01.03.1965 / Veysel Arseven - Halk Türküleri Koro Konseri


     Genel olarak birçok güzel iş, iyi niyetle başlar. Fakat “merhametten maraz doğar” örneği, bazen iyi bitmez. Onun için, bütün iyi niyetlere rağmen, bir işin aksayan ya da aksatılan yanlarını belirtmek ileride yapılacak bu neviden çabalara ışık tutması bakımından faydalı olabilir. Hani “suya sabuna dokunma” diye bir söz vardır. Şaşarım hep bu söze ben. Suya sabuna dokunmazsak kirlilikten nasıl kurtuluruz? Onun için ben bu yazımda birazcık suya sabuna dokunmak istiyorum. Bu düşünce ile, “Yapı ve Kredi Bankası”nın, kültür hizmetlerinden biri olan “Halk Türküleri Koro Konseri” üzerinde bir nebzecik durmak istiyorum.


 

     Vokal müziğin toplum üzerindeki etkilerine inanmış bir kimse olarak, beklenmedik bir raslantının da yardımıyla, bu konserlerden ilkine gittim. Konser, bankaca düzenlenmişti. Banka bu işe büyük paralar harcamıştı. On kadar bestecimizi, 76 tane halk türküsünü çok seslendirmek, bunları bir sanat özelliği içinde yoğurmakla görevlendirmişti. Bugün için, bundan daha güzel, daha olumlu bir çaba olamazdı. Darısı öteki bankaların başına…


 

     Ne var ki, büyük umutlarla girdiğim konserden, umutlarım yitik ve bunalmış olarak çıktım. Dağ doğura doğura, ancak bir tavşan doğurmuştu. İşin içinde, insanı huzursuz kılan, temelden bir aksaklık vardı. Her şeyden önce, gala gecesi özelliğini taşımasına rağmen, konser organizasyonunda, göze batan kusurlar çoktu. Eserleri çokseslendirilen bestecilere, bir şeref köşesi ayırmak gerekirken, birçoğu zorlukla balkonda oturacak yer bulabildiler. Öte yanda, kordiplomatiğe mensup bir ailenin yanında, gençten ve biraz da derbeder kılıklı bir delikanlıyı görebiliyordunuz. Oysa, yarın, bu türkülerin memleket yüzeyine yayılmasında gönüllü öncülük görevini yüklenecek olan müzik öğretmenlerinden hiç olmazsa Ankara’da bulunanlar hiç düşünülmemişti. Nedense unutulmuşlardı.


 

     Derken perde açıldı ve çok dar tutulmuş olan “Devlet Operası Korosu”ndan küçük bir grup sahnede yerini aldı. Altı aydan beri çalışılmış olmasına rağmen, koronun iyi hazırlanmadığı ve yapıtların derinliğine inemediği daha ilk parçalarda belli oluverdi. Bu yüzden de tüm program doyurucu olamadı. Hele iki solocunun durumu, gerçekten yürekler acısı idi. Bir halk ezgisini değil de, sanki bir opera aryasını söylüyorlarmış edasında idiler. Bu insanlar hiç mi halk türküsü dinlememişlerdi?..


 

     Yönetim, tümü ile kötü idi. Genç yöneticilerden ikisinin de koro edebiyatını iyi tanımadıkları, halk müziğine yabancı kaldıkları her hallerinden belli idi. Programdaki halk türkülerinden bir kaçını çok seslendirmiş olmalarına rağmen,  kanaatimce, bu programın hazırlatılması ve yönetilmesi, gerek koro edebiyatını, gerekse Türk halk müziğini çok iyi ve yakından tanıması, gerekse geniş müzik kültürü bakımından, “G.E.E. Müzik Bölümü” şefi Ed. Zuckmayer’e verilmeliydi. Zira para gücü başka, sanat gücü başka bir şeydir.


 

     Türkülerin çokseslendirilişlerindeki tutumu da anlamak güçtü. Çünkü,  gençleri bir yana bıraksak bile, bugün için, gerek yaşça, gerekse sanat tecrübeleri oturmuş sayabileceğimiz eski ustalar, yıllarca önce aynı neviden yazdıklarını aşamadıkları gibi, eski yapıtlarının bulunduğu çizgiye bile gelememişlerdi. Muammer Sun ile Ferit Tüzün’ün bir iki türküsü bir yana bırakılırsa, ötekilerin hepsi de, orta not alabilecek bir kompozisyon öğrencisinin armoni ödevlerinin dışına çıkamamışlardı. Müzik yapımcılığı ve estetik güç yönünden ise başka bir üstünlük taşımıyorlardı. Kusur bestecilerin, işledikleri ezgilerin tonal bünyelerini kavrayamamış olmalarından ileri geliyordu. Bundan ötürü de türküler, üzerine oturtuldukları armonik temele yabancı kalıyor ve armonik doku ile kaynaşamıyorlardı.


 

     Eğer ezgiler, sipariş üzerine yazdırılmayıp, yarışma özelliği içine alınsalardı ve bir elemeden geçirilmiş olslardı, hem daha çok kimse bu işe katılır hem de yapılacak eleme sonunda iyi bir seçme olur, besteci yapıtını daha itinalı hazırlar hem de harcanan bunca paranın semeresi daha verimli olurdu. Zannedersem bankacılarımız bu işin kar hanesini zararla kapattılar.


 

     Her neyse, olan olmuş… Bu bir başlangıçtı. İleride yapılacak işlere faydası dokunursa, gene de bir şeyler kazanılmış olunur.


 

     Şimdi yapılacak son hizmet, bu türküleri kitap halinde ve doğru bir şekilde bastırmak ve herkesin faydalanmasını sağlamaktır. Dünya sanat pazarlarını besleyemezlerse bile, okul korolarının repertuvarını zenginleştirmede büyük faydaları olacaktır. Herşeye rağmen, hizmeti geçenleri kutlamayı borç biliyorum.

 

     ______________________________

 

     Aylık olarak yayınlanan “Ankara Filarmoni Aylık Müzik Dergisi”nin 1. Yıl, 6. Sayı ile Mart 1965 tarihinde basılan nüshasının 3-4. sayfalarından alınmıştır.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5800591
Online Ziyaretçi Sayısı:25
Bugünlük Ziyaret :817

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.