03.04.2020 / Tunca Arslan - ABD Sağlık Sistemi: Öl Daha İyi!

Moore, Michael


     Bir toplumu tanıyabilmenin kolay yollarından biri de zor durumdaki vatandaşlarına nasıl davrandığına bakmaktır.


 

     ABD’nin sağlık sisteminin alt ve orta sınıflar açısından ne denli çürük ve öldürücü olduğu, parası olmayanlara tedavi olanağı sağlanmadığı, koronavirüs günlerinde iyiden iyiye ortaya çıktı. Salgın dünyayı kasıp kavururken, en basit test için bile dört-beş bin dolar istendiği yazılıp çiziliyor şu günlerde. Neticede, altından kalkmanın çok zor olduğu pahalı poliçelerin sağlık hizmeti almayı emekçi sınıflar açısından bir eziyete ve giderek işkenceye dönüştürdüğü, sigortası olmayanların insan yerine konulmadığı bir sistem söz konusu. Anımsayalım, “Joker” filminde de her şeyin başlangıcı, yoksullara ücretsiz ilaç sağlayan sağlık programının iptal edilmesi oluyor, devamı çöken bir imparatorluktan manzaralar eşliğinde geliyordu.


 

     Halen dünyadaki en popüler ve etkili belgesel filmcilerden biri olan Michael Moore’un 2008’de çektiği “Hasta” (Sicko), ABD’nin sağlık politikasının nasıl işlediğini-işlemediğini, daha doğrusu yalnızca “kar” için işletildildiğini anlatan çok iyi bir çalışmadır. “Benim Cici Silahım”la ABD’deki silah endüstrisine, “Şimdi Nereyi İşgal Edelim?”le dünya jandarmalığı çabalarına, “Fahrenheit 9/11”le “11 Eylül” gerçeğine, “Kapitalizm: Bir Aşk Hikayesi”yle işsizlik felaketine eğilen Moore, “Hasta”da genellikle “ölsem daha iyi” dedirten akıl almaz bir mekanizmaya doğrultuyor kamerasını ve mikrofonunu.


 

     Felaket ve Rezalet


 

     Filmin girişinde, sağlık sigortası olmayan 50 milyon Amerikalıdan, her yıl 18 bin kişinin sadece ve sadece en küçük bir sağlık güvencesi olmadığı için öldüğünden söz etmeyeceğini, işin bu tarafının zaten felaket olduğunu belirten Moore, geri kalanlar, yani sağlık sigortası sahibi 250 milyon Amerikalının neler yaşadığını anlatmaya başlıyor. Madalyonun bir yüzü felaket ise diğer yüzü de rezalet!


 

     Sigorta sistemi özetle şöyle çalışıyor: Şirket, düzenli prim ödediği halde tedavi görmek, ameliyat olmak vb. için başvuran hastaları ne kadar çok reddederse, o kadar çok kar ediyor. Kanser hastasına “Sen kanser değilsin, ameliyata gerek yok” diyen şirket doktoru da tasarruf sağladığı, yani karı artırdığı için prim alıyor. “Sağlık sigortası endüstrisi içinde çalışan insanlardan yüzlerce mektup almaya başladım. Her şeyi görmüşlerdi ve artık bıkmışlar, kendilerinden nefret etmeye başlamışlardı” diyen Moore şu gerçeğin altını çiziyor film boyunca: “Sağlık sigortası şirketleri kan emicidir, tam anlamıyla kan emici. Sağlık sigortası endüstrisinde vicdan yoktur.”


 

     Küba’nın Cömertliği


 

     En yüksek red oranına sahip doktorların prim aldığı, “Bizim için para harcamamak demek, sağlık hizmetinin reddi anlamına gelir. Giren paranın çıkmamasını sağlarsanız, bu şirket için tasarruf anlamına gelir” diyenlerin kariyer basamaklarını hızla tırmandığı, insanlık dışı bir dünyanın içinde, tanıklarla, sorumlularla ve kurbanlarla çok ilginç röportajlar yaparak dolaşıyor Michael Moore.


 

     Ücretsiz-sosyal sağlık politikalarının “Sovyetler gibi oluruz” paranoyasıyla nasıl devre dışı bırakıldığını, yasal düzenlemeler için Kongre üyelerinin nasıl satın alındığını sergileyen “Hasta”nın en hoş bölümlerinin Kanada, İngiltere, Fransa gibi ülkelerle ABD’nin kıyaslandığı sekanslar olduğunu da önemle belirteyim. Filmin sonunda, ABD’de sigortalı oldukları halde tedavileri reddedilen bir grup hastayla birlikte “doktor ve malzeme sağlamada en cömert ülke” Küba’ya giden Moore’un bu serüveni de ayrı bir belgesel çıkartılacak kadar renklilik ve etkileyicilik içeriyor aslında.


 

     Amerikalılar için film bittikten sonra da yankılanmayı sürdüren soru şu: “Hastane masrafını ödeyemediği için vatandaşını çöp gibi kaldırıma atan bir ulus mu olduk?”



     Aydınlık Gazetesi - 03.04.2020, Cuma




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5765326
Online Ziyaretçi Sayısı:6
Bugünlük Ziyaret :534

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.