11.03.2020 / Miyase İlknur - ‘Nasıl Anlatayım Hasret’im Seni’
Başlığı Garip Şahin’in bir eserinden ödünç aldık. Yazının içeriğini ancak bir ozanın dizeleri tam anlatabilirdi. İlk albümünü yaptığında tanıştığımız Hasret Gültekin’in yaşamını konu alan “Hasret-Hasret Gültekin Türkü Müzikal”i önceki gece “Caddebostan Gösteri Merkezi”nde sahnelendi.
Nedir ki 22 yıl dediğin. İki çeyreklik bir ömür bile değil. Ne sığdırabilir ki insan bu kısacık yaşama diye düşünüyorum. Ama sığdıran sığdırıyor işte. Önceki gece 22 yıla çok şey sığdırmış, Hasret Gültekin’in yaşamını anlatan başaralı bir müzikal izledik. “Hasret-Hasret Gültekin Türkü Müzikal”ini. Müzikal sayesinde 22 yıla sığdırdıklarını bir kez daha anımsayınca, 2 Temmuz 1993 günü Madımak’ta katledilmeseydi eğer geri kalan yaşamına kim bilir neler sığdıracağını düşünerek hem de.
İlk solo albümünü yaptığında henüz onaltı yaşındaydı. Sonra iki solo albüm daha. Başka sanatçılarla yapılan muhabbet albümleri dışında, yönetmenliğini yaptığı “Nevroz” albümleri ile Kürtçe müzik yasağını delen ilk sanatçı unvanını kazanma. Yine yönetmenliğini üstlendiği Abuzer Karakoç, Aşık Nurşani ve Lütfü Gültekin’in albümlerine yine bağlamasıyla can verme. Bu son üç albümü ilk kez dinleyen birine bağlamaları kim çalmış olabilir diye sorsanız hiç teklemeden “Hasret Gültekin’den başkası olamaz” diye hemen yanıtı verir. Kendine özgü bir tarzı, stili vardı Hasret’in. Günümüz gençliğinin bağlamada çalmak için uğraş verdiği şelpeyi albümlerinde ve konserlerinde ilk icra eden sanatçıydı. Ne garip, şelpeyi öğrendiği ve ilham aldığı Aşık Nesimi Çimen’le 2 Temmuz akşamı “Madımak”ta aynı sonu yaşamak.
“Caddebostan Kültür Merkezi” tıklım tıkıştı. İzlemeye gelenlerin çoğu ise Hasret’i yitirdiğimizde ya doğmamış ya da çocuktu. Salonda şöyle bir anket yapılsa kaç gencin adının Hasret olduğunu öğrenecektik. Zira “2 Temmuz Katliamı”ndan sonra doğan kız ya da erkek pek çok çocuğa O’nun adının verildiğini biliyoruz. Devrim Evin’in sanatçıyı canlandırdığı müzikalde duygu seli yaşandı. Sanki daha geçen gün yaşamıştık o meşum geceyi. Televizyonda ölenlerin ismi sayılırken ilk Hasret’in adını duyduğumuzda evde kopan vaveylanın, sonrasında Nesimi Çimen’in adını duyduğumuzda dizlerimize vuruşumuzun, Ankara Dikmen’e sıra sıra dizili tabutları uğurlayışımızın, Ankara DGM önünde polisin saldırısıyla çocuklarını yitiren ailelerin yerlerde sürüklenişinin üzerinden 27 yıl mı geçmiş? Acılar külleniyor ama unutulmuyor demek ki.
Hüzünlü Bir Yolculuk
Ekranda Hasret’in görüntüleri, Hace Anne’nin, kız kardeşleri Nezire ve Güler’in, yeğeni Deniz’in ve tabii ki Hasret’in bugünün kuşağına aktarılmasında en büyük pay sahibi Yeter’in anlatımlarıyla geçmişten bugüne hüzünlü bir yolculuğa çıktık. İlk albümünü yaptığında kendisiyle basında ilk söyleşiyi yapmamız, adının henüz duyulmadığı o günlerde bir sendika gecesinde “Açık Hava Tiyatrosu”na davet ettiğimizde söylediği iki türkü sonrasında defalarca bis yapması, Sivas’tan bir ay önce “Mavi Marmara Müzikholü”nün kulisinde son çalışmalarını konuşmamız ve son kez sarılıp vedalaşmamız, film karesi gibi geçiyor gözümüzün önünden.
Berlin’den İstanbul’a...
“Madımak Katliamı”nın birinci yılında köyüne gittiğimizde bizi evinde ağırlayan babaannesi ile babası Süleyman Amca artık aramızda değillerdi. Yine o yıl “Anneler Günü”nde kendisiyle söyleşi yaptığımız Hace Anne salondaydı. Yine bizi etkileyen güzelliğinden eksilen bir şey yoktu ama yüzündeki hüzün ve çizgiler daha mı bir artmıştı ne?
Yeğeni Deniz’i yıllar sonra gördük. Beş altı yaşlarındayken babasının dizinde bağlamanın tellerinde tangır tungur vurarak dayısını taklit eden çocuk olgun bir delikanlı olmuştu. “Beni hatırladın mı Miyase Abla?” diye sorduğunda önce afalladık ama gözler değişmiyordu nihayetinde. Ve Roni... Hasret’ten bize kalan en büyük yadigar. Sahnedeki dev perdenin finalinde babasının bir ezgisini diğer sanatçılarla birlikte okuyordu. Vayy! Yıllar ne çabuk geçmiş. En son havalimanında Yeter’le birlikte kendisini Almanya’ya uğurladığımızda bebek arabasındaydı.
Sanatçı dostları da yalnız bırakmamıştı Yeter Gültekin’i bu gecede. Ev arkadaşı ve en yakın dostunu babası Nesimi Çimen’le birlikte yitiren Mazlum Çimen, Hasret’ten sonra müzik piyasasına girip şelpeyi tüm gençliğe belleten ve bağlamayı türkü dinlemeyenlere bile sevdiren Erdal Erzincan, Mercan Erzincan, Nesimi Çimen’in yıllar önce okuduğu “Ruhumda sızı” adlı eserini “Çukur” dizisinde seslendirince paylaşım rekorları kıran Ender Balkır da koşup gelmişlerdi işte. Kayınpederi Ümit Kaftancıoğlu yine gerici ve faşistlerce katledilen CHP İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu, stajyer avukatlığına Sivas davası avukatlarından Ali Yaşar’ın yanında başlayan “Kadıköy Belediyesi” Başkanı Şerdil Dara Odabaşı, Berkin Elvan’ın babası Sami ve annesi Gülsüm Elvan, Sezgin Tanrıkulu da müzikali izleyenler arasındaydı. Şirin Aktemur’un yazıp yönettiği müzikalde Devrim Evin, Hasret’i başarıyla canlandırdı. Deniz Türkkan ise ezgileriyle yaşattı Hasret’i. Ufuk Güldü’nün önderliğinde “Tiyatro 28” “Hasret” müzikalini ilk olarak Berlin’de sahneledi. Sonrasında Ankara ve önceki gün de Caddebostan’da çıktılar izleyicinin karşısına. Başarılı bir prodüksiyon olmuş “Hasret” müzikali.
Cumhuriyet Gazetesi - 11.03.2020, Çarşamba