01.11.1965 / Ergican Saydam - Seyyar Okul


     İstanbullular, kentimizin bir konservatuvarı olduğunu, kendi ismi altında radyoda yayınlanan konserlerinden ve milli maçlarda çalan bandosundan bilirler. Akrabalarının müzik eğitimi sebebi ile bu kurumla ilgilenmiş olanlar dışında, kimse bu okulun nerede olduğunu bilmez. Bilemezler…


 

     Çünkü, yıllar yılı bu ülkeye kıymetler kazandıran bu okul, seyyar köfteci gibi, kurulduğu günden beri şehrin semtlerini dolaşmaktadır. Son yeri Çemberlitaş’tadır. Piyer Loti caddesine girenler hemen sağda, pencereleri fırlamış, soluk sarı renkte, öne eğilmiş, kambur, ahşap bir bina göreceklerdir. İşte burası iki milyonluk şehrimizin, yegane ciddi müzik eğitimi yapılan yeridir. Kapıdan girenler, taş tabanlı, loş holde bir an irkilirler. Burunlarına amonyak sinmiş yemek kokuları gelir. Sağa çıkan merdiven, her basamağında bel verir, inler çatırdar. Tahta bölmelerle ayrılmış, yekdiğerine fısıltıyı bile geçiren odalarına köhne kuyruklu piyanolar konmuş, ders yapılır. Şehir bandosu üyeleri ve yatılı öğrenciler, koridorlarda çalışırlar. Bu karmakarışık ses yığınından kendini dışarıya atanlar, bir fabrikadan çıkmış gibi rahatlar.


 

     Konservatuvarın, kendine bağlı bir de orkestrası vardır. Konservatuvarda yer bulamıyan bu, kentin yegane orkestrası, her an kovulmak korkusuyla karşı karşıya, “Devlet Radyosu”nun stüdyosuna sığınmıştır. Bu koca şehirde, orkestranın konser verebileceği bir konser salonu da yoktur. Hangarı andıran, karanlık sinema salonlarında konserler tertiplenir.


 

     Konservatuvarımızın derin bir geçmişi vardır. Ziya Paşa tarafından, muhasebe-i hususiye’ye bağlı bir kurum olarak kurulmuş, 1923’de “Dar-ül Elhan” ismiyle, Şehzadebaşı’nda, Musa Süreyya Bey ile, düzenli bir eğitim yeri haline getirilmiştir. 1931’de, “Novotni Binası”na, şehir tiyatrolarının pek yakınına taşınmıştır. Damı akan, taban tahtaları gıcırdıyan bu köhne otel binası, bu müesseseyi 14 yıl içinde barındırmıştır. 1954’de konservatuvar yeni bir binaya, Beşiktaş’ta “Barbaros İlkokulu”na yerleşir ama, bu bina içinde haftada 5 gün 4’er saat ders yapma hakkı vardır. O, buna da razıdır. Fakat, binanın asıl sahipleri, çift tedrisat yapan iki ilkokul ve Maarif Müdürlüğü, yeni ortaklarını hiç sevmemişlerdir. Bir “Belediye Kurumu” nasıl devlet binasına sığınırmış?.. Haydi, kapı dışarı… Yıl, 1962! Konservatuvar bugünkü yerine gelir. İşte, bu okulun acıklı hikayesi…


 

     Yollarda, taşıma araçları birbiri üzerine binmiş, musluklarında suyu nazlanarak akan bu şehrin belediyesi boğazına kadar borç içinde, müzik eğitimi davasında belki en önemli yeri tutan, icracı yetiştirme işini de yürütmeğe çalışır. Oysa, bu onun asli vazifesi değildir. Değildir ama, yine de mırın kırın ederek yapar. Yapmak zorundadır. Zira, devlet bu işi yüklenmek istemez. Onun Ankara'sı vardır, İzmir’i vardır. Operasında bir sürü ecnebiyi doyurur, orkestrasını Avrupa’ya yollar, odalarında yepyeni piyanolar bulunan, Avrupa modeli konservatuvarı vardır. Müzik eğitiminin bir devlet işi olduğunu ve bütün ülkeye yayılan bir teşkilat istediğini bilir, fakat bilmemezlikten gelir. Ülke nüfusunun onüçte birini içinde yaşatan, dünya şehri İstanbul’un, sanatla ilgili işlerine kayıtsız kalır. Planlar, yatırımlar yapar, ama sanat kurumları için yapılan yatırımlar onun için rantabl değildir. Onun cebine bir şey girmez. Harp sonrası Avrupası’nın nasıl her şeyden önce, tiyatro ve konser salonlarını yaptığı ve yarı aç, yarı tok konsere ve tiyatroya gittiği düşünülürse, Batı uygarlığına hangi yoldan erişmek gerektiği de anlaşılmış olur.


 

     Bu yol, sanat ve kültür yoludur.

 

     ______________________________



     Aylık olarak yayınlanan “Ankara Filarmoni Aylık Müzik Dergisi”nin 2. Yıl, 14. Sayı ile Kasım 1965 tarihinde basılan nüshasının 7-8. sayfalarından alınmıştır.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5772270
Online Ziyaretçi Sayısı:34
Bugünlük Ziyaret :1088

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.