21.02.2020 / Tunca Arslan - Jojo, Hitler Seni Çağırıyor

Jojo Rabbit


     Anne-babası “İkinci Dünya Savaşı” yıllarında Nazilerin toplama kamplarında ölen Polonya Yahudisi Fransız yazar Alain Spiraux’un 1976’da yayımlanan “Hitler, Annen Seni Çağırıyor” adlı eseri, bir yıl sonrasında Müntekim Ökmen’in çevirisiyle “Milliyet Yayınları”nca dilimize kazandırılmıştı. Kitap, o günden beri ülkemizde de gizli hazine ve alçakgönüllü klasik değeri kazanmış durumda.


 

     Nazi şiddetine belli dozda mizahi açıdan yaklaşan ve yaramazlığından dolayı annesinin “Hitlercik” adını taktığı küçük bir çocuğun hayal dünyasında yarattığı Adolf Hitler’le ilişkisini öyküleyen Spiraux, neticede lafı “Herkesin içinde bir faşist yatar!”a bağlamış olsa da Nazilik gerçeğine farklı açıdan yaklaşmış ve etkileyici vurgularda bulunmuştu.


 

     Yeni Zelandalı yönetmen Taika Waititi’nin önceki “Aylak Vampirler” (2014), “Vahşiler Firarda” (2016) gibi filmlerini seyretmedim; “Tavşan Jojo” (Rabbit Jojo) seyrettiğim ilk Waititi filmi oldu. Filmin uyarlandığı Christine Leunens imzalı romanı da okumadım. O nedenle metinlerarası bir karşılaştırma yapamam ama “Tavşan Jojo” çok büyük oranda “Hitler, Annen Seni Çağırıyor”un izinden giden, Nazi döneminde küçük bir çocuk karakter üzerinden gerçek ile fantezi arasında benzer bir bağ kuran, bir alt-benlik olarak benzer bir Hitler yaratan bir film.


 

     “Sen Bir Nazi Değilsin”


 

     İkinci Dünya Savaşı”nın sonlarına doğru, Almanlar açısından hiçbir şey iyi gitmezken ve yenilginin kaçınılmazlığı belirginleşirken, Nazilerin gençlik kampına katılıp kendisini “Yüce Alman ırkına” armağan ederek içinde bir Hitler büyütmeye başlayan 10 yaşındaki çocuğun öyküsünü izliyoruz “Tavşan Jojo”da. Kampta, öldürme eğitimi sırasında eline tutuşturulan tavşanı öldüremediği için “tavşan” lakabı takılan Jojo, savaşta olduğunu bildiği babasının özlemi ve gerçekte bir muhalif olan annesinin kollayıcılığı içinde yaşayıp gitmektedir. Günün birinde, evdeki gizli bir bölmede Yahudi bir genç kızın yaşadığını öğrenince tüm gerçekliği kırılmaya başlar. Küçük Jojo, bu kırılmanın önüne geçmek için içindeki Yahudi nefretini bir kitaba dökmeye karar verir ama denildiği gibi, o bir Nazi değil, 10 yaşında ve komik bir üniforma giyen küçük bir çocuktur. Zihninde yaşattığı Hitler sık sık ortaya çıkacak, Jojo’nun zaten karmaşık dünyasını allak bullak edecektir.


 

     Komedi Değil Hüzün


 

     “Nazilik mizah konusu olabilir mi? İyi Nazi var mıydı? Naziler için üzülmeye değer mi?” gibisinden saçma ve metafizik tartışmalara da konu edilen “Tavşan Jojo”, genel kabul gören Nazizm tanımını tekrarlamakla birlikte zaten kesinlikle bir komedi filmi değil. Tam tersine, özellikle finale doğru çok net hüzün ve acı verici bir kulvara giriyor her şey. Örneğin Jojo’nun en yakın arkadaşı Yorki’nin varlığı, çabası ve gerçekliği, “Çocuk Naziler” bakımından aslında hayli sarsıcı sonuçlar ortaya koymakta. Annesiyle ilgili gerçekler de öyle.


 

     Jojo’yu canlandıran Roman Griffin Davis ve annesi rolündeki Scarlett Johansson’un olağanüstü ve ışıltılı oyunculuklarının da (tüm kadro çok iyi) dikkat çektiği filmde, genel anlamda klasik “Yahudi propagandası”nın tekrarlandığı söylenebilir. Finalde, Nazileri yenilgiye uğratan Sovyet askerleri açıkça kötülenirken Amerikan bayrağının tatlı tatlı dalgalandırılması da cabası ama bana sorarsanız yine de kayıtsız kalınamayacak ilginç bir yapım var karşımızda.


 

     Sovyet sineması, Nazizm gerçeğine çocukların gözünden “Ivan’ın Çocukluğu” (Andrey Tarkovski, 1962), “Gel ve Gör” (Elem Klimov, 1985) gibi örneklerle bakmıştı. Taika Waititi, ne bir Tarkovski ne de Klimov... O da kendi çapında böyle bakmış ve ana tartışma konuları açısından doğrusu çok da fena bakmamış.



     Aydınlık Gazetesi - 21.02.2020, Cuma




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5764664
Online Ziyaretçi Sayısı:16
Bugünlük Ziyaret :231

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.