İclal Aydın - Her Şeyden Biraz Kalır... mı?

     Hava sıcak, gökyüzü berrak, kıpırtı yok dallarda... Kafamın içinde de aynı hareketsizlik. Eski yazılarıma bakıyorum... Neler olmuş, neler bitmiş diye göz gezdiriyorum ve pek de hoşnut değilim aslında... (İnsanın kendi sesine tahammülü pek azdır bilirsiniz değil mi?)

     Gülden Karaböcek’li, Orhan Gencebay’lı yazılarıma rastladım bir dosyada. Tek başıma oturup gemiler seyrederek dinlediğim o şarkılar ne güzel yazılar yazdırmış... Birden anlık bir iyilik hali geldi kalbime.

     Geçtiğimiz hafta “Açıkhava”da Ferhat Göçer, “Metropol Senfoni Orkestrası” ile bir konser verdi. Salim Dündar ve Gülden Karaböcek onur konuklarıydı.

     Şarkıların sahipleri “Aynalar” ve “Dilektaşı”“Açıkhava”daki binlerce kişinin ağzından dinlerken, sanki bütün geçmişlerini izler gibi izlediler şarkıya eşlik edenleri... İşte aynı anlık iyilik hali o anda da gelmişti. O şarkıların ve o şarkıcıların geçmişlerinin bir parçasıydım ben de... Ferhat Göçer ne güzel yapmış da bu şahane yıldızları konuk etmiş diye düşünmüştüm...

***

     Bir şiirden alıntı yapmışım o yazıda. En sevdiğim şiirlerden birinden. Demişim ki:

     “Ama hala düşünüyorum ben bu kitabın sayfasını neden kıvırmıştım? Hangi kitap? Kayayı Delen İncir, sayfa77... Ne diyor?”

     Alıntılar (*)

     ‘İnsan en çok sabahları arar sevdiği kadını’
     diyor birisi, katılıyorum o sabahlara.
     Öğleler kaba yaşanır, kalındır
     Akşamüstleri ince hüzünlü
     Çiçekler alınıp verilebilir
     Sabahtır yalnızlık
     Nasıl sabah, nasıl yalnızlık
     Ve şiirsel hiçbir yanı yok sanılır
     Var mıdır, vardır
     Vardır, ama çiçeklerle değil
     Kendi başına zımparataşı gibi acımasız.
     Ne aklıma gelse bir bakıyorum unutmuşum
     Tren penceresinden bir tarla
     Eskiyip atılmış bir gömlek- hiç unutmam
     ‘hiç unutmam, hiç unutmam, hiç unutmam’
     diyor birisi, yineliyorum hiç unutmam, hiç unutmam, hiç unutmam
     çünkü hiç unutmam, hiç unutmam, hiç unutmayın
     insan nasıl direnir başka
     ‘hiç unutma... (...)’

     Hatırlıyorum şimdi. 2000 yılına canlı yayında girmiştim. Düzce’de.. Çadırkent’te... Yeni yılın ilk dakikalarına girerken okumuştum bu şiirden bazı dizeleri... Hava buz gibiydi. Depremzede çocuklar etrafımda şarkı söylüyordu. Yılbaşı yemeği demir bir tabakta yağları donmuş bezeleye olan kız elimi bırakmıyordu. Kulaklığımda son 30 saniyeyi sayıyordu stüdyodaki yönetmenim... Takvim 2000 yılını gösterecekti... ‘Son cümleni kur’ komutu geldi. ‘Hiç unutmam, hiç unutmam, hiç unutmam... İnsan nasıl direnir ki başka hiç unutmayın’ demiştim son olarak... Ve 2000 yılı başlamıştı...

     10 yıl geçmiş ha... O gün yolda okuyordum bu kitabı. Kenarını o yüzden kıvırmıştım demek ki...

     Nasıl devam ediyordu şiir?

     (...) ‘her şeyden biraz kalır’
     diyor birileri, çoğulluk haklılıktır.
     Kavanozda biraz kahve
     Kutuda biraz ekmek..
     İnsanda biraz acı (...)
     Yattığım yerden kalktım. Size bu yazıyı yazdım.
     Nasılsa her şeyden biraz kalacak sonunda...

***

     “Nasılsa her şeyden biraz kalacak sonunda” diye biten bu yazı bu durgun yaz gününde geçici bir umut bıraktı içimde. Bir kısmını yine paylaşmak istedim. Sahnede şarkılarını söyleyen Gülden Karaböcek ve Salim Dündar’ın o binlerce kişiyi izlemeleri gibi izleyebilmek isterdim geçmişimi...

     Her şeyden biraz kalıyorsa, sahi ne kaldı şu ana dek bizden geri?

     (*) Turgut Uyar

     İclal Aydın / Gazete Vatan – 17.06.2010, Perşembe




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5755321
Online Ziyaretçi Sayısı:18
Bugünlük Ziyaret :1154

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.