20.12.2019 / Tunca Arslan - Tunç Başaran’ın Ardından, Bir Anı

Başaran, Tunç


     İki gün önce 81 yaşındayken sonsuzluğa uğurladığımız Tunç Başaran, “Yeşilçam” döneminde de sonrasında da sinemamızda var olabilmiş, her iki deneyimi de yaşamış yönetmenlerimizdendi. Renkli bir yelpaze oluşturan filmografisinde değişik türlere el atmış, “avantür” tabir edilen düşük bütçeli yapımlarda da, bol seyircili popüler işlerde de, “entel” filmlerde de ter dökmüş bir sinema emekçisi, gerçek bir sinema sevdalısıydı.


 

     İstanbul-Fatih’te marangoz bir babanın ve edebiyat tarihimizde adı Kerime Nadir, Muazzez Tahsin Berkand’la birlikte anılan yazar Pakize Başaran’ın oğluydu. 17 yaşında “Hollywood”a gitmek için üç dört kafadar arkadaşıyla kaçak bindiği gemide yakalanıp gazetelerin manşetine çıktıktan sonra, ite kaka lise ve üniversite yaşamını tamamlamıştı ama aklı fikri sinemadaydı. Halit Refiğ’in asistanı olarak başladığı profesyonel sinema yaşamında 1964’te “Hayat Kavgası”yla yönetmen koltuğuna oturmuş, toplam 47 filme imza atmış, bunların önemli bir kısmının senaryosunu yazmış, 11 filmde de küçük roller üstlenerek oyunculuk yapmıştı.


 

     15 Yıllık Film Arası


 

     Sinemamızdaki ilk “Tarkan” uyarlamasından (1969) “Uçurtmayı Vurmasınlar”a (1989), en sevdiğim filmi olan “Biri ve Diğerleri”nden (1987) “Uzun İnce Bir Yol”a (1991), “Piano Piano Bacaksız”dan (2000) “Sen de Gitme Triandafilis”e (1995) ve “Abuzer Kadayıf”a (2000) kadar, yerli-western denemeleri de içeren zengin bir toplam bıraktı ardında. 1970’li yıllarda “Yeşilçam”da seks filmleri furyası başladığında “anlamadığım işi yapmam” diyerek sinemayı bırakıp reklam sektörüne geçmişti. 15 yıllık aradan sonra Beyoğlu’nda sanatçıların uğrak yeri olan bir barı tek mekan olarak kullanıp çarpıcı karakter incelemeleri sunan, reklamcılıktan kazandığı tüm parayı yatırdığı “Biri ve Diğerleri”yle görkemli bir dönüş gerçekleştirdi. Son derece birikimli, esprili, neşeli, çelebi tavırlı bir insandı.


 

     Aklıma geldikçe gülümsediğim bir anımı aktarayım…


 

     Başaran’ın “İntikam” Tarzı


 

     Tunç Başaran’ın Türkiye 28 Şubat sürecini yaşarken çektiği “Kaçıklık Diploması” (1998), gerçek bir öyküye dayanıyor ve “Atatürk deliliği”ne yakalanan bir kadını anlatıyordu. Politik mesajlarının ötesinde, sinema dili bağlamında pek çok kusur barındıran film hakkında oldukça sert bir yazı yazmıştım. İki yıl sonra da bana sorarsanız en kötü filmi olan “Abuzer Kadayıf”ı çekti Başaran. O film hakkında da benzer bir yazı yazdım.


 

     Gel zaman git zaman, 2002 yılında, metin yazarlığını ve sunuculuğunu yaptığım 13 bölümlük TRT belgeseli “Yedinci Sanatın Bakışı” için Tunç Başaran’la bir çekim yapmamız gerekti. Belgeselin “Çocuk ve Sinema” bölümü için “Uçurtmayı Vurmasınlar”la ilgili anılarını kaydetmek için telefonla randevu aldık ve Başaran’ın Bostancı-Göztepe taraflarındaki ofisine beş altı kişilik bir ekiple gittik. Açıkçası hayli sert ifadeler içeren o iki yazıyı unutmuş gitmiş olacağını, beni anımsamayacağını düşünüyordum. Gayet hoş ve neşeyle karşıladı bizi, hiçbir kırgınlık ya da sitem belirtisi göstermedi.


 

     Çay kahve ve kısa sohbetten sonra çekime geçtik. Kameranın arkasından sorularımı yöneltmeye başladım, Başaran da yanıtlamaya... Ama her konuşmasının ortasında bir yerlerde konuşmasını kesti, kamera kayıttayken ekiptekilere dönerek ve hafif bir el işareti de yaparak, “Bu Tunca çok iyi laf geçirir... Aman dikkat, bu arkadaş hiç affetmez... İyi çekin, sakın hata yapmayın, sonra acımaz...” demeyi de ihmal etmedi! Sekiz-dokuz soru sordum ve her seferinde yanıtının bir yerlerinde buna benzer şeyler söyledi. Dolayısıyla kurgu sırasında en çok uğraştığımız ve güldüğümüz bölüm de o oldu. Doğrusu, tam kendine yakışır çok hoş bir “intikam” almıştı benden.


 

     Tunç Başaran’ı sevgiyle, saygıyla anıyorum. Huzur içinde yatsın.



     Aydınlık Gazetesi - 20.12.2019, Cuma




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5766712
Online Ziyaretçi Sayısı:26
Bugünlük Ziyaret :1336

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.