09.04.2019 / Kemal Ateş - Devrim Kırşehir’den Başladı


     “Nerelisin?” dediklerinde muzipliğim tutar, hemen yanıt vermek yerine türkü adları söylerim: “Zahide’m”, “Sarı Yazma”, “Acem Kızı”... Bitmez bizim türkülerimiz: “Cahildim dünyanın rengine kandım”, “Bahçe duvarını aştım”, “Köprüden geçti gelin”... Bu türküler hangi topraklarda doğduysa ben orada doğdum derim. Aldığım yanıtlar genellikle doğrudur, Kırşehirli olduğum anlaşılır.


 

     Bozlak ve ceviz diyarıdır. Tarihi Hititlere kadar gider, adı değişerek çeşitli uygarlıkların yurdu olmuştur. Bir ara Gülşehri de denilen, uçsuz bucaksız bir kırın ortasındaki bu kente “Kırşehir” adını Türkler verdiler.


 

     ……………………………………


 

     ………………………… Diyeceğim, halkı hep yoksuldu. Onca kıtlığa, yoksulluğa karşın eğlenmeyi, çalıp söylemeyi bilirlerdi. Düğünlerimiz bir hafta sürerdi. Bir hafta çalıp eğlenirdik. İçkisiz düğün olmazdı. Kimse de karışmazdı. Yani “laiklik” sözünü bilmesek de biz laiktik. Örtünme deyince tülbentten ötesini bilmezdik. Büyük ustalarımız bu düğünlerde var oldular. Çağdaşlığın yerelliği, bir başka deyişle modernitenin otantik olanı dümdüz ettiği bir dönemde efsaneleşen Abdal müziğinin önemli adlarını, Muharrem Ertaş’ı, Çekiç Ali’yi, Neşet Ertaş’ı kalabalık düğün odalarında itilme kakılma, ezilme pahasına kendime bir yer bularak yakından gördüm, onların içli türkülerine kulak verdiğimde dört beş yaşlarımdaydım. Şu dünyada çok acıklı öyküler olduğunu daha o yaşlarda, abdalların çalıp söylediği bozlaklardan anladım. Acıklı öykülere ilgim bu bozlaklarla başladı. Yazarlığımda, Türkçe sevgimde payı büyüktür bu türkülerin. O kara suratlı abdallar sazın teline bir dokunmayagörsünler, tüylerimiz, tüycüklerimiz taraz taraz olurdu. Sonra bizler büyük kentlere göçtüğümüzde onlar radyolarda çalıp söylüyorlardı. Bizi gurbette de sazlarından, sözlerinden, memleket havalarından yoksun bırakmadılar; toprağımızın, çiçeğimizin rengini kokusunu, sularımızın serinliğini getirdiler. Memleketimizden esen hoş bir esintiydiler. Söyledikleri türküler gurbette daha bir dokundu bizlere. Kırşehirli sanatçılar içinde Neşet Ertaş kuşkusuz ayrı bir yer açtı kendine. Hemşerilerimiz “Bizim Neşet” dediler O’na. Benim romanlarımda anlattığım Ankara/Akdere gecekondularında radyoda sesini duyduğumuz zaman bir koşu gider, komşulara da haber verirdik. Bu güzel sesi herkes dinlemeliydi.


 

     O sesler, o türküler, Kırşehir’in kır yoksulluğundan, kır acılarından doğmuş, bugün herkesle paylaştığımız mutluluğumuz, övüncümüzdür.


 

     Nerelisin diyenlere bu türkülerin adlarını veririm.


 

     ………………………………



     Aydınlık Gazetesi - 09.04.2019, Salı




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5807086
Online Ziyaretçi Sayısı:4
Bugünlük Ziyaret :625

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.