01.06.1965 / Hikmet Şimşek - Ordumuzda Sanat Eğitimine Doğru


     Ordumuz tarih boyunca birçok yeniliğin ilk kaynağı olmuştur. Hele son yüzyılın büyük devrimlerinde ordu mensuplarının emek ve çabası bu devrimlerin gerçekleşmesinde birinci derecede rol oynamıştır. Yurdumuzun büyük sorunu olan kitle eğitimini en iyi çözecek yerin ordu safları olduğuna inanıyorum. Bütün vatandaşların geçeceği askerlik çarkı, iyi düzenlenirse, içinde bulunduğumuz şartlarda geniş halk topluluğuna uzun süre sağlayamayacağımız eğitim, öğretim, görgü imkanlarını sağlayabilir. Ben bu yazımda, özellikle orduda sanat eğitimi konusunu ele alacağım.


 

     Sanat, çok kez yanlış sanıldığı üzere, yalnız belli inceliğe varmak mutluluğuna erişmiş küçük bir azınlığın malı değil; duyan, düşünen bütün insanlığın malıdır. Daha doğrusu “insan”ın ayrılmaz bir parçasıdır. Türk köylüsünü göz önüne getirelim: En fakiri bile çorabına, yazmasına, kilimine nakışını koymadan edemez; duygularını anlatmada çok kez bir ezgiye yahut şiire başvurur, gerekirse onu yaratır. Halk şairlerinin Anadolu’da hala kutsal bir kişi sayılması, üzerinde çok düşünülmesi gereken bir anlam taşır. Müzik insanın günlük hayatında en çok geçerli ve en etkili sanat türüdür. Herkes şiir yazamaz, söyleyemez; resim, heykel yapamaz; dans edip tiyatro oynayamaz ama, bebeğinden ihtiyarına, dilencisinden kralına kadar hiçbir insan yoktur ki, neşeli veya kederli anlarında duygularını bir ezginin çizgilerinde dile getirmemiş olsun. Halk müziğimizin daha keşfedilmemiş uçsuz-bucaksız zenginliği halkımızın müzik yönündeki büyük duygusunun, sevgisinin ve kabiliyetinin delilidir. Bu kabiliyeti daha iyi ortaya çıkarmak, duyguları daha ortak duygular haline getirip beslemek ve bu sevgiyi besleyip geliştirmek için her türlü imkanı seferber etmek zorunluğu vardır. Bu zorunluğu toplu olarak çözecek ilk yer okul ise, ikinci yer de ordu saflarıdır. Ordumuzun müzik ihtiyacını karşılayan tek vasıta olan askeri bandolarımız, bugün için hem sayı hem de düzey bakımından yeterli değildir. Askeri bandolar taşra şehirlerimizin de tek müzik araçlarıdır. Törenlere katılmaktan başka, yapacakları açık konserlerle çevreye çok etkili olabilirler. Yapılacak ilk iş bu bandoların gelişebilmesi, artabilmesi için temel eğitim kurumlarını iyi düzenlemek ve çoğaltmaktır. Çok memnunlukla öğrenmiş bulunuyoruz ki, ana kurum olan “Askeri Mızıka Okulu”, büyük bir hamle içinde eğitim meselelerini çözümlemekte ve yeni binası ile büyümektedir. Her işin başı eğitim ve bu eğitimi yapacak kişilere bağlanır. Yakında çapı ve kadrosu daha da büyüyecek olan bu okul, ilk iş olarak, eğitim kadrosunun uzmanlaşmasını ele almalıdır. Hele müzik gibi aynı zamanda sanat olan bir eğitim konusunda en önemli taraf budur. Sanat her şeyden önce bir usta-çırak işidir. Ve diğer öğretim dalları gibi “standart” değildir. Daimi bir uzman öğretmen kadrosu sağlanamadığı takdirde emek ve fedakarlıkların büyük bir bölümü boşa gidecektir.


 

     Yapılacak ikinci işe gelince: Ordumuz bilhassa son yıllarda uzmanlığa çok önem vermekte, askere aldıklarını kendi dallarında yararlı kılmak için büyük hassasiyet göstermektedir. Gönül isterdi ki, sanatçılar da kendi alanlarında yararlı olmak üzere harekete geçirilmiş olsun. Bu husus maalesef bugüne kadar düşünülmemiş ve eksik kalmıştır. Her yıl askerliğini yapmaya gelen sanatçı sayısı sanımızca otuzu, kırkı geçmez. Bu sayı Türk ordusunun dev kitlesi yanında ateş gücü yönünden büyük bir anlam taşımaz. Ama otuz-kırk sanatçı, iyi düzenlendiği takdirde, moral bakımından çok büyük faydalar sağlayabilir. Moral eğitim çağımız ordularının en önemli yönlerinden birini kapsar. Dünya tarihinin en büyük savaş mekanizmasını “İkinci Dünya Savaşı”nda harekete geçirmiş olan Amerika, dört bucağa dağılmış cephelerinde hep aynı tazelikte kalabilmiş savaş gücünü, büyük bir oranda moral takviyeye borçludur. İcabında ateş hatlarına kadar giderek sanatları ile onlara güç veren, onları yenileyen sanatçılar bu savaşın manevi destekleyicileri olmuşlardır.


 

     Bir süre önce “Genel Kurmay”ın ilgili dairesine verilmiş olan bir raporda bu husus için şu teklifler yapılmıştır:


 

     1- Askerliğini yapmakta olan sanatçıların bir merkezde toplanarak dallarına göre belirli hedef ve maksatlar için çalıştırılması,


 

     2- Hazırlanan toplulukların sistemli bir şekilde bütün yurdu dolaşmaları, (Bu şekilde mahrumiyet yerlerinde ödev gören ordu mensupları kadar o bölge halkı da kültür ve sanatın nimetlerinden faydalanmış olacaktır.)


 

     3- Merkezdeki bu çekirdek devamlı bir ordu tiyatrosu, korosu, orkestrası, dans ve çalgı topluluğunun veya topluluklarının kurucusu ve eğiticisi olacaktır. Gerektiği takdirde dışardan yardımcı sanatçı da alınabilir. Bütün idealist Türk sanatçılarının böyle bir ödeve, hiçbir karşılık beklemeden, canla başla koşacaklarına inanıyorum.


 

     Böyle bir hareketin ilk uygulamasını geçen ay “Askeri Mızıka Okulu” tarafından düzenlenen bir konserde büyük bir sevinçle gördük. “27 Mayıs Devrimi”nden sonra yapılan ordu küçültmesinin en isabetsiz yönü, şüphe yok ki, müzikçi subayların işten uzaklaştırılmış olmalarıdır. Bu kadrolarda tıkanıklık diye bir şey düşünülemezdi. Tam tersine, gerçek ihtiyaç, mevcudun çok üzerinde idi. Bir başka yön de, bu kişilerin sanatçı olmalarıdır. Dünyanın her yerinde sanatçı yetiştirmek herhangi bir meslek erbabı yetiştirmekten daha zordur. Yurdumuzda bu zorluk daha da artmaktadır. İşte örneği: Beş binden artık subayın ayrılmasına rağmen bütün kadrolar derhal doldurulmuş, ordumuz hiçbir zayıflık göstermemiş (belki de gençleştirmeden dolayı kuvvetlenmiş), fakat beş-on bando subayının ayrılması ile uluslararası çapta bir kuruluş olan “Cumhurbaşkanlığı Armoni Mızıkası” uzun yıllar tamir edilemeyecek yaralar almıştır. (Bununla şu anda ödev görmekte olan meslektaşlarımızın yetersiz olduğunu kastetmiyorum. Ama, sanat iktidar kadar tecrübe ister, zamanın pekleştirdiği meleke ister. Bu oluncaya kadar da ister istemez sarsıntılar olacaktır.) Uzaklaştırmadan sonra bu satırların yazarı da dahil olduğu halde, sanatçılarımızın bazıları tarafından yapılan teşebbüsler boşa gitmiş, dert ve ana mesele kimselere anlatılamamıştı.


 

     Bu operasyon, bandoyu olduğu kadar, ana kurum olan “Mızıka Okulu”nu da yaralamıştı. Çünkü, bando mensuplarının çoğu aynı zamanda okulda öğretim üyeliği yapıyorlardı. Bu eksiklikten dolayı çok isabetli bir kararla konservatuvar mensupları ile önde gelen “Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü” mezunlarının askerliklerini öğretim üyesi olarak okulda yapmaları sağlandı. Okul yöneticileri, çok ileri ve yararlı bir görüşle bu elemanlardan aynı zamanda sanatçı hüviyetleri ile de yararlanmayı düşünerek yukarıda açıkladığımız tasarının ilk uygulamasını yapmış oldular. Böylece bir “Ordu Orkestrası” veya “Ordu Çalgı Topluluğu”nun ilk nüvesi meydana gelmiş oldu. Bu teşebbüs ve ileri görürlüğü ne kadar kutlasak yeridir.


 

     Konserin ilk bölümünde okul bandosu, koronun da eşliği ile marşlar, fanteziler, uvertürler ve bando için düzenlenmiş halk müziği parçaları çaldı. Bandoyu yöneten okul öğretmenlerinden Ural Çimli idi. İkinci bölümde Asteğmen Oktay Dalaysel, Teğmen Erol Aygün ve Erol Küyel tarafından keman ve viyolonsel soloları yapıldı. Üçüncü bölüm konserin ağırlık merkezini kapsıyordu: Askerliklerini yapmakta olan sanatçılarımızdan kurulu bir oda orkestrası Vivaldi, Mozart ve Bartok’tan parçalar çaldılar. Orkestrayı teğmen Erdoğan Okyay yönetiyordu. Yazımız bir konser eleştirisi olmadığı için konserin ayrıcalıklarına değinmiyorum. Yalnız şunu kıvançla belirtmeliyim ki, hele bir ilk teşebbüs ve konser olarak hiçbir zaman belirli bir düzeyin altına düşmedi. Tek büyük hata programın biraz uzun oluşu idi. Buna rağmen başta Genel Kurmay Başkanı sayın Cevdet Sunay olduğu halde, konser büyük bir ilgi ile izlendi. Memnunlukla öğrendiğimize göre, bu hareketten çok duygulanan sayın Başkan, okulun meseleleri ile yakından ilgilenmiş ve çözüm noktaları için gerekli direktifleri vermiştir. Bu davranış iki olumlu noktayı bir kere daha göz önüne sermektedir: Birincisi, hangi şartlarda olursa olsun güzel bir şey meydana getirmenin karşılıksız kalmayacağı, ikincisi ise, Türk ordusundaki sanata karşı büyük ilgi ve susamışlıktır.


 

     Ordumuz sanat ananesi bakımından da geniş bir geçmişe sahiptir. Bir çeşit davul, “tuğ” ile birlikte uzun süreler bağımsızlığın sembolü olmuştur. Müzik hükümranlık derecesinin ölçüsü sayılıyor, “növbet” ona göre vuruluyordu. Bir zamanların ordu bandoları olan mehter takımlarımız çeşidinin en mükemmel örnekleri idi, hükümdarlar bunlara benzer takımlar yapabilmek için yarışmışlardır. Bugün, yurdumuz taşra şehirlerinin tek müzik kuruluşları askeri bandolardır. Milli törenlerde halkımızın nabzı onların ahengi ile birlikte atar. Konuyu yukarıda açıkladığımız geniş açıdan ele almak hem ordumuza moral bakımdan çok şey kazandıracak hem de halkımızın müzik eğitiminde büyük yardımlar sağlayacaktır.


 

     “Askeri Muzıka Okulu”nun Tarihçesi


 

     “Askeri Muzıka Okulu”, “Muzıka-i Hümayun” baş üstakarı sinyor Donizetti’nin teklifi ve hassa müşiri Ahmet Fevzi Paşa’nın padişah nezdinde delaletiyle 1831 tarihinde İkinci Mahmud’un iradesiyle Üsküdar’da Selimiye’de öğretime başlamıştır.


 

     1834’de “Maçka Kışlası”nda açılan “Harbiye Mektebi”nin bir kısmına nakledilmiş, oradan alınarak “Gümüşsuyu”nda yapılan şimdiki “Teknik Üniversite”nin bulunduğu binaya nakledilmiştir.


 

     İkinci Mahmud ve Abdülmecid’in takdirleri, taltifleri ile uzun müddet “Muzıka-i Hümayun Mektebi” başında bulunan sinyor Donizetti sırasıyla miralaylığa, mirlivalığa yükselerek 1856 senesine (ölünceye) kadar bu okulu yöneterek orduya birçok müstait Türk gençlerini yetiştirmiştir.


 

     Donizetti’den sonra, O’nun kurduğu düzen dahilinde çalışan yerli ve yabancı elemanlar, ordunun (Muzika-i Hümayun teşekkülü içinde) muzıka sınıfını devam ettirmiş, “Türkiye Cumhuriyeti”nin ilanı ile “Muzika-i Hümayun” yerini “Riyaset-i Cumhur Musiki Hey’eti”ne terk etmiştir. 1934 yılına kadar şimdiki “Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası”nı da içine alan “Riyaset-i Cumhur Musıki Hey’eti”, 1934 yılında orkestranın “Milli Eğitim Bakanlığı”na devri ile “Cumhurbaşkanlığı Armoni Muzıkası” adını almıştır.


 

     Cumhuriyet’in ilk senelerinde “Riyaset-i Cumhur Musıki Hey’eti”ne ek olarak esaslı bir programla çalışacak bir “Askeri Muzıka Muallim Mektebi” açılma kararı alınmış ve bu kararla 1927’de yakinen ilgilenen “Müdafaayı Milliye” vekili Recep Peker’in vekaletten ayrılması ile yeni binaya başlandığı halde yarım kalmıştır.


 

     Biraz sonra Ankara’da “İhzari Küçük Zabit Mektebi”nde bir gedikli muzıka sınıfı ihdas edilmiş, fakat maksada tam manasıyla hizmet edemediğinden nihayet 1 Eylül 1939’da “Cumhurbaşkanlığı Armoni Muzıkası” binasında o zamanki Milli Müdafaa Vekili general Naci Tınaz’ın emri, “Askeri Liseler Müfettişliği”nin yakın ilgisiyle “Gedikli Muzıka Erbaş Hazırlama Orta Okulu” adıyla icracı muzıka gediklisi (astsubay) yetiştirilmeğe başlandı. (Ortaokul derecesinde bir sınıf ve meslek okulu olan okulda kültür dersleri alakalı öğretmenlerle ve müzik dersleri bütün bölümleriyle “Cumhurbaşkanlığı Armoni Muzıka Şefliği”ne bağlı olarak yürütülmüştür.) Yukarıda adı geçen okulda ordu bandolarına icracı bando astsubayları bu şekilde yetişmeğe başlayınca bunları yönetecek meslekten idareci bando subaylarına da ihtiyaç hasıl olduğundan 4 Haziran 1949 tarihinde ve “5409 sayılı kanun”la orta okula üç sene dayalı ve lise muadili “Askeri Muzıka Meslek Okulu” ilave edilmiştir.


 

     “27 Mayıs Devrimi”ni müteakip çıkan kanunla lise mezunlarının yedek subay olamamaları durumu karşısında “Askeri Muzıka Meslek Okulu”nun faaliyetine son verilmiştir.


 

     Bugünkü durumda okul; 1963-1964 ders yılında başlamak üzere orta okula üç sene dayalı ve senece lise muadili, dersçe bir kısım kültür derslerine ilave, yeteri kadar nazari ve tatbiki meslek dersleri ile öğretim yaparak “Kara Kuvvetleri Komutanlığı” hesabına icracı bando astsubayı yetiştirmektedir.


 

     Bu şekliyle “Askeri Muzıka Okulu”nu başarı ile bitirenler üçüncü yıl sonunda bando astsubayı olarak nasbedilmekte ve üstün başarı ile bitirenler arasından (yukarı makamlarca verilen kontenjana göre) seçilenler “Devlet Konservatuvarı”nda açılmış bulunan bando şefliği bölümünün imtihanlarını kazandıkları takdirde “Bando Subayı” yetiştirilmek üzere devlet hesabına yüksek tahsillerine devam ettirilmektedirler.


     ____________________________________


     “Ankara Filarmoni Derneği”nin yayın organı olan “Ankara Filarmoni Aylık Müzik ve Dergisi”nden alınmıştır. - Haziran-Temmuz 1965, Yıl: 1, Sayı: 9-10, Sayfa: 1-4.




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5797794
Online Ziyaretçi Sayısı:32
Bugünlük Ziyaret :1240

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.