20.10.2018 / Erol Ertuğrul - ‘Ah Bu Şarkılar’ ve Afife Jale

Afife Jale


     Ben “Siirt Lisesi” çıkışlıyım. Lise’nin son iki yılını babamın görevli bulunduğu Siirt’te okudum. 27 Mayıs 1960’ta lise son sınıftaydım. 27 Mayıs 1960 sabahı radyodan “TSK”nın yönetime el koyduğunu öğrenmiştik. Henüz TV’ler yoktu o zamanlar… Daha sonra “Kurucu Meclis” en güzel “Anayasa”yı yapmıştı. “1961 Anayasası” en çağdaş, en demokratik ve en güzel “Anayasa”ydı.


 

     O günlerde Siirt’te iki yazlık sinema vardı. Bazı yaz geceleri bu sinemalarda en yeni, en güzel, en duygulu filmleri izlerdik. Film başlamadan ya da aralarında sinemada en çok iki şarkı çalınırdı. Onlar unutulmazdı. Birisi söz ve bestesini Zeki Müren’in yaptığı uşşak makamındaki şarkısıydı. Hala hafızamdadır. Unutmam:


 

     “Bir tatlı tebessümün bin vuslata bedeldir

     Gözlerin hayat verir

     Aşkın ise eceldir

     İnan sevgili sana benden başkası eldir

     Gözlerin gözlerin hayat verir

     Aşkın ise eceldir.”


 

     Bu şarkıyı 16-17 yaşın heyecanı ile kız arkadaşlarımıza duyduğumuz ilginin ışığında dinler, duygulanırdık. Bugün de dinleyince o gençlik heyecanım aklıma gelir, ayrı bir hüzne dalarım… Beni çok etkilemiştir.


 

     Aynı biçimde rast makamında bestesi Hüseyin Coşkuner’e ait olan ve söz yazarının bilinmediği şu şarkı da beni çok etkilemiştir. Bilmem hatırlar mısınız:


 

     “Senden ayrı yaşayamam

     Çünkü çok sevdim seni

     Hasretine dayanamam

     Sen de terk etme beni

     Ben bir bahtı karalıyım

     Yeter ağlatma beni

     Hasretine dayanamam

     Sen de terk etme beni.”


 

     Rüyadaki Kız


 

     Unutulmaz şarkılardan “Bir Bahar Akşamı” Fuat Edip’in şiiridir. Bu sözleri Selahattin Pınar çok güzel bestelemiş ve unutulmazlardan olmuştur. Bu hicaz makamındaki şarkının öyküsü bir roman gibidir. Fuat Edip rüyasında çok güzel bir kız görür. Yıllarca unutamaz, arar o kızı. Bir türlü de bulamaz. Yıllar geçer. Bir başkasıyla evlenir. Bir bahar akşamı “Çamlıca Kız Lisesi”nin önünden geçer. Öğrenciler evlerine gitmek üzere ayrılıyorlardır okuldan. Fuat Edip birden çakılır kalır. Yıllar önce rüyasında gördüğü kız karşısındadır. İnanamaz… Göz göze gelirler. Donup kalır. O’nun bu şaşkın durumunu gören kız da utanır, boynunu büker haliyle. Ancak yapacak bir şey de yoktur, artık çok geçtir. İşte bu anını şu dizelerle ölümsüzleştirir:


 

     “Bir bahar akşamı rastladım size

     Sevinçli bir telaş içindeydiniz

     Derinden bakınca gözlerinize

     Neden başınızı öne eğdiniz

     İçimde uyanan eski bir arzu

     Dedi ki yıllardır aradığım bu

     Şimdi soruyorum büküp boynumu

     Daha önceleri nerelerdeydiniz.”


 

     Afife Jale’ye Bestelendi


 

     Durun, bu şarkının öyküsü bitmedi. Bu unutulmaz şarkıyı Selahattin Pınar, Afife Jale için besteler. Afife Jale sahneye çıkan ilk Türk kadın tiyatro oyuncusudur. O dönemlerde Türk kadınlarının sahneye çıkmaları yasaktır. O, yasağa karşın sahneye çıkar, engellenir. Baskılara karşın sahneyi bırakmaz. Bu arada Selahattin Pınar ile tanışır. Bu tanışıklık evlilikle sonuçlanır. Ancak, Afife uyuşturucuya bulaşmıştır. Bir türlü kurtulamaz. Bu sorun evliliği de bitirir. Çaresi yok, ayrılırlar. Ve Afife Jale bir hastane köşesinde acılar çekerek, uyuşturucu bağımlısı olarak yaşamını yitirir. Ne acı…


 

     Şarkılar Ayrı Öyküler Ayrı


Ertuğrul, Erol

 

     Nedense çoğu zaman şarkı sözlerinin ayrı bir öyküsü, bestelerin de ayrı bir öyküsü vardır. Bu şarkılar dinleyenlerde de doğal olarak ayrı öyküleri oluşturur. Öyküler farklı olsa da kuşkusuz şarkıların yüreğimizde bıraktığı iz ortaktır. Her birimizin yaşanmışlıklarına denk gelir ve bizi o sözlerde birleştirir. O günlere götürür ve tutkusu yapar.


 

     Çoğu kez söz yazarı bilinmeden, beste yapımcısı bilinmeden dinlenir şarkılar. Dillerde yer eder… Şarkının yorumcusu öne çıkar. O şarkıyı dillendiren bilinir böylece. Bu nedenle söz yazarına, beste yapımcısına büyük bir haksızlık yapılmış olur. Ben de zaman zaman yazılarımda bu unutulmaz söz ve şarkıların bilinmeyen -daha doğrusu sesin ötesinde kalan- öykülerini kaleme almaya çalışıyorum. Onları yazmasam sanki onlara büyük haksızlık edecekmişim gibi gelir. Bunları da sizlerle paylaşırım. Umarım şarkıların öyküleri sizlerin de ilgisini çekiyordur. İşte o duygulu şarkılardan birisi:


 

     “Kalbimde gizli bir sevgi mi arar

     Gözlerime bakıp dalan gözlerin

     Aklıma gelmeyen bilmece sorar

     Beni sevdalara salan gözlerin

     Aşka inanmayan o yalan gözlerin

     Rüyadır belki de bütün emeller

     Bakışın aklımı perişan eyler

     Aşk masalından şarkılar söyler

     Beni sevdalara salan gözlerin

     Aşka inanmayan o yalan gözlerin.”


 

     Sözleri Rıza Tevfik Bölükbaşı’na, bestesi Suat Sayın’a ait bu hicaz şarkı, nasıl da duygulandırır, eski sevdalara götürür insanı…


 

     İçimizdeki Korkular


 

     Beklerken içinizde, ya gelmezse korkusu. Her aşkta bir korku gizlidir. Terk edilmek korkusu. Yitirmek korkusu. Aşkın doğasında vardır bu korku. Atilla İlhan çok güzel anlatmış bunu. “Ayrılık sevdaya dahil.” Söz verip gelmemek de var. İlhan Behlül Bektaş yazmış söz verip de gelmemek üzerine:


 

     “Akşamın olduğu yerde bekle diyorsun, gelmiyorsun

     Çünkü seni çok sevdiğimi biliyorsun, gelmiyorsun

     Mevsimler gelip geçiyor, sen gülüyorsun gelmiyorsun

     Çünkü seni çok sevdiğimi biliyorsun gelmiyorsun.”


 

     Avni Anıl’ın ölümsüz bestesi ile yaşamımıza girmiştir bu hüzzam makamındaki şarkı… Aslında şiirler ve şarkılar, terk edilmek ve unutulmak korkusu üzerine kurulmuştur çoğu zaman… Onun için hüzünlüdür ve çoğumuzu da içine çeker. O ölümsüz dizeler bizlerin ortak duygularını anlatır. Dillerimizden düşmez böylece. Hele güzel bir ses tarafından dillendirilirse hülyalara dalar insan.


 

     Onurunu Aşka Kurban Etmeyenler


 

     İşte ona bir örnek. Söz yazarı bilinmeyen, bestesi Şükrü Tunar’a ait Hicaz bir şarkı var ki yüreğimize işliyor:


 

     “Söyleyemem derdimi kimseye

     Derman olmasın diye

     İnleyen şu kalbimin sesini

     O yar o yar duymasın diye

     Sakladım gözyaşımı

     Vefasız o yar o yar

     Görmesin diye.”


 

     Aşk acısı çekip, acısını yüreklerine gömenler için ne anlamlı sözler… Bir de onurunu aşkına kurban etmeyenler için olsa gerek…


 

     Bir örnek daha verelim. Yaşar Sadi Bey’in şiirini Lemi Atlı kürdili hicazkar bir şarkıya dönüştürmüş:


 

     “Bir kendi gibi zalimi sevmiş yanıyormuş

     Duydum ki beni şimdi vefasız anıyormuş

     Kalbim gibi feryad ediyor sızlanıyormuş

     Duydum ki beni şimdi vefasız anıyormuş.”


 

     Karşılık görmemiş bir aşkı ne de güzel anlatıyor. Vefasızlığı dillendiriyor… Şarkının içinde biraz da “oh olsun” düşüncesi var sanki.


 

     Şarkı sözlerini ve öykülerini bir duvar yazısı ile bitirmeli. Aydın’da gördüğüm bir duvar yazısı en az içli bir şarkı sözü kadar etkileyici:


 

     “Öyle güzel bir gülüşü var ki

     Alzaymır olsam unutmam.”


 

     Unutulmama dileğiyle…



     Aydınlık Gazetesi - 20.10.2018, Cumartesi




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5767524
Online Ziyaretçi Sayısı:13
Bugünlük Ziyaret :223

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.