Zülfü Livaneli - Sanat, Doğa ve Mutluluk
Birkaç gündür kıyılardayım: Kuşadası, İzmir, Ortaca, Sarıgerme, Dalaman.
Buralarda meltemler, imbatlar yalnız kıyıları değil, insan ruhlarını da serinletiyor, ferahlatıyor.
O kıyılarda kendinizi arınmış hissediyorsunuz.
Alanları dolduran on binlerle birlikte şarkı söylemek Ege ve Akdeniz gecelerinin bahşettiği bir mucize gibi sarıp sarmalıyor sizi.
İstanbul ve Ankara denilen ismiyle müsemma şehirlerdeki ‘profesyonel saldırganlar’ın insan ruhlarında açtığı yaralara merhem sürüyor.
Bu ülkede ne çok dostunuz olduğunu, ne çok kardeşiniz, çocuğunuz olduğunu bir kez daha kavramanın hazzını yaşıyorsunuz.
Kır saçlı, aydınlık yüzlü bir bey, kucağında bir çocuk taşıyan delikanlıyı da almış geliyor; resim çektirmek istiyor.
Ve diyor ki: “Bu delikanlı oğlum, kucağındaki de torunum! Yani üç kuşak dinleyicileriniz.”
Sahnenin tam önünde dokuz yaşında bir kız çocuğu baştan sona bütün parçaları ezbere söylüyor, ön sıradaki yatalak çocuk da öyle.
Niye böyle oluyor biliyor musunuz?
Çünkü bunlar insan.
Siyaset-ticaret girdaplarında benliğini yitirmemiş, çürümemiş, çirkefleşmemiş insan.
Oteldeki personel gibi, yollarda yürüyen halk gibi, havaalanında çalışanlar gibi insan.
Bu yüzden onlar beni anlıyor, ben onları anlıyorum.
Deniz, müzik, şiir, şarkı söyleyen korolar, Nazım, Orhan Veli, Eluard, Aragon, Lorca, sokaklarda kucaklaştığımız insanlar... İşte benim evrenim bunlardan ibaret.
Çarşamba günü Adana’daki dinleyicilerle buluşmaya gideceğim: Sonra ver elini Çin. Kitaplarımın yayınlandığı 29. ülke. Mutluluk romanının “Yanshan Yayınevi” tarafından yayınlanışı dolayısıyla Şanghay ve Pekin’de basın toplantıları, “Fudan Üniversitesi”nde konferans, imza günleri, TV söyleşileri, Çinli entelektüellerle buluşmalar.
Bir sanatçı olarak hayatın bana cömert davrandığını hissediyor ve her anın değerini biliyorum.
Başka bir talebim olamaz! Başka ne isteyebilir ki insan!
Beni okurlarımla, dinleyicilerimle baş başa bıraksınlar; yeter de artar bile.
Zülfü Livaneli / Gazete Vatan – 08.06.2010, Salı