları, gelenek-görenekler, dinsel, siyasal, felsefi inançlardan oluşan uyumlu bütünlüktür.

     Olağan gelişimini, yani kendi iç dinamiği ile değişim ve gelişimini engellemesiz sürdürebilen toplumlarda manevi kültür biraz gecikmeyle de olsa maddi kültürle uyum içine girer. Onu destekleyici ve onunla uyumlu yeni biçimler alır.

     Ulaşımı kağnıya dayalı bir topluluğun manevi kültürü kağnıya uyumlu değerler, davranışlar kurallar ve inançlardan kurulu olduğu gibi jet uçağına dayalı olan toplumun manevi kültürü de jete uyan, onu destekleyici nitelikteki inançlardan, kurallardan, sanatsal anlatımlardan kuruludur.

     Oysa doğrudan doğruya çağdaş ulusçuluk batı toplumlarının son iki yüzyıl içinde oluşturduğu bir manevi kültür değeridir ve sanayi ile ticaret devrimlerinin, yani maddi kültürdeki köklü değişimlerin bir ürünüdür. Ulusal kültür çağdaş olursa var olabilir, çağ dışı ögelerle dengesiz bohçalı bir kültürü ulusal değil, olsa olsa yoz kültür olarak saymak gerekir.

     Toplum biliminin gözlemi doğru ise bağımsız, yani yer altı ve yer üstü kaynaklarını, ulusal pazarını özgürce kendi yararına uygun bir biçimde değerlendirebilen topluluklar ulusal toplum olabiliyorlar ve çağdaş bir kültür geliştirebiliyorlar. İşte bu çağdaş kültüre ulusal kültür diyebiliriz. Gerçekten de çağdaş olarak nitelenebilen bir kültürde bulunan temel özellikler özgür ve bağımsız olma ile ulusal kültür sahibi olma arasında çok sıkı bağlar bulunduğunu göstermektedir. Bunlar:

     • Gelişkin bir yazı diline sahip olmak,
     • Evreni, doğayı, insanı anlayıp açıklama yönünde özgürce laik ve felsefi dizgeler geliştirmek,
     • İleri teknoloji ve iş bölümüne dayalı gelişken bir ulusal ekonomiye sahip olmaktır.

     “Kültür nedir?” sorusuna bazı araştırmacıların verdiği yanıtları aşağıda sunuyorum:

     • C. Wisler: “Kültür bir halkın yaşam tarzıdır.”
     • E. Sapir: “Atalardan gelen maddi ve manevi değerlerin tamamıdır.”
     • F. A. Wolf: “Bir milletin fertlerinin iştirak halinde bulundukları manevi hayat kültürdür.”
     • A.Yong: “Kültür, insanın tabiatı ve kendisini idare etme yolu ile bizzat meydana getirdiği eserlerdir.”
     • A. K. Kohen: “Umumi olarak inançlar, değer hükümleri, örf ve adetler, zevkler kısacası insan tarafından meydana getirilmiş her şey kültürdür.”
     • E. B. Taylor: “Kültür bilgiyi, sanatı, ahlaki örf ve adetleri, ferdin mensubu olduğu cemiyetin bir üyesi olması itibarıyla kazandığı alışkanlıkları ve diğer bütün maharetleri içine alan gayet karışık bir bütündür.”
     • Ziya Gökalp: “(Hars) Kültür bir milletin dini, ahlaki, hukuki, adli, estetik, lisani, iktisadi ve fenni hayatlarının ahenkli bir bütünüdür.”

     Dış dünyaya kapalı olan bir kültür başka kültürlerle temas edemediği zaman gelişemez. Kültür ve medeniyetlerin ileri ve güçlü olduğu ülkeler sosyal, kültürel temaslara açık ülkelerdir.

     Kültürün doğuşu insan yaradılışı ile eş zamanlıdır. Şüphesiz kültürün meydana gelmesinde bütün insanların payı ve yeri vardır.

     Kültür o topluluğun; medeniyet ise toplulukların yaşam tarzıdır.

     Kültürün yetkinleşmesi için aydın insana  gerek vardır. Aydın insan acaba kimdir? Şimdi bu tanıma kısaca bir göz atalım:

     Aydınlatılmış (münevver) kelimesi ilahi kökenli bir ışık olan nur kökünden türetilmiştir. Aydınlanmanın bilgi, donanmanın sadece okul eğitimi ile değil; duygu, sezgi vb. faktörlerin etkisi altında oluştuğunu da vurgular.

     Aydın insan dünyanın dünü, bugünü, yarını üzerinde düşünen, sorgulayan ve insanoğlunun iyiliğine ve kötülüğüne olan halleri bağımsız olarak irdeleyen bir yapıda olmalıdır. Gerektiğinde muhalif olmaktan çekinmeyen; körü körüne inanmayı, bağlanmayı reddeden; kutsallaştırılanı sorgulayan, ezberleri bozan düşüncededir. Yapısı gereği düşünen, kaygı duyan, gerektiğinde bunları dile getiren, tabulara karşı eleştirel görüşler geliştirebilen, farklılıkları görebilen kişidir.

     Aydın kişi içinde doğduğu kültürün özelliklerini ve değerlerini kabul etmek yerine irdeler, eleştirir. Gelenek ve alışkanlıkları başka türlü düşünerek sürekli bir üst gerçeği sorgular. Bilinenle tatmin olmaz, kişisel sorumluluklarının yanında toplumsal konularda da sorumluluk duyar, ortaya koyar ve çözüm yolları önerir. Bunları yapabilmesi içinse kişi özgür olmalıdır.

     Herkes aydın olabilir mi acaba? Aydınlanma sürecinin başlaması için zaten sizde var olanı fark etmeniz, keşfetmeniz ya da fark edilmeniz yeterlidir. Aydınlanmaya aday olabilecek bireyler bu yetiyi bir şekilde şans olarak kazanmış ya da edinmiş kişilerdir. Bir bakıma seçilmişlerdir. Bu kişiler gelecekte kozmik bilince ulaşmış insan türünün öncüleridir. Bu yetiye sahip olan kişiler için gerekli olan ön koşullar zaten var olmuştur.

     Aydın insan var oluşun anlamını arayan; ben kimim, neredeyim, neden soruları ile birlikte toplumsal konuları da aynı şekilde sorgulayan kişidir. Aydınlanma yolu bu sorulara cevap aramak için bıkmadan, yorulmadan çıkılan bir yolculuktur.

     Sonuç olarak aydınları toplumu değiştirmek için gerekli özel şart ve yeteneklerle donanmış bir kesim olarak ele almak gerekir. Onlar toplumu değiştirebilecek, geleceğin çizgisini yaratabilecek, düşünceleri ile aydın kişiliğin önemini ortaya koyacaklardır.

     Kültürün vazgeçilmez unsurlarından biri aydın insanlardır. Çünkü onlar, kültürlerine olumlu ve iyi yönde güç katacaklardır.

     Kültür ait olduğu milletin “CV”sidir. O “CV” ne kadar kapsamlı ve dolu ise o millet o oranda yücelir. Görenekleri, yasaları, sanatı, edebiyatı değer görür ve esin kaynağı olur.

     Özgürlük kişinin dilediğini yapabilmesi değil, aklı ve bilgisiyle gerekeni yapabilmesidir.

     İnsan özgürlüğünü elde edebilmek için ikinci doğası olan kültürü yaratmıştır.

     Tek tek bireyler kültür karşısında edilgin konumdadırlar. Daha sonra yetkinlikleri ölçüsünde  kültüre katkıları olabilmekte ve “etkin birey” konumuna gelebilmekte, yani özgürleşebilmektedirler.

     İnsan yaşamı bulduğu gibi bırakmaz; onun ilişkilerini çözer, onu üretir. Her insan bir kültür varlığıdır. Her kültür içindeki birey uygarlıkla tanıştıkça diğer kültürlere açılır ve insanlığın ortak uygarlığına katıldıkça da ondan pay alır.

     Uygar insan dünyanın neresinde olursa olsun, hangi kültürde üretilirse üretilsin insanlık değerlerine  sahip çıkan, bunları benimseyen ve yaşamına katan insandır.

     Uygarlık doğduğu kültürden diğerlerine geçerek yayılır ve “evrenselleşir”. İnsan; doğa, kültür, uygarlık dizgesinde sonu gelmeyen bir yetkinleşme sürecinde bulunmaktadır.

     İnsanlar ortak bir kültürü paylaştıkları zaman belirli koşullarda diğerlerinin nasıl davranacaklarını ve bu davranışlara nasıl karşılık verebileceklerini kestirebilirler.

     İnsanın insanlaşma, yani “adam olma” arzusu yolunda zamanın önemi büyüktür. İşte bundan sonrası kendini tanıyan, yetkinleşme yolunda ilerleyen insanın kendini yöneterek eyleme geçme zamanıdır.

     “Çağdaş kültürün oluşumunda ülkelere göre aydınların rolü nedir acaba?” diye sorarsak her ülkenin aydınının sayısı o ülkenin çağdaş kültür yolundaki hızını gösterir.

     Yaşadığımız yüzyıl bilgisayar teknolojileri yüzyılıdır. Sınır tanımayan, çok hızlı değişen, çağdaş kültürlere dahi etki eden etkileyen bilgisayarlar önümüzdeki yüzyılda tek bir çağdaş kültüre sahip olunmasına yol açacak, belki de tek kültürlülük yaşanacaktır.

     İnsan kendini bulmadan ve kendi gerçeğini yakalamadan, başka bir deyimle kendi olmadan göçüp gitmemelidir bu dünyadan. Bunun aynı zamanda insan ve insanlık yararına olacağı ve çağımızda insanın mükemmelleşme isteğinden doğan ruh bunalımlarından kurtulmasına ve yaşama kopmaz bağlarla bağlanmasına büyük ölçüde etken olacağı kanısındayım.

     Bir insanın değişim talebindeki en büyük neden yaşamının bir döneminde taşıdığı fazla yükleri atması; bunların yerine yeni, olumlu ve geçerlileri almak istemesidir. Başka türlü söylersek insanın kendisini yeniden yaratmak arzusudur. Bunun diğer bir anlamı yaşamındaki yanılgıları atıp kişiliğini, ciğerlerini temiz hava ile doldurmasıdır.

     Çağdaş bir kültür yaklaşımının hedefinin “çağdaş insan” yetiştirmek olduğunun altını defalarca çizerek söyleyebiliriz. Bunun ilkeleri; bireysel ve toplumsal bilinci barışçı ve insancı (hümanist) yönde geliştirmek, insanda kendi varlığına karşı yeni bir inanç uyandırmak, kaba güç yerine karşılıklı sevgi, saygı ve hoşgörüyü öğretmek olarak özetlenebilir.

     Büyük düşünür Sartre “İnsan yaşadığı çağdan sorumludur” der. H. T. Buckle ise karanlıkta olduğunu hissetmeyenin ışığa yönelmeyeceğini vurgular.

     Nurhan Tutkun – 27.04.2010




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5756539
Online Ziyaretçi Sayısı:13
Bugünlük Ziyaret :515

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.