02.12.2018 / Tan Sağtürk - Sanat Engel Tanımaz
“Engel” kelimesi için “Türk Dil Kurumu” “Bir şeyin gerçekleşmesini önleyen sebep, mani, mahzur, müşkül, pürüz, mania, handikap” tanımını yapıyor. Bu doğru ama eksik bir tanım; zira engeller bazılarımızın bir şeyleri gerçekleştirmesini önlemek için yetersiz kalabiliyor. Hayatın her alanında o kadar çok örnek insan var ki bu engelleri alt edebilen… Hatta bu engellerinin zenginleştirdiği sanatlarını icra edenleri görünce söylenecek tek bir şey kalıyor: “Sanat Engel Tanımaz”…
Bir organımızın normalden az işlev görmesi ya da hiç görev yapamaması durumunda diğer duyularımızın aşırı geliştiği bilinen bir gerçek. Genelde “engel” olarak tanımlansa da bu “durum”u en güçlü noktalarından biri olarak görüp üretkenliğe dönüştürebilen özel insanlarla dolu hayat. Bu insanlar birçok alanda aktifler ancak yarının “Dünya Engelliler Günü” olması vesilesiyle evrensel sanata katkı sağlayan birkaçına değinmek istiyorum.
“Bu Çocuğa İyi Bakın, Bir Gün Tüm Dünya O’nu Tanıyacak”
Engelli oldukları için toplumsal alanın dışına itilmiş, ötekileştirilmiş, bazen de suiistimal edilmiş olan bazı insanların öğrenilmiş çaresizlik girdabına karşı durarak üretken bireylere dönüşmesi beni hep büyülemiştir. Örneğin Beethoven.
Mozart’ın “Bu çocuğa iyi bakın, bir gün tüm dünya O’nu tanıyacak” dediği, gelmiş geçmiş en önemli “Klasik Batı Müziği” bestecilerinden olan bu dahi müzisyen, 20’li yaşlarında başlayan işitme kaybı nedeniyle birkaç yıl içinde tamamıyla duyamaz hale gelmiş. Sonradan engelli olmasının verdiği afallatıcı süreci o da yaşamış. Çevresiyle konuşma defterleri aracılığıyla iletişim kurabilmiş. Ancak bu durum üretkenliğine asla ket vurmamış olacak ki, alamet-i farikası olan “9. Senfonisi”ni sanat tarihine armağan etmiş. Hatta Avrupa Birliği bu besteyi milli marş olarak benimsemiş.
Müziği Bedeniyle Duymak
“Beethoven bir istisnadır, duyamayan bir müzisyen müzik yapamaz” diye düşünmek çok büyük bir yanılgı. Zira kısa bir araştırmayla bile müthiş yetenekler olduğunu keşfediyor insan.
Günümüzün önde gelen perküsyon sanatçılarından, “Grammy” ödüllü Evelyn Glennie de duyma yetisini sonradan kaybeden müzisyenlerden. Evet o sesleri duyamıyor ama algılamak için başka duyularını kullanıyor. İşitme kaybının başladığı dönemdeki eğitim sürecinde, hocası müzik yaparken ellerini sınıfın duvarlarına dayayarak sesin titreşimindeki nüansları zihnine kaydediyor. Glennie pes sesleri çoğunlukla ayak ve bacaklarında, tiz sesleri ise yüzünde, boynunda ve göğüs bölgesinde hissettiğini keşfediyor. Sanatçı bir davul yüzeyinin veya zilin titreştiğini, ağacın yapraklarının rüzgarda sallandığını gördüğünde beyni derhal bu hareketlere karşılık gelen sesleri üretiyor... Kısacası müziği tüm bedeniyle duyuyor ve üretmeye devam ediyor.
Böyle özel müzisyenler ülkemizde de yetişmiş. Bir Aşık Veysel’in sanat ve kültür tarihimize vurduğu damga müthiştir. Çocukken geçirdiği hastalık nedeniyle görme yetisini kaybeden halk ozanımızın göremiyor oluşu hayatı çok başka bir açıdan algılamasını, bunu müziğine vurucu bir şekilde yansıtmasını sağlamış. Sadece müzik mi; yaktığı türkülerin sözleri edebiyatı bile derinden etkilemiş. “Köy Enstitüleri”nde saz hocalığı da yapan, aşık geleneğini sürdürmek için ülkemize büyük hizmetlerde bulunmuş bir sanatçı O.
Engelli olup da harikalar yaratan müzisyenler saymakla bitmiyor. Yaşayan en büyük tenorlardan Andrea Bocelli, blues ustası Ray Charles, gelmiş geçmiş en yetenekli caz gitaristlerinden Jean Baptiste “Django” Reinhardt, gitar virtüozu Jose Feliciano, 25 “Grammy” ödülü sahibi Stevie Wonder, müzisyen ve aktivist Kerim-Selim Altınok kardeşler ve niceleri.
Görmeden Görmek
Engelleri aşarak başka sanat dallarında da müthiş üretken olan sanatçılar var.
……………………………
Bale de Engel Tanımaz
Son olarak çok sevdiğim, geçtiğimiz ay sahnelenen “Troya” operasında rol arkadaşım olan bir sanatçıdan bahsetmek istiyorum: Bora Acar Zöngür.
Bora küçük yaştan itibaren bedenini insanüstü bir emekle eğiten, sadece iki yıllık kadrolu bir devlet sanatçısı iken, kariyerinin en aktif, en çok sahneye çıkabileceği döneminde kırmızı ışıkta geçen bir minibüs şoförü yüzünden engelli bırakılan pırıl pırıl bir bale sanatçısı.
Onunla engellilere karşı farkındalık yaratmak için çektiği video sayesinde tanışmış olabilirsiniz. Çünkü hala kendi engeline teslim olmayıp “İzmir Devlet Opera ve Balesi”nin idare kadrosunda hizmet vererek sanattan kopmamasının yanı sıra toplumsal bilinç için elinden geleni yapan bir isim O.
Spora yönelmiş; okçuluk yapıyor, fitness salonuna gidiyor. Bu bile benzer engellerle savaşan insanlar için son derece ilham verici bir rol model olduğunu gösteriyor. Sanatçı olmanın gereği de bu değil mi zaten; her açıdan rol model olmak.
Velhasıl engellerin engel olamadığı, hayatlarımıza renk, ahenk, sanat katan tüm insanları takdir ediyorum. Çünkü “Sanat Engel Tanımaz”…
Hürriyet Gazetesi - 02.12.2018, Pazar