14.09.2020 / Şefik Kahramankaptan - Turandot’u Bir de Turankızı Olarak Okuyun
Müzik ve operaseverlerin aklına “Turandot” denilince hemen G. Puccini’nin o görkemli operası ve erkek baş kahraman Kalaf’ın “Nessun Dorma” aryası gelir.
Salgından önceki sezonda “Turandot”un “Ankara Operası”nda ve “Aspendos Festivali”nde sahnelendiğini, “TRT- 2”den yayınlandığını da dikkate alırsak, anısı hayli tazedir. Sanal ortamda ise, dünyanın büyük opera evleri salgın döneminde arşivlerini izleyiciye açtığında “Turandot”un çok değişik reji yorumlarına ulaşmak da mümkün hale gelmiştir.
Puccini’nin opera metnini, bestecinin yönlendirmesiyle Giuseppe Adami ve Renato Simoni temelde iki kaynağı esas alarak hazırlamışlardır. Bunlar İtalyan tiyatro yazarı Carlo Gozzi’nin 1762’de düzyazı olarak kaleme aldığı tiyatro oyunuyla, Alman edebiyatının büyük isimlerinden Friedrich Schiller’in konuya hayran kalarak 1802’de tamamladığı şiirsel metinli “Turandot” oyunudur. Ama esas kaynak, bir Çin masalının ünlü “Binbir Gece Masalları”na taşınmış halidir. Masallardan, efsanelerden beslenen pek çok opera librettosunda olduğu gibi, esas hikayedeki pek çok kahraman ayıklanmış, esas kişilik sayısı azaltılmıştır. Operada İmparator, Kalaf, Prenses Turandot, Kalaf’ın babası Timur ve Liu esas kişiliklerdir. Ping-Pang-Pong üçlüsü de, kesik başların ürperti uyandırdığı hikayenin gülümsetici yardımcı kişilikleri olarak seçilmişlerdir.
Peki, esas öykünün kişilikleri kimler ve öykünün özgün hali nasıldır? İşte bunu merak edenlerin, Senar Ülger ve Selçuk Ülger’in özgün Almanca metinden çevirisiyle, “Kaynak Yayınları” tarafından rafa çıkartılan “Turankızı / Çin Prensesi Turandot” kitabını edinip okumaları gerekiyor.
Niye Turankızı? Çünkü “Turandot”un Türkçe karşılığı tam da bu. Turan herkesin malumu eski Orta Asya’da Türk boylarının yaşadığı Çin’le komşu ülke-bölge. Farsçadaki “dokht”, Almancaya “tochter”, İngilizceye “daughter” olarak geçmiş.
Böyle bir eseri Türkçeye çevirmek için Almanca’nın yanında Türkçeye egemen, başarıya odaklanmış, sabırlı ve inançlı olmak gerek. Almanya’da yaşayan karı-koca Senar ve Selçuk Ülger’de bunların hepsinin bulunduğunu, ortaya çıkan işten anlıyoruz. Bakın kitabın “Sunuş” bölümünde bu çabalarını nasıl özetliyorlar:
“Friedrich Schiller’in yalın, fakat yoğun imge yüklü destansı dizelerle yarattığı ‘Turankızı’ oyununu dilimize çevirmek pek kolay olmadı. Masalın kahramanları, iki asır öncesinin Almancasıyla sesleniyorlardı okurlara. Bu seslenişlerdeki tüm duygusal ve duyusal titreşimleri olanca canlılığıyla Türkçeye aktarma kaygısı içinde başladık çeviriye. Yapıtın özgün halini örselemeden, tümcelerin, deyimlerin anlamlarını, çağrışımlarını bozmadan, kılı kırk yaran bir özenle bir buçuk yıl uğraştık. İvecenliği, ivediliği bir kenara itip ağır ağır yol aldık. Çevirdiğimiz bölümleri sıkça demlendirdik, farklı zamanlarda özgün metinle tekrar tekrar karşılaştırdık.”
Çevirinin başarısında ve rahat okunurluğu-anlaşılırlığındaki önemli etkenlerden biri, Ülger’lerin metni birebir çevirmenin ötesinde bazı deyimleri, anlamı daha güçlüce veren bizdekilerle değiştirerek kullanmaları. Yani, bazı satırların çevirinin ötesinde yeniden yazım olduğunu söylebiliriz.
Ülger’ler yaptıkları işin doğruluğunun farkındalar. Bu konudaki başarıyı da kendilerine değil, alçakgönüllülükle Türkçe’nin yüceliğine bağlıyorlar: “Anadilimiz Türkçe’nin, Schiller’in büyük Almancası altında hiç ezilmediğini, en dolaşık bölümlerin bile Türkçe’nin varsıl bahçesinde nasıl papatyalar gibi açtığını görmek bize sevinç ve güç verdi.”
Ülger ailesi iyi ki Almanya’da yaşıyor. Türkiye’de günlük Türkçe’nin son 20 yılda adım adım ne kadar özünden uzaklaşmış-uzaklaştırılmış olduğunu görerek kimbilir ne denli üzülürlerdi. Çeviride kullandıkları dil öyle yalın, zorlamasız ve akıcı ki… Belki de uydudan izliyorlarsa, Türk Tv kanallarında durumu görerek zaten üzülüyorlardır.
Evet, “Turankızı / Çin Prensesi Turandot”u, sadece opera ve Puccini severlere değil, edebiyat ve tiyatro severlere de öneriyorum.
Aydınlık Gazetesi - 14.09.2020, Pazartesi