21.06.2019 / Tunca Arslan - Sıska, Şişman ve Hollywood Paranoyası

Laurel ile Hardy


     Önümüzdeki hafta sinemalarımızda gösterime girecek olan, Jon S. Baird’in yönettiği “Laurel ile Hardy”, sinema tarihinin en sevilen ikililerinden Stan Laurel (sıska) ve Oliver Hardy’nin (şişman) kariyerlerinin son dönemine dair öyküsüyle şimdiden merak uyandıran bir film.


 

     1920’lerden, sessiz film döneminden başlayarak günlük yaşam içindeki son derece basit durumları, inanılmaz bir saflık ve tatlı budalalıkla karmaşaya dönüştürme becerisi gösterebilen ikili, beyazperdeye alabildiğine neşeli bir damga vurmuş, milyonlarca insanı kahkahaya boğmuş ve ölümsüzleşmişti.


 

     Film gösterime girmeden önce, kendi adıma çok sevdiğim, ilginç ve hoş bir kitaptan, Arjantinli yazar Osvaldo Soriano’nun “Hollywood Paranoyası” romanından söz etmek istiyorum. İlk kez 1974’te basılan, 2004’te Pınar Savaş tarafından Türkçeye çevrilen (Agora Kitaplığı) romanın önsözü Eduardo Galeano’ya ait. Yazar Soriano’nun kendisi de romanın kahramanlarından biri.


 

     Cadı Avı Yılları


 

     1965’te ölen Stan Laurel, kendisinden iki yaş küçük ortağı Oliver Hardy’nin 1957’de ölümünden sonra sessizliğe gömülmüş, daha doğrusu yaşama küstürülmüştü. Roman asıl olarak bu döneme odaklanıyor.


 

     Pasaklı ve meteliksiz dedektif Philip Marlowe, günün birinde hiç ummadığı bir iş alır. Ünlü komedyen Stan Laurel, rol arkadaşının ölümünden sonra “Hollywood”dan neden kendisine hiç teklif yapılmadığını araştırmasını ister Marlowe’dan. Dönem, bizim “Ergenekon paranoyası”na çok benzeyen, ABD’de anti-komünist histerinin doruğa çıktığı, ihbarların, tutuklamaların, kara listelerin, işsiz bırakmaların gırla gittiği, McCarthy komisyonlarının harıl harıl çalıştığı “cadı avı” dönemi ya da o yılların onurlu sanatçılarından Lillian Hellman’ın deyimiyle söyleyecek olursam “Şarlatanlar Dönemi”dir. Marlowe, araştırmalarına başlar ve ne tesadüf, Oliver Hardy’nin mezarını ziyaret ettiği bir gün, Laurel-Hardy hakkında bir kitap yazmak için ta Arjantin’den kalkıp gelmiş bir yazarla, tıpkı kendisi gibi cebi delik Osvaldo Soriano’yla tanışır.


 

     İkili (dedektif ve yazar ikilisi) bazı gerçeklerin izini sürerken tıpkı Laurel-Hardy gibi ortalığı ayağa kaldırır, büyük bir karmaşaya neden olurlar. Kahramanlarımız, “Hollywood”un altını üstüne getirecek, örneğin bir “Oscar” törenini, hem de Chaplin’e ödül verilecek geceyi darmadağın edecek, başlarını polisle ve mafyayla derde sokacaklardır.


 

     Dayaklık John Wayne


 

     Onca şeyin ardından, romanın son sayfasında Marlowe, “Söylesene Soriano, neden Şişko’yla Sıska’ya bulaştın ki?” diye sorar. Aldığı karşılık, “Onları çok seviyorum” şeklindedir.


 

     Soriano’nun (hem romanda, hem de gerçekte) Laurel-Hardy’yi çok sevdiği çok belli… Ama sevmedikleri de var tabii ki. Örneğin romanda ele alış biçimine bakılırsa Charlie Chaplin’den hoşlandığı pek söylenemez. Marlowe’la birlikte, eşekten düşmüş karpuza çeviriyor Chaplin’i. John Wayne’den ise tam anlamıyla nefret ediyor. Başlarda “kovboy”dan sıkı bir dayak yedikten sonra çenesine kaç yumruk sallandığını sayamadım!


 

     Jerry Lewis, Liz Taylor, Jane Fonda, Mickey Rooney, Julie Christie, James Stewart, Mia Farrow, Charles Bronson da “figüran” olarak yer alıyorlar bu uçuk kaçık romanda…


 

     “Hollywood”un alabildiğine ti’ye alındığı, bir başyapıt değilse de sinema kültürü adına okumanın farz olduğu; Stan Laurel, Oliver Hardy ile hem senaryoları hem de kitaplarıyla sekiz filme imza atan Osvaldo Soriano’ya saygı duruşunda bulunmak için çok iyi fırsat sayılabilecek bir roman “Hollywood Paranoyası”.


 

     Bir yerlerde rastlarsanız, alıp okumayı ihmal etmemenizi öneririm.



     Aydınlık Gazetesi - 21.06.2019, Cuma




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5763456
Online Ziyaretçi Sayısı:18
Bugünlük Ziyaret :1512

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.