01.09.1983 / Kemal Gür - Klasik Batı Müziğinden Seçmeler


     “Orkestra Dergisi” bu sayısını değerli müzikçimiz Muhittin Sadak’ın anısına ayırdı. Ben de “Klasik Batı Müziğinden Seçmeler”de O’nunla ilgili, bizzat kendisinden dinlediğim bir öykücüğü yazmak istiyorum. Bu yazı dizisinin, başta belirtilen genel kurallarına uyarak olayın diğer kişisinin adını belirtmeyeceğim. O da çoktan aramızdan ayrılmış; saygı değer, kelimenin tam anlamıyla efendi, hayatının büyük bir bölümünü müziğe adamış, anısı önünde saygıyla eğildiğim bir kişi.


 

     Sadak, bilindiği gibi viyolonsel çalar. Bu çalgıya olan tutkusunu, sadece kişisel çalışmalarıyla değil, zaman zaman senfoni orkestrasına, bazen küçük müzik topluluklarına katılarak gidermeğe çalışırdı. Bu arada, sık sık, her müzikçinin büyük bir zevkle yapmağa çalıştığı gibi evlerde, arkadaş toplantılarında solo, ikili, üçlü müzik gecelerine katılırdı. İkili çalışmalarda sık sık birlikte olduğu arkadaşlarından, dostlarından biri yukarıda andığımız kişiydi. Bir araya geldiklerinde, söz viyolonselden başka yerlere gidemezdi. İki dost bazan düo’lar yapar, bazan vaktiyle çaldıkları parçaları birbirlerine dinletirler, bazan da nota kitaplıklarında, kıyıda köşede kalmış bir parçayı bulup birbirlerine, heyecanla getirerek bu parçayı çalar, anılarını tazelerlerdi. Zaman zaman yorum, duate, yay kullanımı konularında aralarında hafif sürtüşmeler olur, ama bu sürtüşmeler, soğukluklar eski dostlukların sıcaklığında çabucak erir giderdi.


 

     Sadak’ın, bütün dostluklarına, yakınlıklarına rağmen bu eski dostunda bir türlü hoşgörüyle karşılayamadığı bir nokta şuydu. Sadak, ne zaman viyolonsel için yazılmış, pek de tanınmış olmayan bir parçadan bahsetse, dostu: “Biliyorum, biliyorum. Efendim ben onu fi tarihinde filan yerde çalmıştım” derdi. Sadak dostunun bu yanıtlarına içerler ve O’nun bu konuda biraz abartmalı davrandığına inanırdı. Sonunda, Sadak, dostuna, herhalde yılların birikimi, belki de o sıralarda aralarında geçmiş başkaca bir sürtüşmenin sonucu olarak tatlıca bir ders vermek ister bu davranışlarından dolayı…


 

     Bir gün dostunun evine gelir. Çaylar, kahveler, hal hatır sormalardan sonra birlikte, uzun süreli bir düo çalışması yaparlar. Ara verdikleri bir sırada, Sadak: “Biliyor musunuz üstadım” der, “Dün yine notalarımı karıştırıyordum. Bir ara, iki kalınca notanın arasına sıkışmış ve şimdiye kadar gözüme çarpmamış bir ‘ballade’ buldum. Nefis, küçük bir parça. Kukurofski diye biri yazmış. Yazık ki bugün getirmeyi unutmuşum. Bir dahaki sefere getiririm” deyince dostu: “Biliyorum, biliyorum. Efendim, ben o parçayı Amerikadayken çalmıştım” der, her zamanki gibi. Bunun üzerine Sadak, “Üstadım” der, “Bu kadar yeter artık. Ne Kukurofski diye bir besteci var ne de böyle bir ‘ballade’! Ben, bakalım bu kez ne söyleyeceksiniz diye böyle bir şey uydurdum.”


     _____________________________________



     Aylık olarak yayınlanan “Orkestra Dergisi”nin 12. Yıl, 121. Sayı ile Eylül 1983 tarihinde basılan sayısının 31-32. sayfalarından alınmıştır.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:6219773
Online Ziyaretçi Sayısı:1
Bugünlük Ziyaret :33

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.