01.03.1966 / Veysel Arseven - Devlet Koroları

     Bizde, amatör ya da özel kişilerin yönettiği sanat topluluklarının uzun ömürlü olamadıklarını, bu neviden toplulukların devlet ya da zengin kurumlarca korunmadığını, bundan ötürü de örneğin, yurdumuzda yokluğu duyulan, sağlam gelenekli, geniş kadrolu ve zengin repertuvarlı bir vokal topluluğun bulunmadığını birkaç kez ele aldımdı.


 

     Geçen yıl, Ankara’da bulunan müzik öğretmenlerinin meydana getirdiği koro, olumlu bir sonuca yönelemeden dağılmış, “Radyo Madrigal Korosu” ise, yönetici Bülent Arel’in Amerika’ya gidişi ile ortadan silinmişti. Oysa bu topluluk, az çok bir varlık gösterecek, sanat çevrelerinde sesini duyuracak ve bir eksikliği giderecek kıvama girmek üzereydi. Geçen aylar, Ankara’ya üç önemli vokal topluluk geldi ve konserler verdi: “Fransız Çocuk Korosu”, “Westfalia Korosu” ve “Roger Wagner Korosu.” Her üç topluluğun da konserleri ilgi ve heyecanla izlendi.


 

     Keza biz Türklerin, gerek halk, gerekse geleneksel divan müziğinin etkileri yüzünden, ses sanatını sözden ayrı düşünemediğimizi, müziğin, ancak sözle varolabileceği inancında olduğumuzu, gördüğüm ve yaşadığım örneklere dayanarak belirtmiş ve bizde, sanat müziğinin daha geniş halk kitlelerine benimsetilmesi isteniyorsa, ağırbaşlı vokal toplulukların kurulmasına öncelik tanınması gerektiğini defalarca savundum.


 

     Amatör ve yarı resmi vokal topluluklar uzun ömürlü ve etkin olamadıklarına göre, böyle toplulukların devlet yardımı ile kurulması ve korunması gerekiyor. Ancak devlet, herhangi bir kuruluş için para yatırırken, ona, ileride gelir getirecek bir kaynak olarak bakar. Oysa bir sanat topluluğu sırasında kendi masraflarını karşılayamaz duruma gelebilir, hatta hazineye yük bile olabilir. Ne var ki, okula giren bütün gençler, birer bilim adamı, büyük sanatçı, şu ya da bu dalda üstün başarı kazanamıyor diye, eğitim ve öğretimin temeli olan okul açmaktan, öğretmen yetiştirmekten devlet nasıl kaçınmıyor ve kaçınmaması da gerekiyorsa, gene bir eğitim ve öğretim kurumu olan herhangi bir sanat kolunun kurulmasından ve onun yaşatılmasından da kaçınamaz. Yeter ki böyle bir sanat kurumunun gerekliliğine inandırılsın devlet baba.


 

     Bu derginin bundan önceki sayısında, Zeki Üngör’ün, Cumhuriyet Türkiyesinin sıfır noktada olan sanat hayatında oynadığı olumlu rollere kısaca dokundum. Ve unutmayalım ki bugün, biçmekte olduğumuz sanat ürünlerinin tohumları Zeki Üngör’ün öncülüğü ile Atatürk tarafından ancak otuz yıl önceleri atılmıştı. Bugün öncülük ve önderlik yapacak birçok Zeki Üngörümüz var. Örneğin, “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası”nın müdürü sayın Mükerrem Berk’in, bütün hizmetlerini bir yana bıraksak bile, Ankara’ya güzel ve cidden övünülecek bir konser salonu ile bir org kazandırmış olması, her zaman saygı ile anılacak hizmetlerinden biri olarak kalacaktır. Şimdi, kendisine sesleniyorum. Yurdumuzda, eksikliği gözle görülecek durumda olan devlet korolarının kurulmasına önayak olunmalıdır. Devlet büyükleri bu işin gerekliliğine inandırılmalı, “Milli Eğitim Bakanlığı”, “Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü” kanalı ile harekete geçirilmelidir. Bağımsız bir kurum mu olur, orkestranın bir kolu mu, nasıl düşünülürse düşünülsün, gerekli yasa hazırlanıp meclise götürülmelidir. Böyle güzel bir kuruluşun gerçekleşmesinde emeği geçecek olan her kim olursa olsun, Türk sanat tarihindeki hizmeti her zaman saygı ile anılacaktır.


 

     Orkestrası, operası ve balesi olan bir ulusun, bir devlet korosu olmaması büyük kusurdur. Onun için, kalem tutan sanatsever yazarlarımızı bu konuda çaba harcamaya çağırıyorum. Zira böyle bir sanat topluluğunun kurulması, yalnız halkın sanat yönünden yetişmesi değil, bestecilerimizin bu topluluklar için yazacakları eserlerin çoğalması bakımından da faydalı olacaktır. Böyle eserlerin yazılabilmesi için her zaman “Yapı ve Kredi Bankası”nın siparişlerini mi bekleyecek bestecilerimiz?


 

     Gerçi besteci, yazdığı her eserinin mutlaka çalınacağını düşünmez ve düşünmemelidir de, ama her meta gibi, bestecinin eseri de alıcı ve dinleyici buldukça ancak bir anlam taşıma olanağına kavuşur, O’nun yaratma istek ve gücünü kamçılar, daha olgun eserler vermesinde etken olur. İnanın ki, müzik edebiyatının o güzelim vokal eserlerini hep yabancı topluluklardan dinledikçe hem kendi hem de ukusun adına utanıyorum. Oysa bir vokal topluluğun, bir orkestranın yüzde biri kadar bir zahmeti ve masrafı yoktur. Sadece eleman, söylenecek bol eser ve iyi bir yönetici, o kadar.


 

     Haydin dostlar iş başına…

 

     ______________________________



     Aylık olarak yayınlanan “Ankara Filarmoni Dergisi”nin 2. Yıl, 18. Sayı ile Mart 1966 tarihinde basılan nüshasının 1-2. sayfalarından alınmıştır.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5801203
Online Ziyaretçi Sayısı:26
Bugünlük Ziyaret :914

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.