Emrah Bekçi - Bir Bestecinin Notası Olan Ülkem

Bekçi, Emrah

     Günümüz Türkiye’sinde siyasi partilere ve mevcut hükümete bir bakış açısıyla eleştirel ve doğaçlama benzetmeler ile bakıp sizler ile mevcut sistemin nasıl işlediğini mizahsal bir anlatımla genel yapı olarak sunmak istiyorum.

     Günümüzde ve geçmiş tarihimizde, halkın iradesini temsil eden meclisimizde iktidar partisi ve muhalefet partisi olmak üzere ikili bir oluşum ve bu oluşumu görsel ve yazılı medyadan izleyen bir halk yapısı mevcut.

     İktidardaki partiye Türkçe dil bilgisindeki birinci tekil şahıs olan “Ben”, muhalefete ise ikinci tekil şahıs “Sen”, izleyici olan garip vatandaşa ise üçüncü tekil şahıs “O” diyebiliriz.

     Bu benzetme ışığında “Ben” olan iktidar hükümetin başına geçtiğinde yaptığı tüm işlerin hepsini kendisine mal edecek, kendinden önce iktidarda bulunan hükümetlerin atmış olduğu temelleri veya icraatları kötü olarak değerlendirip farklı bir isim altında biraz geliştirerek biz vatandaşa, üçüncü tekil şahıs olan “O”ya, “Bakın biz iktidara geldik neler yapıyoruz, her şey bizi seçen halk için, bizden öncekiler bunları yapamadı” diyecek ve “Gelecek seçimde bizi tekrar seçer iseniz bu yapılandan daha fazlasını yapacağız” diye söylemlerde bulunup, bizler de “Helal olsun, bak adamlara vatan millet için neler yapıyorlar” diye alkışlayıp ve hatta yapılan yanlışları bile doğru sanıp iktidara hak vereceğiz. Peki bu arada muhalefet ne durumda bir de ona bakmak lazım, dedik ya Türk dil bilgisindeki ikinci tekil şahıs olan “Sen”, muhalefet.

     Muhalefet ise her zaman iktidarın doğru ve yanlış yaptığı her şeyi eleştirip iktidarın tabanını yıpratmaya, yakınlaşan seçimlerde bir daha muhalefette kalmamak için oy oranını artırmak amacını güderek iktidar hakkında ne kadar kirli çamaşır var ise ortaya serecek ve bize, yani üçüncü tekil şahıs “O”ya derdini anlatmaya çalışacak, bu süreç ta ki seçim zamanına kadar sürüp gidecek.

     Peki üçüncü tekil şahıs yani “O” dediğimiz vatandaş, biz ne yapacağız, seçim zamanı bir noter vazifesi görüp kim daha fazla kendisini siyasi yönde bize empoze ettiyse oyumuzu ona vereceğiz, bu kör döngü her zaman süregelmiş ve her zamanda süre gidecek, “Ben”, “Sen”, “O” arasındaki paslaşma sonucu, gayri olağan görünen ve oynanan oyun olacak.

     Şimdi millet olarak, yani toplu olarak olarak baktığımız zaman durum nasıl ve ne denli olacak bir de onu inceleyelim.

     Bir müzisyen düşünelim, ama sanatkar ve besteci bir müzisyen. Bu sanatçının bestesini yapar iken kullandığı araçları düşünelim ve kafamızda canlandırıp, düşünsel olarak şöyle ifade edelim.

     Çok iyi çaldığı bir müzik aleti, bir kalem, beş satırdan ibaret, başında sol anahtarı çizili, porte denilen nota yazılmamış, bir boş kağıt.

     Sanatçı veya besteci, kafasında tasarladığı projesini kalemi eline alarak birbirlerine şekilde benzeyen, ama değer ve ses tonu bakımından farklı olan nota denilen ulusal müzik alfabesini kullanarak porteye nota olarak döker. Zihnindeki tüm duygu ve düşüncelerini nota olarak yazdıktan sonra çok iyi bir şekilde çaldığı müzik aletini alarak sesli olarak ifade etmeye başlar. Bu arada sanatçının zihninden notaya döktüğü sesler ile enstrümanla çaldığı bazı notalar, ses olarak dinleyiciye itici geleceğini düşünerek, bazı notalar üzerinde, yerlerini değiştirerek veya 2’lik, 4’lük, 16’lık gibi değerler vererek notayı kullanılır hale getirir, bu arada bazı notalar kulağı tiz sesler ile tırmalar, bunlara da bemol veya diyez işareti koyarak terbiye eder. Bazı notaları ise birden sesini kesip, hemen bir sus işareti yanına konulup, daha sonra tekrar ses olarak devam etmesini sağlar, güzel bir beste olacak hale getirene kadar bu süreç devam eder.

     Ve en sonunda bestesini bitirir ve kendisi gibi sanatçı olana bestekarlara dinletir. Onların da faydalanmasını ve kendi enstrümanları ile çalmalarına gerek maddi olarak, gerekse hibe ederek satışa hazır hale sunar.

     Yukarıda bir bestecinin veya sanatkarın bestesini teknik olarak nasıl yapmış olduğunu anlatmaya çalıştım. Şimdi bu besteyi ülkemizin dış siyaseti olarak değerlendirelim.

     Ülkemizi ben ne yazık ki bir bestecinin zihninde canlandırdığı ve kalemle kağıda döktüğü bir nota olarak görmekteyim. Besteci ülkemize istediği zaman portenin istediği yerinde istediği nota olmasını sağlıyor, hatta isterse sus diyor, isterse konuşması için tek nota bile olsa uzun ses getirmesi için uzun değer veriyor, yani kısacası günümüzde ülkemiz başkalarının bestelediği bir bestenin kağıt üzerinde şekilden şekle, sesten sese giren notalarından biridir.

     Peki çözüm olarak ne yapılması gerekiyor?

     Çözüm olarak tek yol besteci olmak, çözüm olarak tek yol dünya dediğimiz sinemada gösterilen filmde senaristin yazdığı, yönetmenin yönettiği aktörler değil, bir yönetmen bir senarist olmak.

     Ama  bizler Türk milleti olarak aktör ve figüran olarak devam eder isek, maalesef bizlere daha çok rol biçen yönetmen, karakter yazan  senarist  olur, hep başkalarının filminde oynarız, filmde oynamaktan uzak bir yere gidemeyiz.

     Türk milleti ne bir başka ülkenin aktörü ne de senaryosundaki karakter ne de bir müzisyenin notası olmalı... Aksine üreten, düşünen ve yöneten olmalı. Bu kudret, bu zeki yapı Türk insanında mevcut. Bir gün ülkeme bu günler de gelecektir ve o günler yakındır diye düşünüyorum.

     Efrasyap.org sitesinden alınmıştır. Emrah Bekçi – 24.06.2010, Perşembe




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5765148
Online Ziyaretçi Sayısı:11
Bugünlük Ziyaret :444

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.