Abdullah Uz - Eleştiriler Üzerine

     Değerli Üyeler,

     Eleştiri konusundaki mektupları ilgiyle izliyorum. Çok yararlandım. Bir bölümünü kopyalayıp sakladım. Ben de söylenenlere ek olarak birkaç katkıda bulunmak istiyorum...

     1. Eleştirinin yararlı ve gelişmenin itici gücü olduğu kanısındayım. Öğretmenliğimin ilk yıllarındaki ciddi davranış yanlışlıklarımı eleştiri niteliğindeki öğrenci taklitleri sayesinde düzeltebildim. Öğrencilerime ve yönetimimdekilere başlangıçta eleştiriden dolayı kimsenin zarar görmeyeceğini, sınırsızca eleştirebileceklerini söylerim. Eleştiriyi katkı olarak karşılamanın doğru olduğu düşünülebilir. Ancak eleştirinin, zaman zaman silah olarak kullanıldığı da söylenebilir.

     2. Eleştiriler de dahil bu gruptaki bazı tutumların bilimsellikten uzak olması nedeniyle yanlışlıklara düşüldüğü söylenebilir. Çoğu kez siyah-beyaz mutlakçı değerlendirmeler yapılmaktadır. Oysa tamamen siyah ya da beyaz olarak nitelendirilebilecek bir durum yok gibidir. Örneğin üniversitelerin “ ….’dan ibaret” olduğu söylenebilir mi? Bu tanımlamanın dışına çıkan pek çok örnek vardır. (Bursa Bölge Devlet Senfoni Orkestrası’nın kuruluşunda kişisel zarar görmeleri pahasına bir avuç üniversitelinin büyük rolü olmuştur. Günümüzde biriminin dershanesi gaspedilen yöneticinin cebinden ödediği masraflarla, kariyer riskine karşın Rektörlüğe dava açması o tanımın içine girer mi? Ayrıca biri dışında müzik kurumları, 1982’de Üniversite çatısı altına girmişlerdir. Bilimsel düşünmeyi, davranmayı, üretmeyi yavaş yavaş öğrenmektedirler. Başlangıçtaki yazılarla şimdikiler çok değişmiştir. Başlangıçtaki izlenimlerle yargılamak yanıltıcı olabilir.) Üniversite ile ilk kez 1970’li yillarda Hacettepe’de karşılaştığımda, o güne kadar “Gazi Müzik Bölümü”nde bilimsel tutumun kazandırılmadığını fark ettim. O yıllarda hazırladığım mutlakçı görüşleri içeren ödevlerim sonradan komik gelmiştir. Konservatuvarlarımızda bilimsel tutum kazandırılmakta mıdır?

     3.Üretim azlığının (“üretimsizlik” sözcüğü mutlakçı bir anlam içermiyor mu?) gerisinde önemli ölçüde eğitimde sanat alanlarına yönelenlerin özelliklerinin de yattığını söylemek yanlış olmaz. Önceleri de söylediğim gibi ülkemizde sanat alanlarının statüleri düşüktür. O nedenle yetenekli olsalar dahi nitelikçe yüksek olanlar genellikle sanat alanlarına değil, statüsü yüksek ya da meslek garantisi olan alanlara yönelmektedirler. Yetenek havuzunun çok az bir bölümü müzik alanına yönelmektedir. O yüzden başka alanlardan müzik konusunda başarılı insanlar çıkabilmektedir. (Orta Doğu Teknik Üniversitesi ya da tıp mezunu pek çok değerli müzisyen bulunmaktadır.)

     4. Pek çok bilimsel araştırma, olumlu pekiştireç kullanmanın (buna bir bakıma olumlu eleştiri demek de mümkündür) daha etkili olduğunu göstermektedir. Türkiye’de müzik alanında o kadar boşluk/açık vardır ki şöyle veya böyle ürün yaratanları küstürme, (az da olsa) yumurtlayan birkaç tavuğu kesme lüksümüz yoktur. Alandaki her tür katkı değerlidir. (Değerli hocamız Oktay Dalaysel çok çalışkan, üretken bir kemancıydı. Güzel konserler verirdi. Ağır, olumsuz bir eleştiriden sonra çalışmayı bıraktığı söylenmişti.)

     Saygılarımla, iyi dileklerimle.

     Abdullah Uz’dan “Klasik Müzik Grubu”na gönderilen mektuptur. – 14.06.2010, Pazartesi




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5772752
Online Ziyaretçi Sayısı:18
Bugünlük Ziyaret :1140

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.