18.01.2019 / Tunca Arslan - ‘Çiçero’ ya da İlyas Bond


     “İkinci Dünya Savaşı”nda tarafsız kalmakla ve asker-sivil kaybı yaşamamakla birlikte Türkiye’nin de olan bitenden fazlasıyla etkilendiği açık bir gerçek. Savaşan Müttefik ve Mihver devletlerinin İsmet İnönü’nün denge politikasını bozmak için ellerinden geleni yaptıkları, Türkiye’yi savaşa sokmak için girişimlerde bulundukları da malum.


 

     Yüzlerce casusun cirit attığı, değme roman ve filmlere taş çıkartacak serüvenlerin yaşandığı bu dönemin bizim açımızdan en ilginç ve efsaneleştirilmeye en elverişli iki olayı ise Almanya Büyükelçisi Franz von Papen’e suikast ile İngiltere Büyükelçiliği’nde hizmet görevlisi olarak çalışan Arnavut kökenli bir Türk’ün, İlyas Bazna’nın Almanlar hesabına casusluğu olarak beliriyor.


 

     “Ankara Casusu”na Saygılar


 

     “Hollywood”un usta yönetmenlerinden Joseph L. Mankiewicz’in 1952’de çektiği, o yılların Ankara ve İstanbul’undan gerçek görüntüler aktaran “Ankara Casusu” (5 Fingers) filmi, Almanların “Çiçero” kod adını verdiği Bazna’nın hikayesini gayet iyi anlatır örneğin ve savaşın bitiminden kısa süre sonra kotarılmasına rağmen gerçeklere olabildiğince yakın tavrıyla saygı uyandırır. Şimdiyse, Von Papen suikastının üzerinden 77 yıl geçmişken, Mankiewicz filmini yapalı 67 yıl olmuşken, gerçek ile fanteziyi alabildiğine birbirine karıştıran, tarihsel olguları eğip büken bir filmle, Serdar Akar’ın “Çiçero”suyla karşı karşıyayız.


 

     Her şeyden önce senaryosundaki derin boşlukların dikkat çektiği, güzelim malzemesini heba eden bir film “Çiçero”. Esat Mahmut Karakurt’un romanından beyazperdeye 1952 ve 1970’te iki kez aktarılan, “Türk sinemasının Nazilerle imtihanı” diyebileceğimiz “Ankara Ekspresi”ni akla getirecek denli vasat bir çalışma çıkarmış Serdar Akar. “Ayla” ve “Müslüm” filmlerinin de yapımcısı Mustafa Uslu, oyuncu kadrosu, dekor, kostüm, makyaj, çevre düzenlemesi vb. açısından gene cömert davranmış ve belirgin başarı yakalanmış ama senaryo öyle atlamalı zıplamalı ilerliyor ve başkarakterin bilinen öyküsü öylesine köpürtülüyor ki seyirci gerçekler konusunda dahi inandırıcılık sorunuyla karşı karşıya kalıyor. Olay örgüsünde çatışma ve gerilimi güçlendireceği düşünülen aşk meşk faslı ise tümüyle havada kalıp filmi sarkıttıkça sarkıtıyor ne yazık ki.


 

     Dağ Fare Doğurdu


 

     Von Papen’e suikastı Sovyetler mi İngilizler mi tezgahladı sorusundan ya da verdiği belgeler karşılığında Almanlardan aldığı paralar sahte çıkınca İlyas Bazna gerçekten yoksulluk içinde mi öldü diye merak etmekten, onlarca ayrıntı için öyle miydi böyle miydi diye düşünmekten vazgeçtim... Ama “Çiçero” gerçek olaylardan yola çıkarak öylesine hayali bir “İkinci Dünya Savaşı’nın sonucunu tek başına değiştiren kahraman Türk istihbaratçı” portresi çiziyor ki Serdar Akar “Kurtlar Vadisi”ni falan mumla aratmaya başlıyor. Üstelik bu işe Atatürk de akıl almaz biçimde karıştırılmış durumda.


 

     “Almanya Büyükelçiliği”nde sekreterlik yapan talihsiz genç kadın Cornelia Kapp’ı canlandıran Burcu Biricik dışında, İlyas Bazna’yı canlandıran Erdal Beşikçioğlu dahil, hiçbir oyuncunun rolüne uyum sağlayamadığı “Çiçero”yu merakla bekleyenlerdendim. Şimdi söyleyebileceğim tek şey ise dağın fare doğurduğu.


 

     Sinema tarihinde saygıyla anılan casusluk ve siyasi entrika filmleri, ilmek ilmek örülmüş senaryoları, sakin ve soğukkanlı anlatımları sayesinde başarı kazanmışlardır. Tek bir olay etrafında çok şey anlatılır bu filmlerde. “Çiçero”da tam tersi söz konusu. Çok şey etrafında tek olay bir türlü anlatılamamış. Karmakarışık olaylar dizisi işin tüm tadını kaçırmış ve gerisi bir türlü toparlanamamış. Örneğin Nazi toplama kampında geçen bir sahne var ki öyle böyle değil.



     Aydınlık Gazetesi - 18.01.2019, Cuma




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5764745
Online Ziyaretçi Sayısı:17
Bugünlük Ziyaret :265

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.