Rana Elik - Operalar Tabii ki Kapatılmasın, Ama...

     “Devlet Opera ve Balesi” çalışanlarına galiba teşekkür borçluyum. Gazetemizi ve köşe yazılarımı bu kadar önemsedikleri için. Gerçi Türkiye’nin “en iyi yerel gazetesi” ödülünü sekiz ay önce devlet büyüklerinin elinden alan bir gazete olarak bence de önemsenmeli. Ama yine de bazı opera çalışanları olmasaydı, iki hafta önce yazmış olduğum bir yazı, bu kadar yayılmazdı. Ama bu yayılma kim için iyi oldu, tartışma götürür. Bir örnek; “Rana Elik Hayranları” sayfasına, sanat icra eden kişilerin yazdığı hakaretlerin, üstelik ölçüsüzce, direkt ismime, yani şahsıma, aşağılayıcı yazıları, benim gazetemde yazdığım yazının etkisinden çok daha fazladır. 450 civarında üyesi bulunan bir hayran grubunun, kendi şahsi sayfalarında, kiminin 1000, kiminin 500, yani ortalama olarak 500-600 civarında, arkadaşları var. Yani toplamda, en az 250-300 bin kişinin ana sayfasında Rana Elik’e şahsi olarak hakaret edildi ve ediliyor. Hem de en ağır şekliyle. İki gün boyunca o ağır hakaret içeren yazılar orada kaldı, bana ulaşamadıkları için çocuklar (öğrencilerim) ne yapacaklarını şaşırdılar. Onlar da o hakaretlerden nasiplerini aldı. Üstelik hiç bir maddi menfaatleri olmaksızın kurdukları ve birinin taa Fransa’dan yönettiği bir sayfa yüzünden. Onlardan özür diliyorum, benim yüzümden  hırpalandıkları için. Ama bu yazı, bazı gerçekleri daha iyi görmeme neden oldu diyebilirim. En azından yazımda kastettiklerim tam da böyle kişilerdi. Yoksa gerçek sanatçılar üzerlerine bile alınmadılar. Tanıdığım bir kaç tanesi “neden yazdın” diye sordu ve onlara aşağıda yer alan cevabımı verdim. Avukatım hakaret davası aç diyor, ama ben müzikle, sanatla yakından uzaktan ilgisi olan kimseyi mahkemelere layık göremem, savunma dışında.

     Şahsi hesabıma gelen maillerden bahsedersem, AKP’li olmakla, irticacı olmakla ve daha nelerle suçlanmışım. Benim hiç bir partiyle alakam yoktur, olamaz da. Olsaydı şimdiye bir çok partiden gelen teklifi değerlendirmiş olurdum, kimler politikada değil ki, ispata gerek bile yok! Benim kimseye garezim yok, operanın kadro sınavlarına da girmedim çünkü sopranoyum ve mezun olduğum sene altoya ihtiyaç var dediler, başvurmadım bile. Sınıf arkadaşım iyi bir alto olarak sınava girdi, kazanamadı, baktık ki ihtiyaçları olmadığını söyledikleri soprano almışlar. O alto ses olan, sınıf arkadaşım da şu an “Kültür Bakanlığının Korosu”nda görev yapıyor. Konumuza gelince, şahsi hesabıma gelen öteki maillerde, bankamatik memurlarından kendilerinin de rahatsız olduğunu ve bu rahatsızlıklarını dile getiremediklerini yazmışlar. Grup sayfama yazmalarını rica ettim, özür dileyerek, yapamayız dediler, çekincelerine önem veriyorum ve ben de yayınlamayacağım. Bazı cevapları ortalama olarak vermek istersem eğer, ben hiç “Aspendos”ta  bir gösteri izlemiş miyim? Hiç Londra’da izlemiş miyim v.s.

     Ben Ankara ve Antalya merkezli “E TV”de yönetici olduğum zaman, bir çok gösteriyi izledim. “Aspendos” muhteşem ve orada bir günün bile boş geçmemesinden yanayım. Yıllar sonra “Kızılordu”yu “Aspendos”ta izlediğimde daha farklı bir büyüsü vardı. Tarkan’ından, Shakira’sına kadar hepsi güzeldi. Londra, New York, Almanya, Avusturya, İtalya, İspanya gibi ülkelerde, en iyi isimleri izleme ve dinleme şansına sahip oldum, tanrıya şükrediyorum. Umarım bu soruyu bana soran arkadaş ta benim kadar şanslı olur. Yani operaya bir eleştiri yaptım diye, sanat düşmanı, Atatürk düşmanı v.s  olmayı haketmiyorum. Her kadrolu kişinin de devlet sanatçısı olmayı haketmediği gibi. Yani bu unvan devlet tarafından verilemez, halk tarafından verilir. Ben böyle düşünüyorum, ayrıca  kimse kimseyi sevmek zorunda değil. Ama, benimki “kasap sevdiği eti döver” misali oldu. Operanın yıllardır, aynı şekilde işletilmesinden rahatsız olduğumu belirtmek istedim. Haketmeden orada oturanlar var dediğim zaman ayağa kalkıyorsunuz da, kendinizi halka tanıtmak ve yakınlaşmak için ne yapıyorsunuz? Sorarım size, opera deyince neden halkımız, Hakan Aysev’den başka kimseyi tanımıyor. Üstelik bir çoğunuz onu eleştiriyorsunuz. Bence doğru yaptı. Bu halk opera solisti deyince iki isim sayamıyor. Kaldırın kıçınızı derken, gidin CD yapın, başka şeyler yapın, halkla bütünleşin, önce mevcut durumu iyileştirin dedim. Bir Fazıl Say dediğim zaman, burada, yani Avrupa’da bir çok kişi tanıyor ve ben bundan gurur duyuyorum. Ama nerede gerisi? Aranızda yok mu başka yetenekliler? Eminim ve biliyorum çoklar, ama opera binasının dışına çıkamıyorlar bile. Yani bin tane opera açılsa ne olur, boş koltuklara seslenecek iseniz. Elbette operalar kapatılmasın, yani bunu düz anlamda söylemedim tabii ama yenilerini açmak yerine önce mevcut işletme sisteminin değiştirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Bakınız Almanya’da özel gruplar var bir gece “Hilton Oteli” konaklaması ve opera gösterileri ile birlikte satılıyor biletler. Özel organizasyon şirketleri yapıyor bunu. Hergün reklamlarda veriyorlar. Neden Türkiye’de yapılmıyor? Herşey devletten beklenmez ki. Ayrıca modernize edilmiş eserlerle yola çıkıyorlar. Takip ederseniz bunları zaten o klasik hantal yapı gün geçtikçe erir. Medyanın ayağınıza gelmesini bekliyorsunuz, hayır, siz gidin, kendinizi anlatın, destek isteyin. Araştırma yaptırın, halkın karşısına nasıl eserlerle çıkmanız gerektiğini sordurun. Bunlar biraz çaba ister elbette, ama mevcut işletme sisteminizin hantallığından da kurtarır sizleri. Yani her ile opera açılması bir çözüm değil. Mevcut olanların tavan yapması, halkla bütünleşmesi bir çözüm. Zaten sonra arz-talep ilişkisi gerisini getirir ve ya getirmez. Ayrıca bu eleştiriyi “Antalya Belediyesi”nin icraatine karşı küçük bir yazıda yapmıştım, ama en çok eleştirdiğim Mustafa Akaydın’dan tepki almadım. Yazıyı okuduktan sonraki yüzünün şeklini düşünebiliyorum, mutlaka olur böyle şeyler demiştir. “Cumhuriyet Halk Partisi”nde Belediye Başkanlığı ile başlayan politika serüveninin, Ankara’da devam edeceğine inanıyorum, bu da ayrı bir yazı konusu yani sadece Antalya’lıları ilgilendiren. Antalya demişken, “Antalya Operası” çalışanları arkadaşlara da teşekkür ediyorum, attıkları mesajlar yüzünden. Ve buradan sadece inandığım, kurum içinde canla başla, idealist bir ruhla çalışanlardan, gerçekten sanatçı bildiğim ağabey ve ablalarımdan, kardeşlerimden sesleri çıkmasa bile, eğer kırdıysam özür diliyorum. Onları üzmek, isteyeceğim en son şeydir. Ama bu vesileyle bir çok arkadaşımın yerini yurdunu öğrendim ve konuşup dertleştik. En son okul arkadaşım Fatih Öztürk ile konuştuk ve zaten benim nasıl düşündüğümü bildiği için arkadaşlarına anlatmaya çalıştığını ve  bu konuştuklarımızı yazmamı istedi. Fatih te bilir benim dünya görüşümü, jazz’dan türkü’ye kadar güzel herşeyi dinlerim ve iyi ki haberci olmuşum. Yurdumun insanını çok iyi tanıma fırsatı buldum. Lütfen sizler de tanıyın ve halkın arasına karışın. Bu platform herkese açık, kendimi cadı kız olarak ilan ettirsem de en azından eski arkadaşlarımla görüşme fırsatı oldu. Bana kızan, kızmayan herkese özellikle arayıp soran “Ankara Devlet Opera ve Balesi” genel müdürüne teşekkür ederim. En azından gazetemiz genel yayın yönetmeninin “Opera ve Bale”yi öven yazısını görmüş oldukları için. Sevgiyle kalın.

     Rana Elik / Antalya Ekspres Gazetesi – 19.06.2010, Cumartesi




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5754442
Online Ziyaretçi Sayısı:8
Bugünlük Ziyaret :963

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.