10.07.2018 / İbrahim Ethem Gönenç - Nesimi Çimen
Ah Anadolu’nun bağrından kopan, pala bıyıklı, kara yağız, sazın, sözün ustası Nesimi! Türküler derleyen, Avrupa’da albümler çıkaran, dünyanın en önemli müzikhollerinde sahne alan, Türkiye’de ise ha bire gözaltına alınıp işkence gören, ama asla yılmayan kahraman ozan...
1931 yılında Adana’nın Saimbeyli ilçesinde doğmuşsun. Daha sonra tüm aile Kayseri’nin Sarız ilçesine yerleşmiş ve sen bir ağanın yanında maraba olarak çalışmaya başlamışsın. Bu sırada ağanın güzeller güzeli kızı Dilber’e aşık olup, birlikte Elbistan’ın “Sevdili Köyü”ne kaçmışsınız. Buradan işçi olarak Almanya’ya gitmeye çalışmış, fakat nefes darlığın olduğu için başaramayıp, Osmaniye’nin “Kadirli İlçesi”ne göç etmişsiniz. Orada Yaşar Kemal ile tanışıp, O’nun yardımıyla İstanbul’a göçmüş, bir gecekondu kiralamış ve bir fabrikada işe girmişsin. Ancak fabrika greve gidince kovmuşlar seni. Sen de dokuz yaşından beri çaldığın curana; “Artık ekmeği senden çıkaracağız” deyip, ozanlığa başlamışsın. Tek kelimeyle müthişmişsin, anında tanınmış, giderek de bir efsaneye dönüşmüşsün. Vee 2 Temmuz 1993 günü, arkanda yüzlerce eser bırakarak, “Madımak Oteli”nin yakıldığı “Sivas Katliamı”nda hayatını kaybetmişsin.
Mazlum Çimen
Oğlunun adını “Mazlum” koymuş ve henüz bebekken eline curayı tutuşturuvermişsin. Sizi dinlemek için, o tek göz oda gecekonduna devrin tüm ünlüleri gelip gider olmuş. Onlardan biri de Can Yücel’miş. Can baba bir gün, Mazlum oğluna bakmış ve sana “Bu çocuğu konservatuvara göndersene birader” demiş. Sözünü dinlemiş ve oğlunu sınava sokmuşsun. Tabii doğuştan kabiliyet, “İstanbul Devlet Konservatuvarı”nı birincilikle kazanmış ve hemen keman bölümüne kaydı yapılmış. Ancak ciddi bir sorun varmış; oğlunun akşamları evde ders çalışması pek mümkün olmuyormuş. Tam eline kemanı aldığında, sofra kuruluyor, eş dost türkü söylemeye başlıyor, Mazlum da kemanı bırakıp curası ile onlara eşlik ediyormuş. Eee böyle olmayacak, sonunda oğlun ondört yaşında ev ödevi olmayan “Bale Bölümü”ne geçiş yapıvermiş. Buradan mezun olup, “İstanbul Devlet Opera ve Balesi”ne girmiş. Bir yandan dans ederken bir yandan da ünlü türkücülere besteler verir, film müzikleri yaparmış.
Bale Ayakkabısı
Nesimi’nin oğluyla ilgili ilginç bir öykü anlatılır. Bir gün Nesimi’nin yolu Paris’e düşmüş. Bir başına sokaklarda dolaşırken, sokak çalgıcılarının müzik yapıp para topladıklarını görmüş. O da hemen bir köşeye çöküp, başlamış curasını tıngırdatmaya. Ne güzel tesadüf ki, oradan geçerken, durup onu dinleyenler arasında Abidin Dino da varmış. O’nun kalacak yeri olmadığını öğrenince hemen evine götürmüş. Yemekte sohbete koyulmuşlar. Laf lafı açmış, Nesimi bir ara demiş ki:
“Beni yarın çarşıya götürür müsünüz?” Onlar da:
“Hayrola, ne lazımsa biz sana alalım” demişler.
Nesimi:
“Bale ayakkabısı alacağım” deyince Dino’lar şoke olmuş. Nesimi de gülerek:
“Kendim için değil yahu, benim oğlan balet de, ona göndereceğim” deyince basmışlar kahkahayı.
Haydi, rastgele sizlere Anadolu’mun tüm ozanları!
Aydınlık Gazetesi - 10.07.2018, Salı