15.05.1997 / Can Etili - Radyo ve TV’lerde THM’nin Dünü ve Bugünü


     Bütün radyo ve televizyonlarda değil, sadece “TRT”de incelenmiştir. Zira özel radyo ve televizyonlarda THM henüz dünü oluşturamamıştır.


 

     Türk halk müziğinin tarihsel süreç içinde dönüştürücü ve değiştirici noktada Kurum ile şöyle bir bağlantısı vardır. Kurulduğu 1927 yılından bu yana çeşitli açılardan eleştirilen “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu”nun Türkiye’nin müzik yaşamına katkıları, yanlışları ve yapamadıkları olmuştur. Bu nedenle, “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu”nun Türk halk müziği uygulamalarına göre ilişkileri, üç ana kısma ayrılarak incelenebilir.


 

     “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu”nun yayın hayatına başladığı andan itibaren Türk halk müziğinin ortaya çıkartılmasında, tanıtılmasında, yaygınlaştırılmasında, korunmasında, devam ettirilmesinde, sistemli bir şekilde sanatçı eğitiminde ve yetiştirilmesinde, yararlı hizmetlerde bulunduğu inkar edilemez bir gerçektir. Ayrıca, türkülerin yazılı kültürde kalıcı olması için gösterdiği gayretleri de unutmamak gerekir. Türkülerin bant kayıt ve türkü sicil fişlerini sağlayarak, arşiv yolu ile, tekniğini geliştirmemiş olsa bile, gelecek nesillere ulaştırmaya çalışması müzik folkloruna yapmış olduğu hizmetler içinde değerlendirilebilir.


 

     Bütün bunların ötesinde, bir yayın kuruluşu olmasına karşın, yurdun kaynak yörelerine gönderdiği heyetler vasıtasıyla türkülerin derlenmesine verdiği önem çok büyüktür. Hatta bu kadarla da kalmayarak “Dar’ül Elhan”ın derlediği birçok türkünün notasını da yazdırarak gün ışığına çıkmasını sağlamıştır. Bugün de aynı konudaki çalışmaları devam ettirilmektedir. Mevcut Türk halk müziği repertuvarını artırmaya yönelik bu davranışları, kurumun yüz ağartıcı faaliyetleri arasında sayılabilir. Bu faaliyetlerini tamamlayan diğer bir çalışması da derleme yarışmaları düzenlemek suretiyle Türk halk müziği repertuvarına katkı sağlamış olmasıdır. Türk halk müziği sempatizanlarını artırmak ve daha geniş kitlelere ulaşmak için halk arasında amatör ses yarışmaları düzenlemesi olumlu davranışları olarak kabul edilebilir.


 

     Geniş repertuvar uygulamalarını özendirmek için sanatçılar arasında yarışma yapmak ve Türk halk müziği repertuvarını Türkiye’de veya komşu ülkelerdeki Türklerin söyledikleri türküleri bütün çeşitliliği ile vermeye çalışmak, ayrıca takdire şayan diğer hizmetlerindendir. Oryantasyon kursları açarak sanatçıların ufuklarını genişletmeye dikkat etmesi, çağdaş olmanın gereğine inandığını göstermesi bakımından önemlidir.


 

     “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu”, Türk halk müziği ezgilerinin çalınıp söylenmesiyle ilgili olarak belli bir standart da oluşturmuştur. Kurum, kendisinin veya başkalarının derlediği ezgilerin gelişigüzel okunmasına izin vermemiştir. Bir anlamda türkülere adeta konservatif bir okuyuş ve çalış zorunluluğu getirmekle, türkülerin dinamik yapısına zarar vermiş gibi görünmektedir. Ancak, bu uygulamanın arkasında yatan esas sebep, türkülerin bozuk üslup ve ağızla okunmasına engel olmaktır. Ayrıca, türkülerin bozulmasına izin vermemek gibi bir düşünceyi de esas almaktadır. Özellikle sözlü icrada dil, konson ve fonetik özelliklerde aşırılığa kaçılmamasını sağlamak için belirli düzenlemeler getirmiştir. Milli birliği bütünleşmeyi hedefleyen bu uygulamanın, bir anlamda otantik icra anlayışı ile ters düştüğü de söylenebilir. Ancak, yayınlarında mahalli ve bölge sanatçılarını kullanarak bu eksiği tamamladığı görülmüştür. Ayrıca, türkülerin bozuk bir üslup ve ağızla söylenmesine engel olabilmek adına bu uygulamanın olumlu olduğu bile söylenebilir.


 

     Türkü söyleme hakkını sadece kırsal kesimde yaşayanlar arasından gelen sanatçılara tanımak, en azından insanları sınıflandırmanın bir başka şeklini ifade eder. Şehirde doğup büyümüş insanların yörenin türkülerini koyu bir şive ile seslendiremedikleri için dışlanmalarını kabul etmek mümkün değildir. Bu kuralın aksayan kısmı, kurumun yanılgıları arasında ayrıca değerlendirilmiştir.


 

     Yukarıda sayılanlardan daha önemlisi, kurumun 1963-1965 yılları arasında “Şan Sineması”nda dönüşümlü ve canlı olarak naklen gerçekleştirdiği Türk halk müziği, Türk sanat müziği ve Batı müziği konser yayınları, günün koşullarına göre çağdaş yayıncılığın güzel örneklerini oluşturmuştur.


 

     Cumhuriyet’in kuruluşundan 1976 tarihine kadar akademik bir kuruluşa sahip olmayan Türk halk müziği, Sarısözen’in “Ankara Radyosu”nu bir eğitim kurumu gibi kullanarak sanatçıları eğitmesi, yetiştirmesi ve ilkelerini oluşturması ile önemli bir güç haline gelmiştir. Oluşturulan eğitim anlayışı ile de “Türk Müziği Devlet Konservatuvarı”ndaki eğitici kadrosu “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu” tarafından yetiştirilmiştir. “Türk Müziği Devlet Konservatuvarı”nın yetiştirdiği kişileri sanatçı olarak bünyesine almayı tercih etmekle kurum, bir anlamda, alaylı değil, eğitimli sanatçılara değer verdiğini de kanıtlamıştır.


 

     Zararlar


 

     Son yılların teknolojisindeki gelişmelerin müziğe yansıması, Türk halk müziği eserlerinde bulunan “zamanda derinleşme” faktörünü yok ederek, “mekana yaymak” şeklinde olmuştur. O kadar ki, geniş mekanlara yayılan eserleri, büyük bir iştahla tüketen toplumun ihtiyaçlarına aynı hızla cevap verilemez hale gelinmiştir. İşte bu noktada müzik folklorunda, halk verilerinin olgunlaşmadsan topluma ikram edildiği söylenebilir. Her ne kadar uydurma denilen bu ezgiler teknoloji sayesinde yaygınlaşma yolu ile geniş kitlelere ulaşabilmiş ise de, zamanda derinleşme faktörüne fırsat verilmediğiden, kısa zamanda unutulup gitmiştir. Türküleri bilimsel araştırma ve inceleme süzgecinden yeterince geçirmeyen “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu”, halkın müzik zevki ve anlayışını bu yönde olumsuz etkilemiştir.


 

     Zaman zaman üslup, yorum ve tavır özelliklerini henüz hazmedememiş sesleri mikrofona ve ekrana çıkarmak suretiyle, halkın eğitilerek eğlendirilmesine değil, sadece popüler isimlerle, eğitmeden eğlendirmeyi amaç edindiği izlenimini veren uygulamalar içinde olmuştur. Son zamanlarda eğiterek eğlendirme ilkesini uygulamayan kurumun davranışlarını müzik folkloruna verdiği içinde düşünmek gerekir.


 

     Türk halk müziği yayınları içerisinde beste türkü yaklaşımının benimsenmiş olması da ayrı bir yanılgıdır. Ortak kültürü ve ortak duyguyu yok etme pahasına bireysel eserleri Türk halk müziği adı altında sunmaya çalışmasındaki yanılgıyı, müzik folklorundan haberi olmayan yöneticilerin anlayışında aramak gerekir. Eğer verilecekse, “TRT 5 Özel Halk Müziği Danışma Kurulu”nda belirtildiği üzere, uygun bir terminoloji bulunarak o başlık altında verilmelidir.


 

     Solist icralarında belli bir standart getirilmiş olmasına karşın, ortaya çıkan sakıncaları icra denetim kurullarının, son zamanlarda mesleki birikimleri tartışılabilir kimselerden oluşturulmasında aramak lazımdır. Aynı şekilde, “Bilimsel Araştırma ve İnceleme Repertuvar Kurulu”nun birbiriyle çelişen uygulamaları yüzünden kurum eski inandıcılığını da yitirmiştir. Bir kurul, gönderilen bir türküyü anonimlik sürecini tamamlamadığı gerekçesiyle reddederken, başka üyelerden oluşturulmuş bir başka kurul, bu kez, aynı türküye onay verebilmektedir. Böyle bir uygulamada sakınca görülmemesini anlamak mümkün değildir. Bilimsel araştırma için öngörülen sebep sonuç ilişkisinin dikkate alınmadığı, bu keyfi davranışların “Müzik Dairesi” tarafından yeterince denetlenmediği ortadadır. Hatta bazen onay verdiği bir türküyü iptal ederek, bir başka imzayla kabul ettiğine ilişkin belgeler, “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu Müzik Dairesi Arşivi”nde mevcuttur. Demek ki repertuvar kurulu ya gerekli bilimsel inceleme ve araştırmayı yapmadan onay vermiştir ya da sebep-sonuç ilişkisini bilmeyen kişiler tarafından oluşturulmuştur. Her iki gerekçenin de kabul edilecek tarafı yoktur. Aynı türküyü bazen ak bazen de kara diye nitelemenin savunulacak yanı olmamalıdır. Son zamanlarda bu tarz uygulamalar müzik folkloruna verilmiş en büyük zararlar arasında yer almaktadır. Sık sık değişen repertuvar kurulu üyelerinin tayininde gerçekten mesleki birikimleri olanların tercih edilmesi şarttır. Kurumda kıdemli olmanın seçilebilmek için yeterli olmaması gerekir. Anonimlik sürecini tesbitinde ele alınacak hususlar arasında çağın gereklerine uygun olma şartının aranması, bir anlamda kurumun olumsuz davranışlarını en aza indirebilir.


 

     Türkü aktarıcılarının ve mahalli sanatçıların günün şartlarına göre maddi açıdan yeterince desteklenmemesi sonucunda (aktarılan türkülere telif ücreti ödenmemesi gibi) bu kişiler artık yörelerinden bulup getirdikleri eserleri, kuruma vermek istememektedirler. Bunlar getirdikleri türküleri piyasaya yüksek ücretlerle satıp, halka ait bu eserler üzerinden kişisel kazanç sağlamaktadırlar. İş, bu kadarla da bitmemektedir. Kaynaktan getirilip bulunan türküler üzerinde, folklora ters düşen uygulamalar yapılarak, eserlerin kalitesi bozulmakta ve yozlaştırılmaktadır. Yılların birikimi ve deneyimine rağmen “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu”, özel radyo ve televizyonların müzik anlayışı karşısında, izlenmeme kaygısıyla, alternatif bir yayın kuruluşu olma özelliğini, 1990’dan itibaren kaybetme sürecine girmiştir. Aksine, kendisi tarafından yetiştirilen kadroyla yayınlarını yürütmeye, yayın organlarını örnek almaya ve onlar gibi davranmaya başlamıştır. Reklam uğruna halkı eğiterek eğlendirmeyi amaç edinen bu kamu kuruluşunun günümüzde amacından uzak uygulamalar içerisinde olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, bünyesinde mevcut olan, kurumdan yetişmiş değerli yapımcı ve yönetmenleri elinde tutamayarak rakip yayın kuruluşlarına kaptırmış olmasını da yanılgılarını artıran sebepler arasında saymak mümkündür.


 

     Yayınlarda yer alan sanatçıların ses renkleri ile ilgili problem hala devam etmektedir. Sopranolar, altolar ve mezzo sopranolar veya tenorlar, baslar ve bariton sesler aynı akorttan tek ses rengi içinde yayınları sürdürmeye devam etmektedirler. Bu ise icrada ses uyumu anlayışı ile bağdaşmamaktadır. Bu sebeple topluluklar oluşturulduğunda farklı renk seslerinin nasıl kullanılacağının da iyi belirlenmesi geremektedir. Aksi takdirde, şimdi olduğu gibi, müzikal ifadeler ya bir çığlığa ya da bir homurtuya dönüşmeye devam edecektir. Topluluk yöneticileri çoğunlukla kendi anlayışlarına bir akort tesbit etmekte, bütün sanatçılar, gerek toplu okunan türkülerde gerekse topluluk içindeki sololarında ses renklerine uymayan akortlarla türkülerini seslendirmeye mecbur bırakılmaktadırlar. Transpoze yolu ile bu sakıncaların ortadan kaldırılmasına çalışmak, saz icrasındaki güzelliği ve zenginliği yok ettiği için de tercih edilmemelidir.


 

     Ayrıca, uygulamada bu kadar çok sayıda topluluğun varlığına nasıl bir gerekçe öne sürüleceği merak konusudur. Sanatçı alımındaki plansızlıklar yüzünden sanatçılar, bu topluluklarda dönüşümlü olarak görevlendirilmektedir.


 

     Solistlerin uyması gereken geniş repertuvar uygulamasına geçmişteki gibi dikkat edilmediğinden, Türk halk müziği sanatçıları, belirli yörelere ait birkaç popüler türkü içinden seçimlerini yapmakta, diğer yöreleri ihmal etmektedirler.


 

     Cumhuriyet’in ilanından bu yana çağın gereklerine ve gerçeklerine uygun bir bant ve kütüphane arşivi halen meydana getirilmemiştir. Bu da kurumun yanlışları arasında sayılabilir. Bugün kullanılan bant odalarının teknolojik herhangi bir donanımları yoktur. Bu sebeple, yapılan bantlar tabiat şartlarının olumsuz etkilerine terk edilmiş durumdadırlar. Bu uygulama da “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu”nu milyonlarca lira zarara uğratmaktadır.


 

     Bestekar özgürlüğü adına kurum, yönetmeliğinde bulunan “Türk halk müziğinin iktibas” edilemeyeceğini öngören maddeyi, zımnen kaldırmakla, istemeyerek de olsa, eser kopyacılarına prim vermek gibi bir duruma düşmüştür. Müzik tacirleri çoğunlukla kopye ettikleri türküler üzerinde ufak tefek değişiklikler yaparak türküleri kendilerine ait bir eser gibi göstermekte ve bunlar üzerinde hak iddia etmektedirler.


 

     Halen televizyon yayınlarında Türk halk müziği, çoğunlukla en az dinlenilen-seyredilen saatlere kaydırılarak verilmektedir. Bu uygulama halkla Türk halk müziği yayınları arasında iletişim kopukluğuna neden olmaktadır. Türk halk müziği topluluklarının tümü, aynı repertuvarı kullanmaktadırlar. Eserler açısından hiçbir ayırıcı özellik taşımayan bu toplulukların, farklı isimler altında halka dinletilmesindeki mantığı anlamak mümkün değildir. “Yurttan Sesler”, “Yurttan Sesler Kadınlar Korosu”, “Yurttan Sesler Erkekler Korosu”, “Beraber ve Solo Türküler”, “Türküler ve Oyun Havaları”, “Bağlama Takımı” gibi toplulukların birbirinden herhangi bir farkı kalmamıştır. Oysa, yurttan seslerdeki kadın ve erkek seslerinin de aynı amaca uygun olarak kullanılmaları mümkündür.


 

     Türk halk müziği programlarının müzik eğitiminde yetersiz yapımcı ve yönetmenlere verilmesi de sorunun ayrı bir boyutudur. Yurttan sesler sanatçıları kamera karşısında kurşuna dizilir gibi ayakta durağan görüntülerle verilmektedir. Yetkililer yayın sırasında kemane çalarken neden def’in, mey çalarken neden bağlamanın veya başka bir sazın gösterildiğinin hesabını soramamıştır. Zira, saat dolunca görev ifşa edilmiş olarak kabul edilmektedir. Kurumun bu davranışı Türk halk müziği yayınlarının sanki sokaktan geçen sıradan vatandaşlara yaptırıldığı izlenimini uyandırmaktadır.


 

     Kurum, bünyesinde çalıştırdığı sanatçıların bir kısmını emekli oluncaya kadar ekrana çıkarmayarak yedekte tutmakta ya da birkaç sanatçıya yüklenerek kısa bir süre içinde yıpranmalarına neden olmaktadır. Bu ise, kurumun güttüğü Türk halk müziği politikasının ne denli tutarsız olduğunu göstermesi bakımından ibret verici bir örnektir. Ayrıca, bu tür davranışlar sanatçılar arasında ruhsal çöküntülere de neden olmaktadır.


 

     “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu”nda yayınlanan müziğin özel plak şirketlerinde yayınlanan müzikten mekan ve teknoloji açısından da geri olduğunu kabul etmek gerekir. Zira, onbeş dakika içinde yapılan dört türkülük solo ya da sekiz türküden oluşan yarım saatlik topluluk yayınlarına tanınan süreye karşılık, dışarda bir türkünün kaydı için aylarca uğraşılmaktadır. Kurumun tek kanalla yaptığı topluluk ve solo yayınları piyasada yirmidört veya daha fazla kanallı stüdyolarda gerçekleştirilmektedir.


 

     Kerim Aydın Erdem’in genel müdürlüğü sırasında bu nokta üzerinde durularak sanatçılara uzun kayıt süresi (en fazla bir saat) tanınarak bant yapma olanağı sağlanmış ise de bu kez yılların alışkanlığını atamayan sanatçılar geçmişte olduğu gibi bir an önce “iş bitirmek” mantığı içinde bu imkanlardan gerektiği gibi faydalanamamışlardır.


 

     “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu”nun güttüğü tutarlı, ilkeli müzik politikasını terk ederek “Unkapanı” anlayışına girmesi yüzünden müzikteki kirlenmede pay sahibi olduğu da unutulmamalıdır. Ayrıca, kurumun Türk halk müziği politikasının her gelen genel müdür, yönetim kurulu ve “Müzik Dairesi”nin müzik anlayışına göre yeniden yapılandırılması, kurumun uygulamada bugüne kadar “sistem”i oturtmamış olduğunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir.


 

     Sonuç olarak, “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu”, Türk halk müziği ilişkilerinde türküleri derlemek, yaymak, basmak, tanıtmak, arşivini yapmak, sanatçı eğitmek konusunda uzun yıllar olumlu yaklaşımlar içerisinde olmuştur. Ancak, Türk halk müziğini yayınlarda kullanırken onu daima ikinci planda tutmayı tercih etmiştir. Bölge ve il radyolarında da zaman zaman hep ikinci planda değerlendirilmiştir. Yeni açılan radyo kanallarında ise, Türk halk müziğini yok farz ederek değerlendirmeye almamış ya da yok sayılacak kadar azaltmıştır. Sadece hafif müzik ve çoksesli sanat müziği yayınlarına yer verilen radyolarda türkülere yer verilmemesindeki mantığı anlamak mümkün değildir. Gerçekte Türk halk müziğinin melodik dokusuyla müzik zevkini geliştiren bir gençlik oluşturlmak isteniyorsa ki, jurumun yayın ilkeleri arasında bu görüşle ilgili maddeler vardır. Özellikle gençlere seslenen kanallarda Türk halk müziğine mutlaka yer verilmelidir. Aksi takdirde diline, müziğine, gelenek ve göreneklerine uzak bir gençliğin yetişmesinde kurumun olumsuz payı yüksek olacaktır. Milli kültür ve milli değerler karşısında hiçbir gerekçe, mali ya da rekabet ortamı olsun, yapılan olumsuz uygulamaları haklı kılmaz. Kendi müziğini yeterince tanımayan bir gençlikten gelecekte kültürüne sahip çıkıp, onu iç dinamikleri doğrultusunda kurumsallaştırmaları, uluslaşma ve evrenselleştirme sürecini aşmaları beklenemez. Kökten kopmadan geleceğe ulaşan, özde ulusal, biçimde ve teknikte çağdaş, yüksek seviyeli bir müziğe sahip olunmak isteniyorsa, bir kamu kuruluşu olan “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu”nun doğru, kararlı, tutarlı, sürekliliği olan bir Türk halk müziği politikasını oluşturmasının artık zamanı gelmiştir. Ulusları ayakta tutan kendi kültürleridir. Başka ülkelerin kültürlerini öğrenirken Türk toplumunun kültüründen uzak kalmak veya onu çağ dışı sayarak dışlamak, ileride önlenmesi mümkün olmayan sonuçların gerçekleşmesine zemin hazırlmış olacaktır.


 

     “Türkiye Radyo Televizyon Kurumu”nun Türk halk müziği politikası oluşturması için yeniden yapılandırılmasında yarar vardır. Çünkü, milli kültürün korunması ve yetişmekte olan gençliğe milli değerlerin aşılanması çok önemlidir.


 

     * Kaliteli yayın olanağını sağlayabilmek için izlenme kaygısından uzak durmak,


 

     * Repertuvar ve icra denetim kurullarının kararlarında çifte standarda meydan vermemek için gerekli denetim mekanızmasını çalıştırmak,


 

     * Kurul üyelerini seçerken ehil kimselerden olmasına dikkat etmek,


 

     * Bünyelere çalıştırdığı sanatçılara plak, kaset ve CD yapıp pazarlayarak kuruma ve sanatçılara ek gelir sağlayarak ihtiyaçlarına kaynak sağlamak,


 

     * Topluluk yöneticiliğini ciddiye almak, onları eğitmek, salt nota bilgisini yeterli bulmamak, çağın gereklerine göre kendilerini yenilememekte direnenleri görevden uzaklaştırmak,


 

     * Ses rengi ve genişliği farklı olan sanatçıları doğru yerde, doğru toplulukta kullanmak,


 

     * Gerek radyo gerek televizyon yayınlarında hiçbir sanatçıyı yedekte bekletmemek ya da belli kişiler üzerinde yoğunlaşarak onları yıpratmamak,


 

     * Türkülerin içeriklerine uyan görüntülerle desteklenerek yayınlanmasını sağlamak,


 

     * Sanatçı alımında mesleki yeterliliğin yanında mutlaka kültür ögesini de göz önünde bulundurmak,


 

     * Dönüşümlü konser yayınlarını büyük konser salonlarında yeniden düzenlemek,


 

     * Kaliteli yayın yapan bütün sanatçıları ödüllendirmek, onlara değer verildiğini hissetirmek,


 

     * Yeniden derleme yarışmaları düzenlemek,


 

     * Özel televizyon ve radyolarla kordineli çalışmalar yaparak bilgi, deneyim ve birikimi aktarmak gereklidir.


 

     Sn. Doç. Dr. Can Etili’ye Yöneltilen Sorular


 

     Başkan: Doç. Dr. Sayın Can Etili, Dr. Sayın Nail Yavuzoğlu’nun sorusu “Sizce hangi ses grupları aynı akort altında toplanabilir?”

     Doç. Dr. Can Etili: Bunu zaten bilimsel açıdan saptamış bulunuyoruz. Tek bir ses, tek bir akort ile altoları verebilmek belki mümkün olacaktır. Çünkü koro içinde muhtelif sesleri kullanıyoruz ama, bir koroda türkülerin kendi bünyesine göre, yapısına, oluşum yapısına, melodik dokusuna göre alto sesleri kullanacak isek ona uygun bir akort kullanmalıyız. Onların ses alanlarına uygun bir akort olmalı. Şu anda mevcut olarak biz ya la akordunu kullanıyoruz veya dodiyez akordunu yahut si akordunu tercih ediyoruz. Sopranolarda bunu kendi ses genişliklerine göre transpoze çalma yoluna gidiyorlar ve bir gruplandırmayla dondurmak ancak bir çalışmanın ötesinde mümkün olabilir kanaatini taşıyorum.


 

     Başkan: Açıklarsanız daha memnun oluruz.

     Doç. Dr. Can Etili: 1927’den bu yana yapılmış bir çalışma yok. Aynı koro içerisinde bütün renkler aynı akort ile eserleri icra etmektedir. Fakat bunların ayrılmasında yarar gördüğümü belirttiğim için bildirimde bu konuya da değindim.


 

     Başkan: Sn. Öğretim Görevlisi Süleyman Şenel diyorlar ki: “THM müziği çalışmaları daha önceden başlatılmıştır.”

     Doç. Dr. Can Etili: Efendim ben “TRT” kurumunun Türk halk müziği ile yayınlarını genel bir anlamda alacağımı bildirimde de ifade etmiştim. Tabii ki “Türkiye Radyoları”nın kuruluşundan itibaren ele alıyorum. Ben toplu halde icrayı “Yurttan Sesler”e müşterek korodan sonraki dönemde de (“Yurttan Sesler”le 1941 yılında başladığını parantez içinde belirtmek istiyorum.) Genel halinde, kül halinde ifade etmek istediğim için 1927’den bu yana ele aldım. Yani kurumun bu konuda yapmış olduğu çalışmaları kuruluş tarihinden itibaren ele almayı uygun buldum. Ama bunu lokalize ederek sadece topluluk içerisindeki uygulamaları esas alacak olursak, o zaman müşterek koroyu da; “Bir türkü öğreniyoruz”u da atlıyor, 1941’den alıyorum. Halk müziği ilişkilerini “Türkiye Radyoları” döneminde ve 1964’te “TRT” döneminde olmak üzere ayırarak incelemek lazımdır. Çünkü uygulamalar farklıdır.


 

     Başkan: Bu soru sayın Öğretim Görevlisi Cihangir Terzi’ye aittir. “TRT tarafından yetiştirilmiş olan sanatçıların konservatuvarlarda kuruculuk ve öğreticilik yapmalarının akademik öğretim ve üniversal sistem açısından yeterlilik veya varsa yetersizlikleri hakkında ne düşünüyorsunuz?”

     Doç. Dr. Can Etili: Tabii ki “TRT” tarafından yetiştirilmiş olan bu arkadaşlarımızın akademik yeterlilikleri ya da yetersizliklerinin tartışılabilmesi için “TRT” kurumunun akademik bir kuruluş olması gerekir. “TRT” akademik bir kuruluş değildir ve bir yayın kuruluşudur. Ancak, kendisinin üzerine hiç vazife olmadığı halde ihtiyaçtan doğan bir gereği yerine getirerek sanatçıları eğitme yoluna gitmiştir. Onun için “TRT”nin yetiştirdiği sanatçıların akademik yönleri şöyle kuvvetlidir ya da şu şekilde yetersizdir gibi bir açıklama gerektiren bu soruya doğrusu cevap vermek istemiyorum. Fakat konservatuvarımızdan mezun olan arkadaşlarımızın akademik yetersizliğini burada tartışmaya açmamız mümkündür. Çünkü konservatuvar bir akademik kuruluştur, “TRT” yayın kuruluşudur. Teşekkür ederim.


 

     Doç. Şener Önaldı: Efendim ben şahsen bu soruya bir cevap vermek istiyorum. “TRT”de sanatçı olarak bulunurken orada akademik bir kariyerden geçtik ve o kariyeri buraya taşıdık. Başkalarının taşıyıp taşımadıkları hakkında benim de bir kanaatim yok, fakat bu sorunuzu ben üzerime alınmıyorum.

     Doç. Dr. Can Etili: Bunu alınganlık gerektirecek bir soru olarak mütalaa etmiyorum. Bizim oradan buraya gelişimiz bir akademisyen olduğumuz için değil bir sanatçı olduğumuz içindir. Gerekçemiz bu olduğu için bunu zaten alınganlık çerçevesi içinde mütalaa etmeyelim.


 

     Başkan: Yard. Doç. Dr. Sayın Göktan Ay’ın birkaç sorusundan ilki. “Halk türkülerinin çoksesli hale getirilmesini doğru buluyor musunuz?”

     Doç. Dr. Can Etili: Bildirimi ilgilendirmese de özde ulusal çağdaş ama Batı’nın teknolojisiyle bazı şeylerin yapılması gerekir demiştik. Ancak bunların mevcut olan türküler üzerinde oynanması doğrultusunda yapılmasını uygun bulmuyorum.


 

     Başkan: Yard. Doç. Dr. Sayın Göktan Ay’ın ikinci sorusu: “Beste türküler ile son zamanlarda yapılan bilinen halk ezgileri üzerine söz yazılması hakkında görüşleriniz nelerdir?”

     Doç. Dr. Can Etili: Tabii ki bireysel üretimi prodüktiviteyi desteklemek lazım, beslemek lazım. Ancak onların ayrı bir terminoloji altında belirtilmesinden yanayım. Ama bireysel üretimi toplumsal üretim içerisinde mütalaa etmek doğrusu elmalar ile armutları bir arada toplamak anlamıyla eşdeğerdir benim için. O sebeple onaylamıyorum. Yani Yard. Doç. Dr. Sayın Göktan Ay’ın bir halk türküsü olamaz, o Göktan Ay’ın türküsü olur. Halk türküsü halka aittir ama Götan Ay’ın halk türküsünü vermek istiyorsak, onu ona uygun bir başlık altında vermemiz gereklidir. Bu terminolojik kargaşa arasında da şu ana kadar uygun bir isim bulunamadığından dolayı “TRT” kurumu bu şekildeki üretimleri maalesef halk müziği adı altında halka, kamuya sunmaktadır.


 

     Başkan: Üçüncü sorumuz: “Halk müziğinde şu anda sizce sanatçılara ve eğitimcilere düşen görevler nelerdir?”

     Doç. Dr. Can Etili: Doğru yerde doğru zamanda doğru insanlarla sistem ve büyük bir inançla ve bir disiplinle her türlü tecimsel kaygının dışında bir amaçla öğrencilere yaklaşmak, onları desteklemek, onları yönlendirmek ve sonuçları almak şeklinde olmalıdır.


     ____________________________________________

 

     (*) “İTÜ Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı” öğretim üyesi.

  

    15-16 Mayıs 1997 tarihlerinde yapılan “4. İstanbul Türk Müziği Günleri - Türk Müziğinde Eğitim Sempozyumu” kapsamında sunulan bildiridir.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5798374
Online Ziyaretçi Sayısı:40
Bugünlük Ziyaret :1252

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.