12.11.2019 / Erol Manisalı - Pera’da, Müjdat’la Volta Atmanın Keyfi
“Vefa Lisesi”nden vefalı dostum Müjdat Gezen’in “Pera Müzikali”ni “TİM”de izlerken İstanbulumuzun dünden bugüne binlerce yıllık serüvenini, onu temsil eden zarif kırmızılı kadının şahsında her yönüyle yaşadım.
Bazen acı acı güldüm, gülerken duygulandım, üzüldüm. Kara mizahın “ak mizahla” gelgitler oynadığı curcunada güzellikle çirkinlik, iyilikle kötülük hep oynaştılar.
Müjdat kenti gömmeye, yok etmeye çalışanlara inat içinde akların ve karaların oluşturduğu “inanılmaz zenginliğimizi” yediden yetmişe, herkesin seveceği bir üslupla sunuyor. “Pera Müzikali”nde “klasik Müjdat’ın” köşe taşlarını gördüm. Kendi aklındakileri “söylettiği” kırmızılı kadın aynen, “Gezi”de “Taksim Meydanı”na sahip çıkan hatun misali, kentin esas sahibiydi, kentin kendisiydi.
Cüneyt Arkın, Gönül Yazar ve Kayhan Yıldızoğlu’nun sahnede görünmeleri, izleyenleri yarım yüzyıl öncesinin İstanbul’una savurdu, herkesin gözleri yaşardı.
Bugün kentte yaşadığımız “Haydarpaşa İstasyonu” ve “Sirkeci Garı” faciaları izleyenlerin kafalarında siyahla beyaz gibi ayrıştılar. Kırmızılı kadını darp edenler sergilendi.
Sevgili Müjdat, İstanbul kentinin kozmopolit ve çokkültürlü kimliğini sade ve yormayan bir tarzda öne çıkarmış. Ama son bölümlerde işgale karşı direnişte de kentin nasıl öne çıktığını bir güzel sergiliyor. Atatürk ve kurtuluş da bir anlamda bu kentte planlanıyor.
Mizahın içine “yumuşak güç” gibi serpiştirilmiş siyasal sözlerin izleyiciler üzerindeki etkisi çok kuvvetli, alkışlar bunun kanıtı oldu.
Müjdat’ın “Pera Müzikali” sadece müzikal bir komedi olmaktan çok ötede: İstanbul’un 16 milyon insanının ortaya koyduğu iradeye karşı çıkanların bugün yapmak istediklerini de sergiliyor.
İstanbul mu?
Kendimi bu kentle bütünleştirmiş bir insanım. Müjdat’la, Fatih semtinden kaynaklanan bir ortaklığımız var. Hatta beni doğduğum ve on yıl önce de Silivri’deyken ağır bir ameliyat geçirdiğim “Haseki Hastanesi” “ziyareti” söz konusu oldu. Ameliyat sonrası gece yarısı yataktayım, kapı aralanıyor ve Müjdat gözüküyor. Bilmem kaç kişiyi atlatarak beni ziyarete gelmiş. “Yolumun Kesiştiği Ünlüler” kitabımda Müjdat da vardı, orada bu olayı yazmıştım.(*)
Bu kentte oturmadığım semt kalmadı: Fatih, Beşiktaş, Levent, Bakırköy, Cihangir, Beylerbeyi ve Ortaköy. “İstanbul Dünya Ticaret Merkezi” projemi 1979’da Başbakan Ecevit’e onaylatırken metropoliten planlaması üzerine İstanbul için kapsamlı bir çalışma da yapmıştım. 1980’de Japonya’da (Nagoya) “UNDP Toplantısı”nda İstanbul’u anlatmıştım. Bu köşede son 25 yıl içinde İstanbul ile ilgili olarak çok sayıda yazım çıktı.
Müjdat’ın “Pera Müzikali”ni izlerken biraz da bütün bu geçmişim gözümün önünden bir bir geçti. Ortaokulda iken “Gezi Parkı”nda da, “Gülhane Parkı”nda da taştan kale yaparak çift kale maçlar oynardık.
Daha “Vefa Lisesi”nde öğrenci iken Prof. Cavit Orhan Tütengil ile “Millet Kütüphanesi”nin (Fatih) bahçesinde sohbet etmek, Demir Özlü dostumla gençlik yıllarımda “Tepebaşı Pelit”te sohbetlerimiz, İsmet Sungurbey, Demir Demirgil, Sencer Divitçioğlu hocalarım (ve arkadaşlarımla) “Rejans”ta, “Yener’in Yeri”nde (Sultanahmet), Lefter’de kadeh tokuşturmalarımız: Attila İlhan’la “Gezi”, “Divan”, “Etap” kahvelerinde, sonradan kitaplaştırdığım yıllar süren sohbetlerimiz: dünya evine ayak bastığım “Pera Palas Oteli”, Müjdat’ın “Pera Müzikali”nde bir film şeridi gibi gözümün önünden geçtiler, birlikte volta attık!
“Pera Müzikali”nde sevgili dostum Müjdat’la Pera’da volta atmak gerçekten çok güzeldi, teşekkürler dostum...
___________________________________________
(*) Yolumun Kesiştiği Ünlüler, s.76, Kırmızı Kedi, 2017