01.05.2004 / Kemal Sünder - Yazgı Bu!…
Dün halk için “Türk Beşleri” değil,
“10. Yıl Marşı”yla “Lüküs Hayat” vardı.
Bugün de öyle!
Ya sonraki kuşak?
Zaman onları da solladı geçti.
Sırada aynı kaderi paylaşan bizim kuşak var.
Kimler mi?
Yalçın Tura’lar, Muammer Sun’lar.
İlhan Baran’lar, Cenan Akın’lar.
Bir de bu kalem.
Hey gidi hey!
Kimimiz ulusalım der, kimimiz uluslararası oluştan söz ederdi.
Oysa bugün kim ki şarkı yazar, yazdığı dillere ve de gönüllere işlerse ulusal diye ona derler.
Uluslararası oluş da, adı “Fazıl” olmayanlara uzak şeyler…
Elbet bizim kuşaktaki herkesin de en azından akıllarda kalacak birkaç şeyi var.
Var da, onların özgün olanlarını sokaklarda mırıldananları da duyan var mı?
Ya bizlerden sonra?
Keşke olsa da hatırlansalar.
Peki ne zamana kadar?
Basitlikte güzelliğe hançerede erişilinceye kadar.
İşin sırrı bu.
Yoksa onlarca senfoni, bir o kadar da konçertoyla opera bestelenip birer ikişer kere, o da bestecisi hayattayken içerde ya da yurt dışında seslendirilmiş, CD’leri yapılmış ne fark eder?
Adlarına kurulan arşivler, kitaplıklar, verilen konferanslar nafile.
Devlet “paye” verdiğini bile unuturken halk unutmaz mı?
Boşuna “Ben güzele güzel demem güzel benim olmayınca” denmemiş.
Kimselerin sahiplenmediği şey ne zaman gündemde kalabilmiş?
Bizde halk esas, müzik dinleyicisiyse pek az.
Kentleşmemiş, sözlü geleneği olan bir toplumdaki durum bu.
Kısacası;
Halk dilinde muteber bir nesne yok “nağme” gibi.
Olmaya cihanda “nağme” özgün güzellik gibi!
Keşke “Bu çamurdan bu kadar testi olur” diye hayıflanan atalarımız yanılsalarmış!
Sekiz milyonluk İsveç’te ayda 25 “buluş”a patent verilirken, bizde bu sayıya neredeyse bir yılda ulaşılıyor.
Arife tarif gereksiz!
_____________________________
(*) Sayın Sünder’in ölümünden önce hazırladığı yazılardan biri.
“Orkestra Aylık Müzik Dergisi”nin 2004 Mayıs-Haziran sayısından alınmıştır. (Yıl: 43, Sayı: 352, Sayfa: 2-4).