16.12.2020 / Hasan Hüseyin Akbulut - Cumhuriyetin ‘Türk Müzik İnkılabı’ Üzerine


     “Yeni CSO Konser Salonu”nun açılış töreninde Cumhurbaşkanının “Türk Müzik İnkılabı” bağlamında cumhuriyet devrimine, devrimcilerine yaptığı ağır eleştirisi gündeme damga vurdu.


 

     Cumhurbaşkanı özetle “Diğer pek çok hususta olduğu gibi müzik konusunda da bir dönem çok ciddi hatalar yapıldı. Türkiye’nin üzerine karabasan gibi çöken jakoben zihniyetten Türk müziği de payını aldı. Müzik inkılabı adı altında Türk Halk ve Türk Sanat Müziği yasaklandı. Ne zaman ülkemiz bu kültür faşistlerinin tasallutundan kurtulmuşsa işte o zaman Türk kültür ve sanat hayatı yeniden canlanmaya başlamıştır. Türkiye son 18 yılda bizim dönemimizde sadece siyasette, ekonomide, savunmada değil, kültür sanat, müzik ve edebiyatta da prangalarından kurtulmuştur” diyordu.


 

     Konuşma ilginçti, hazırlayıp promtora yükleyenler, bu alandaki hareketin 1826’da İmparatorluk döneminde “Mehterhane”nin lağvedilip yerine “Mızıka-i Hümayun”un getirilmesiyle başladığını da bilmiyor olmalıydılar.


 

     Oysa, “Tanzimat”ın garplılaşma, Batılılaşma hareketine karşın “Cumhuriyet’in Kültür Devrimi” tam da tersine özlendiği gibi “özüne dönüş, kendine dönüş”, “özünden yola çıkarak çağdaşlaşma” devrimidir, bu nedenle de milli ve evrenseldir. “Cumhuriyet”, “Tanzimat Batıcılığı” yerine cumhuriyet çağdaşlaşmacılığı ideali üzerinde yükseldi. Devrimin özü “Türk kalarak çağdaşlaşma” hareketidir.


 

     Türk Ulusal Musikisi


 

     Bu kapsamda sanat alanına ve özellikle de müzik sanatına da olağanüstü önem verildi, alan, cumhuriyetin kuruluşunda “yapıtaşı” olarak yer aldı. Cumhuriyetin kurucusu, 30 Kasım 1929’da ünlü Alman gazetecisi Emil Ludwig’e verdiği demeçte şunları söylüyordu:


 

     “Bir milletin müzikteki gelişimi nazarı itibara alınmadıkça onun yükseltilmesine imkan bulunmadığını Montesquieu’dan okumuştum. Bu çok doğrudur, onaylarım. İşte bundan dolayı bu sanatın geliştirilmesine kendimi bağlı sayıyorum.”


 

     Sürdürülen kültür siyaseti ve bu siyasetin yaşamsal değerini ise 9 Mart 1935’te “CHP’nin 4. Kurultayı’nın Açılışı”nda yaptığı konuşmada şöyle tarif ediyor:


 

     “Geçen kurultaydan bugüne kültürel ve sosyal alanda başardığımız işler; Türkiye Cumhuriyeti’nin ulusal çehresini keskin çizgileriyle ortaya çıkarmıştır. Yeni harfleri, ulusal tarihi, öz dili, bilimsel müzik, bilim ve teknik kurumlarıyla, kadını erkeği her hakta eşit modern Türk sosyetesi bu son yılların eseridir. Türk ulusu, ancak varlığını derin ve sağlam kültür sınırları ile çevreledikten sonradır ki, O’nun yüksek kapasitesi ve erdemi uluslararasında tanınır.”


 

     Çok açıktır, dahi lider, müzik devrimini, devrimin bütünü içinde bir milletin ulusal tarihi, öz dili, yeni harfleri, bilim ve teknik kurumları ve kadını erkeği her hakta eşit toplumu kadar yaşamsal değerde ve devrimin bütününün ayrılmazı, tamamlayıcısı olarak görüyor.


 

     Gazi Mustafa Kemal Atatürk 1934’te “TBMM”nin açılışında yaptığı konuşmasında izlenecek yolu da tarif ediyor, kendi öz kültürümüzden, müziğimizden yola çıkılmasını öngörüyordu:


 

     “Güzel sanatların hepsinde ulus gençliğinin ne türlü ilerletilmesini istediğinizi bilirim. Bu, yapılmaktadır. Ancak bunda en çabuk, en önde götürülmesi gerekli olan Türk musikisidir. Bir ulusun yeni değişikliğinde ölçü, müzikteki değişikliği alabilmesi, kavrayabilmesidir. Ulusal ince duyguları, düşünceleri anlatan, yüksek deyişleri, söyleyişleri toplamak, onları genel son musiki kurallarına göre işlemek gerekir. Ancak bu düzeyde Türk ulusal musikisi yükselebilir, evrensel musikide yerini alabilir. Kültür işleri bakanlığının buna değerince özen göstermesini, kamunun da ona yardımcı olmasını dilerim.”


 

     Sanata Olağanüstü Önem


 

     Ne yasağı, “ulusal kültürümüzden, müziğimizden yola çıkarak, evrenselliğe ulaştıracaksınız” diyor. Ancak biliyoruz ki “kraldan çok kralcı zevat” bugün fazlasıyla bulunduğu gibi o gün de vardır. Saptırma ve yanlışları aydınlanma devrimine ve dahi lidere yüklemek büyük haksızlık. Önce bilgi sahibi olmak gerekiyor.


 

     Konu derin, Cumhuriyet, “özgür birey” ve “çağdaş yeni bir toplum” inşa ederken, bilim ile birlikte, insanın duygu ve düşünce dünyasını değiştirme gücü ve işlevi nedeniyle müzik sanatından yararlanmayı amaçlıyor, bu sanatın gelişimine olağanüstü önem veriyordu.


 

     “Türk Müzik İnkılabı”, “CSO”yu yeniden, “Musiki Muallim Mektebi”ni, “laik müzik dersini ve eğitimini”, “Konservatuvarı”, “Gazi Müziği”, “Operayı”, “Baleyi”, “orkestra ile tiyatronun kuruluşunu” yarattı. Değerini anlamak için bu kurumlaşmadan yoksun toplumlara bakmak yeterlidir.


 

     Bakın, günün tanığı ünlü edebiyatçı Yakup Kadri Karaosmanoğlu, ilk opera temsilinden sonra yazdığı “Bir Sanat Hadisesi” başlıklı yazısıyla olaya nasıl da doğru bakıyor:


 

     “… Her milletin kendi folklorundan kalma bir saz müziği vardır; lakin bunun yanında bir de lirik ve dramatik müziği vardır ve birinin takip ettiği, öbürünün takip ettiği yol birbiriyle asla çatallaşmaz. Hatta çok defa, lirik ve dramatik müziğin saz müziğinden istifade ettiği bile olur. Zira ona milli melodileri veren kaynakların en zengini, en gürü bu saz müziğidir. Nitekim teknikte ve enstrümantasyonda bir olan Avrupa müziklerinin birbirinden ayrı milli karaktere sahip olmasını temin eden mesut sebeplerden biri de budur. Bir yerde Çaykovski’yi, diğer bir yerde Wagner’i ve Puccini’yi dinlerken ‘işte bu Rus müziği, işte bu bir Alman, İtalyan müziği’ diyoruz. Günün birinde, bunların yanında bir Türk müziği de meydana çıkacaktır…”


 

     Devrin diğer önemli siması Falih Rıfkı Atay ise “her inkılap karşısında tekrar edildiğini işittiğimiz, acaba milli musiki ananesinden uzaklaşarak, milli benliğimizi kaybediyor muyuz?” sorusunu soruyor ve yanıt veriyordu:


 

     “...İyi niyet sahiplerine bu tereddütlerin yersiz olduğunu anlatmak için bizim tarihimizi hatırlatmak, hatta sadece edebiyat misalimizi zikretmek kafi gelir. Fakat bu hareketin baştan beri manasını anlamayan veya anlamak istemeyenler ve her fırsatta milli anane demagojisini ileri sürenlerle münakaşa hiçbir vakit neticeli olmamıştır” diyerek o gün olduğu gibi günümüzde de bitmek tükenmek bilmeyen tartışmalara yanıt vermiş oluyor.


 

     Hüseyin Akbulut
     Kültür Bakanlığı Eski Müsteşar Yardımcısı
     Devlet Opera ve Balesi Eski Genel Müdürü
     CSO Eski Genel Müdürü



     Cumhuriyet Gazetesi - 16.12.2020, Çarşamba




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5802275
Online Ziyaretçi Sayısı:32
Bugünlük Ziyaret :1030

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.