Türkiye'de ve Dünyada Gençlik Sorunları


     İnsan hayatının kuşkusuz önemli ve etkin bir dönemini ifade eden gençliğin bebeklik, çocukluk ve yetişkinlikten ayrı-otonom bir dönem olarak algılanmasında, dönemi karakterize eden biyolojik özelliklerin yanısıra etkinlik, ilgiler ve hedefler açısından farklılaşmalarda önemli bir sebeptir. Toplam nüfus içinde taşıdığı kesit özellikler genç ve gençliğin diğer yaş dilimlerinden ayrı olarak ele alınması ve incelenmesinin de bir nedenidir. Bu açıdan bakıldığında bir olgu olarak gençliği görmezden gelmek mümkün olmadığı gibi nüfusun sosyal ve ekonomik yapısına ilişkin 'sorun çözme' denemelerinde bu kesimi dikkate almayan yaklaşımlarında başarı şansı düşüktür.

     Gençlik Kimdir? Gençlik Nedir?

     Gençlik kavramı biyolojik olduğu kadar psikolojik, demografik, sosyal ve felsefi yaklaşımlar içinde farklı tanımlar bulabilmiştir.

     Gençlik her şeyden önce insanoğlunun hayat bütünlüğü içinde yer alan bir çağdır. Başlama ve bitişi ile ilgili sınırları olduğu gibi bu çağa özgü ifade ve etkinlik biçimlerine de sahiptir. Bu iki boyutta ortaya çıkan etkinlik, enerji, hırs, başarı arzusu, farklı ilgi ve değerler gibi özellikleri nedeni ile gençlik kesimi uluslar için her zaman önemli bir potansiyel güç olarak kabul edilmiştir.

     Gençlik dönemi biyolojik değişimlerle başlar, döneme özgü toplumsallaşma kalıp ve biçimleri ile de gelişir.

     Demografik gençlik tanımı, çağ nüfusunun alt üst yaş sınırları ile ülkedeki gelişmelere ve uluslararası tanımlara da uygun olarak değişiklik göstermektedir. Planlı kalkınma dönemine girildikten sonra toplam nüfus içinde çocukluk ve olgunluk çağları arasında yer alan gençlik II. Plan döneminde 11-24, III. Plan döneminde 15-24, V. Plan döneminde 12-24 ve VI. Plan döneminde 15-24 yaş grupları olarak tespit edilmiştir. VII. Plan döneminde ise böyle bir belirleme yoktur. Nüfusumuzun genç nüfus olarak vurgulandığı bu planda yaş belirlemesinin olmamasının nedeni çocukluk yaşının 0–18 olarak kabul edilmesidir. "Çocuk Hakları Sözleşmesi"ne 1990 yılında taraf olarak imza koyan ve onaylayan Türkiye bu şekilde uluslararası sözleşmeye uygun olarak gençliği -dolaylı olarak- 18 yaşın üzerinde düşünmektedir.

     Gençlik belirgin ve görünür özellikleriyle gençlerden, genç insanlardan oluşan bir toplumsal kategoridir.

     Genç, buluğa erme ile başlayan fizyolojik ve biyolojik değişmeyi içeren bireyi sosyal olgunluğa hazırlayan bir yaş dönemi ve bu dönemin tüm özelliklerini gösteren bir kişidir.

     Türkiye'de Gençliğin Demografik Yapısı

     Türkiye'de gençlik dönemi olarak Altıncı Plan döneminde kabul edilen 15–24 yaş arası gençlik, 1980 nüfus sayımı sonuçlarına göre 9 milyon 17 bin, 1985'te 10 milyon 191 bindir.

     1994 yılında genç nüfus 12 milyon 681 bin iken bugün 15-24 yaş arasında yaklaşık 15 milyon genç bulunmaktadır. Genç nüfusun toplam nüfusa oranı yaklaşık % 21'dir. Bu oran Batılı gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça yüksek bir oranı ifade etmektedir. Fransa ve İtalya'da bu oran % 16, ABD'de ise % 17'dir.

     Bu rakam Letonya'nın toplam nüfusunun yaklaşık 6, Danimarka'nın ise 2 katıdır.

     Genç nüfusun yaklaşık yüzde 30'u öğrencidir. Yüzde 30'u ise çalışmaktadır. Geri kalan yüzde 40'lık oran ise ne çalışmakta ne de okumaktadır. Bu durum yüzde 40'lık bölümün atıl durumda olduğunu göstermektedir.

     Genç nüfus önemli bir sosyal gösterge olurken aynı zamanda barınma, beslenme, iş, sağlık, evlenme-boşanma, iletişim vb. alanlarda bir dizi sorunları da beraberinde getirmektedir. Bütün bunların demografik avantajla sağlıklı olarak birleştirilmesi Türkiye'nin gençlik özelinde ortaya koyduğu göstergeleri de işlevsel hale getirecektir. Aksi halde genç ve gençlik politik bölünmelerin tabanını oluşturmak, sayıca hesaba girmekten fazla bir etki ve ağırlığa sahip olamayacaktır.

     Toplumdaki yerini temel alan bir başka tanımda ise şu ana hatlara yer verilmektedir: Genç "öğrenim yapan, hayatını kazanmak için çalışmayan ve kendine ait bir konutu bulunmayan kişi"dir.

     Bu tanımda 'öğrenim gören' genç betimlenmektedir. Dolayısıyla her iki tanımdan yola çıkılarak gencin insan hayatının farklı ve önemli bir döneminin özelliklerine sahip bir varlık olduğuna işaret edilmektedir. Bu farklılık çocukluk ve yetişkinlik arasındaki bir dönemle vurgulanır. Olaya bu açıdan bakıldığında genç bir geçiş dönemi insanıdır. O nedenle geçiş döneminin olanca çalkantılarını, heyecanlarını ve sorunlarını yaşayan, yaşamaya uygun olan psiko–sosyal bir karakter yansıtır. Belki bu yüzden yetişkinler açısından genç toplumsal hayata henüz hazır olmayan bir varlık olarak kabul edilir.

     Aile dışında toplumsal ilişkilere girmesi, yaşıtları ile arkadaşlık kurması, cinsel eğilim ve yaklaşım isteğini duyarak bunu sevgi ve saygı bağına dönüştürmesi, cinsel kimliğini ve rolünü benimsemesi, zihinsel yeteneklerini ve el becerilerini geliştirmesi, benlik ve topluma ters düşmeyecek değer ve amaçlara yönelmesi kısaca toplumsallaşmasında yetişkinler kendilerini sorumlu görmektedirler. Bu açıdan, yani yetişkinlerin sorumlulukları açısından gençlerin kendi dönemleri içinde yaşadıkları toplumsallaşma sürecini yine yetişkinlerin beklenti ve değerlerine uygun biçimde geçirmiş olmaları istenir.

     Gençlik Sorunları (Genel)

     Gençlerin sorunları toplumun sorunlarından bağımsız değildir. Sosyal, ekonomik, kültürel ve siyasi sorunlar gençlerin tutum, davranış ve beklentilerini etkilemektedir.

     1. Geleneksel Gençlik sorunları

     Geleneksel Sorunlar: Psiko–fizyolojik, cinsel, ekonomik, eğitim, aile içi ve kuşaklar arası çatışma, madde bağımlılığı (ülkemizde yapılan anketlerde madde bağımlılığının çok ciddi boyutlarda olduğu ve başlama yaşının 10'a kadar düştüğü görülmektedir), ideolojik, işsizlik ve istihdam, barınma, beslenme, sağlık ve kültürel sorunlar sırasıyla sayılabilir.

     2. Güncel Sorunlar

     a. Toplumsal değişmeye bağlı olarak gelişen sorunlar: Toplumsal değerlerdeki değişmeler, madde bağımlılığı, statükoya karşı oluş, yenidünya düzeni özlemi, gelecek korkusu, yabancılaşma, kimlik bunalımı, tüketim ve tüketim çalışmaları, anomi (amaçsızlık ve kuralsızlık), özgürlük, işsizlik vb.

     b. Sosyo-psikolojik sorunlar: Güven bunalımı, kaygı, stres, kendini yararsız hissetme, yalnızlık, iletişim kopukluğu.

     c. Çağdaş iletişim araçlarıyla gelen tehditler: Hedef kitle oluş (basın ve medya aracılığı ile tüketimin çok çekici hale getirildiği günümüzde istediğini elde edemeyen bazı gençler hırsızlık girişiminde bulunmaktadır, ayrıca çeteleşmelerin hızla yaygınlaştığı görülmektedir), kültürsüzleştirme, boş zamanlar (okul çağında olan çocuklarda yapılan bir araştırmaya göre çocukların okul ve ödev dışında kalan zamanlarının % 78'ini TV izleyerek geçirdikleri tespit edilmiştir. Oyun oynamaya ayrılan zaman ise sadece % 11'dir. 3–6 yaş grubunda TV izleme oranı ise % 100'dür), yozlaşma ve yozlaştırılma, kültürel yabancılaşma gibi sorunlar görülmektedir.

     İki farklı kategoriye rağmen sorunları kesin çizgilerle birbirinden ayırmak mümkün değildir. Çünkü geçmiş toplum ve kültürlerde ortaya çıkan sorunların her dönemde görülebilmesi onların aynı zamanda güncel sorunlar içinde değerlendirilme nedenidir. Bu yüzden geleneksel sorunlar dönemi ile sınırlı olmayıp günümüzde de varlığı ve etkileri hissedilmektedir. O nedenle sağlık, eğitim ve istihdam geçmişte olduğu gibi bugün de gençlerin temel sorunları arasındadır. Ancak geçmişte olmayan ve büyük ölçüde endüstrileşme ve sosyal değişime bağlı olarak çıkan bu nedenle de sadece çağa özgü sorunlardan söz etmemek de mümkün değildir. Bunlar da güncel gençlik sorunları adı altında sıralanmaktadır.

     L. Cole'ün 1970 yılında on binden fazla genç üzerinde yaptığı bazı araştırmalarından derlenmiş olan gençlerin endişelerini ifade eden çalışması aynı zamanda gençlik sorunlarının geleneksel çizgileri olarak değerlendirilebilir. Buna göre Cole'ün araştırmasında çoğunluğun belirttiği kaygılar ve/veya kaygı konuları şöyle özetlenebilir:

  • Sağlıkla ilgili kaygılar
  • Kişilikle ilgili kaygılar
  • Toplumdaki yeri ile ilgili kaygılar
  • Aile ve ailesi ile ilgili kaygılar
  • Okul ile ilgili kaygılar
  • Meslek seçimi ile ilgili kaygılar (günümüzde klasik meslekler yanında teknolojik gelişmeye bağlı olarak neredeyse hemen her yıl yeni meslek gruplarının ortaya çıktığı görülmektedir)
  • Geleceğe ilişkin kaygılar
  • Ahlak seçimi ile ilgili kaygılar
  • Din ve inanç konusundaki kaygılar
  • Eğitim ve eğitimde çeşitli kademelere geçişle ilgili kaygılar.

     Bu bulgular gençliğin sorunları içinde dile getirilen noktaları doğrular niteliktedir. Ancak ortaya konulanların gencin sosyal ve ekonomik durumuna göre biçimlendiği söylenebilir. Bu anlamda sosyal çevrenin gençler üzerindeki önemi dikkate alındığında sorunların bu ölçüte göre farklı bir biçimde dağılım göstermesi doğaldır. Bu itibarla bazı sorunların belirli kesimlerde yok denecek kadar az olması beklenen bir gelişme olarak kabul edilmelidir.

     Almanya'da yapılan bir araştırmada gençliğin kaygıları şöyle sıralanmıştır: Meslek eğitimi ve iş bulma (% 40), çevre kirliliği (% 37), savaşlar (% 16), aile, ilişkiler ve arkadaşlar (% 14), suç eğilimi (% 8), maddi konular (para, araba, ev vb.) (% 6)...

     Bu araştırmada gelecekte yapacakları mesleğin bugünün kaygısı olarak öne çıktığı görülmektedir. Meslek hayatında en önemli şeyin ne olduğu sorusuna ise büyük bir çoğunluk (% 72) 'işten zevk almak' diye cevap vermektedir. Para iş güvencesinin (% 48) ardından üçüncü sırayı almaktadır (% 42).

     Sorunların çeşitliliği içinde gençlik kesimlerini nitelemek ve adlandırmak da mümkündür. Buna göre çalışan gençlik, işsiz gençlik, kent gençliği, eyyamcı (başıboş, günübirlikçi) gençlik, metropol gençliği, sosyete gençliği (Yuppiler, Bağdat Caddesi gençliği vb.), marka düşkünü gençlik, politize gençlik, apolitize gençlik, üst kültür gençliği, alt kültür gençliği, arabeskçi gençlik, eurobeskçi gençlik, bunalım gençliği, orta öğretim gençliği, yüksek öğrenim gençliği… gibi çok çeşitli gençlik kesimleri, küme ve isimlerden söz edilebilir. Dünya geneli ve Türkiye özeli ile ilgili özel niteleme ve adlandırmalar altında ortaya çıkan gençler ve gençlik grupları da bulunmaktadır: İngiltere'de "Teddy Boys", "Meşin Ceketliler"; Amerika'da "Dazlaklar", Almanya'da görülen "Punkçu" gençlik, II. Dünya Savaşı sonrasında "Savaşma Seviş" sloganıyla ortaya çıkan "Hippiler" bu çerçevede sayılabilir.

     Söz konusu gençlik hareketleri kendi ülkelerinin toplumsal ve teknolojik gelişmelerine, yani ülkelerin sosyo-ekonomik koşullarına bağlı olarak ortaya çıkmakta ve belli konularda tepki hareketi işlevi yüklenmektedir. Sözgelimi 1960'lı yıllarda İngiltere'de "Teddy Boys" ya da "Edvardiens" adıyla görülen gençlik... Bu gençlik toplumsal bir protesto hareketi yürütüyordu. Sorun aşırı kentleşme, teknolojik hayatın karmaşıklığı ve bu nedenle insan ilişkilerine getirilen mekanik özelliklerdir. Onlar bu çerçevede uygarlığın maddi boyutta getirdiği yalınkat ilişkilere karşı çıkıyordu. Bu tepkilerini Kral Edward zamanının elbiselerini giyerek, dantelli gömleklerle, dizden bağlanan pantolonlarla dolaşarak ifade ediyorlardı. Teddy Boys adlı bu bunalım gençliği sonuçta yalnızca reaksiyoner bir protesto kümesi olmaktan öteye geçemedi.

     Uygarlığın bütün üniteleriyle girdiği toplumlarda böyle bir tepki hareketinin toplumun söz konusu boyutlarda gelişen ve kendi doğası içinde beklenen bir sonuç olarak düşünülebilir. Türkiye'deki hareketleri dünyadaki benzerlerine göre kendi sosyal gelişmelerine paralel bir gelişme olmaktan çok taklitçi gelişmeler olarak görebiliriz.

     Türkiye'de Çeşitli Kategorilerde Gençlik ve Sorunları

     Türkiye'de son yıllarda gençlik üzerine yoğun bir siyaset ve tartışma alanı oluşmuştur. "Gençler bizim geleceğimiz!", "Ülkemizin genç nüfusa sahip olması çok büyük bir avantaj" gibi söylemler siyaset sahnesinde çokça tüketilmiştir ve hala da tüketilmektedir. Ancak bu söylemlerin somut yansımalarına baktığımızda durum pek de iç açıcı değildir. Gençler söylem bazında her ne kadar merkezi bir yerde dursalar da, Türkiye'de sağlıklı bir gençlik politikası olduğunu söylemek zor, hatta imkansızdır. Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana gençleri merkeze alan etkin bir gençlik politikasının hiçbir zaman oluşturulamadığını/oluşturulmadığını görmekteyiz. Gençler halen seslerini gerekli yerlere duyuramamakta, hak ettikleri yetki ve sorumluluklar verilmemektedir. Özellikle gençlerin gündelik yaşamda katılımlarını teşvik edecek bir alan yaratılmamaktadır.

     Türkiye nüfusunun %  46'sı 24 yaşının altındadır ve gelecek 20–30 yıl içinde de Türkiye'nin bu genç nüfusunu koruması beklenmektedir. 15-24 yaş aralığında yaklaşık 15 milyon genç bulunduğunu daha önce belirtmiştik. Bu oran ülke nüfusunun yaklaşık % 21'ini oluşturmaktadır. Dünya genelinde bu yaş aralığındaki genç nüfus oranı % 15'in üstüne çıktığında "demografik fırsat penceresi" dediğimiz bir olgudan bahsedilmektedir. Demografik fırsat penceresi genelde her ülkenin ancak bir defa yaşayabileceği çok önemli bir aşamaya karşılık gelmektedir. Örneğin demografik fırsat penceresini yakın dönemde yaşayıp çok ciddi bir kalkınma hamlesi yaşayan ülkelerden birisi de Güney Kore'dir. Genç nüfus avantajını büyük bir kalkınma ve istihdam enerjisine dönüştüren ülke çok kısa sürede ciddi bir kalkınma hamlesi gerçekleştirmiştir. Gençler ülkelerin sosyal ve ekonomik ilerlemesinde önemli bir role sahip olduğundan bu oran Türkiye için çok önemli bir demografik fırsat penceresidir.

     "Birleşmiş Milletler 2007 Yılı Ulusal İnsani Gelişme Raporu"nu Türkiye'de gençlik alanına yönelik hazırlamıştır. Büyük bir kısmı gençler tarafından hazırlanan "Birleşmiş Milletler 2007 Türkiye Ulusal Gençlik Raporu"ndan çıkan ilk sonuçlara göre tek bir genç kategorisinden bahsedemeyeceğimizi görmekteyiz. Örneğin bir milyon genç iş aramakta, 2.5 milyon kız ne iş aramakta, ne de okul okumaktadır. 300 bin genç iş aramaktan vazgeçmiş yani hayata çok umutsuz bir yerden tutunmaktadır. 15-24 yaş arasında yaklaşık 650 bin engelli genç bulunmaktadır. Raporun en ürkütücü sonuçlarından birisi de gençler arasında ciddi bir toleranssızlığın olmasıdır. Herkes kendi kabuğuna çekilmiş, sosyal dışlama gittikçe yaygınlaşmaktadır.

     Demografik olarak yapılan gençlik tanımının toplumsal içeriği Türkiye'deki gençlik kesimlerini şu şekilde sınıflandırmaktadır.

     1. Eğitim Sürecinde Olan Gençler: Orta ve yükseköğretimde okuyan geçleri kapsamaktadır. Bu gençler henüz üretici olmadıkları için ekonomik olarak bağımlıdırlar.

     2. Eğitim Süreci Dışında Bulunan Gençler: İstihdam sürecine fiilen katılmakla beraber henüz yardımcı işgücü niteliği taşıyan (çıraklar ve hizmet içi eğitimlerdeki gençler) ve kırsal kesimde temel eğitimini bitirip yardımcı aile üyesi veya ücretli olarak işgücüne katılan gençler.

     3. Boşta Olan Gençler: Bütünü ile ailesi ve daha büyük sosyal çevresine ekonomik ve siyasal bağımlılık içinde bulunan gençlerdir.

     4. Suçlu ve sakat Gençler...

     Bu farklılaşmadan hareketle gençlik kesimlerinin Türkiye örneğini dört ana kategoride toplamak mümkündür:

     1. Eğitim Sürecinde Bulunan-Öğrenci Gençlik:

     a. Ortaöğretim gençliği

     b. Yükseköğretim gençliği

     2. Örgün Eğitim dışında Bulunan, Okul Dışı Gençlik:

     a. Çalışan gençlik

     b. Kırsal alan gençliği: Köy ve kasaba gençliği

     c. İşsiz gençlik

     d. Asker ve askerliğini yapmakta olan gençlik

     e. Çeşitli isimler altında ortaya çıkan ‘alt kültürler’

     3. Durumu Özellik Arz eden Gençlik:

     a.Bedenen ve zihnen özürlü gençlik

     b. Suçlu-hükümlü, tutuklu gençlik: Gençlik kesiminde suç oranının yüksek olduğu görülmektedir ki bunda bozuk toplumsal koşulların gençliği suça iten bir ortam hazırladığı görülmektedir. İstanbul’da yapılan bir araştırmada ilk suç işleme yaşının ağırlıklı olarak 13-15 olduğu görülmektedir.

     4. Yurtdışı Gençliği

     a. İkinci kuşak ve üçüncü kuşak gençlik

     b. Yurtdışından dönen gençlik

     1. Eğitim Sürecinde Bulunan Gençlik:

     Unutmayalım ki bir milletin geleceği çocuklarına verdiği eğitime bağlıdır. Eğer bu eğitimde aksaklıklar varsa geleceğe umutla bakmak oldukça zordur. "Birleşmiş Milletler 2008 Türkiye İnsani Gelişme Raporu"nda Türkiye 21. yüzyılda çağdaş bir ülke olmak istiyorsa, nüfusun eğitimine ve gençliğe gereken önemi vermek zorundadır denilmektedir.

     Eğitim Türkiye'nin ve Türkiye gençliğinin değişmeyen en temel sorunlarından biridir. Cumhuriyet'in kuruluşundan bu yana eğitime önem verilmişse de, bir türlü çağdaş bir eğitim sistemine geçilememiştir. İncelendiğinde ortalama eğitim süresi açısından Avrupa'nın en geride kalan ülkesi olduğumuz görülmektedir. Ortalama öğrenim süresi 3.6 yıldır. Öte yandan okullaşma oranı da Batılı ülkelere göre daha düşüktür. Batı'da okullaşma oranı yükseköğretimde % 45–50’ler civarında iken Türkiye'de bu oran % 16'larda kalmaktadır. Eğitimdeki alt yapı ve kaynak yetersizliği, yöntem eksiklikleri, plansızlık ve ezberci nitelik bugün de hala tartışılmaktadır.

     1. 1. Ortaöğretim Gençliğine Özgü Sorunlar:

     OECD ülkelerinde ilk ve orta öğretim sürecinin tamamı için öğrenci başına ortalama 81 bin 485 dolar harcandığı görülürken, bu rakamın Türkiye'de 40 bin doların altında kaldığı görülmektedir. Türkiye öğrenci başına ortalama harcama bakımından Meksika, Polonya ve Slovakya ile hemen hemen aynı düzeyde iken öğrenci başına ortalama 100 bin dolar ve üzerinde harcama yapan Avusturya, Danimarka, İzlanda, Lüksemburg, Norveç, İsviçre ve ABD'nin ise oldukça gerisindedir.

     1997'de Türkiye'de zorunlu eğitimin 5 yıldan 8 yıla çıkarılması, okullara net kayıt oranını yüzde 89'a yükseltmiştir. Fakat günümüzde gençlerin ancak yüzde 56'sı liseye devam etmektedir. Yine sadece yüzde 18'i liseden mezun olduktan sonra üniversiteye gidebilmektedir.

     Gençler bu dönemde organik ve psikolojik gelişmenin yanı sıra toplumsal gelişimini de geliştirme çabasındadır.

     Bir araştırmada ortaöğretim gençliğinin geleceğine ilişkin kaygıları içinde ortaya çıkan konular şöyle sıralanmıştır: Üniversiteye girememe, işsizlik, meslek edinmedeki güçlükler. Devletten beklenen hizmetler sıralamasında ise spor olanaklarının yaygınlaştırılması, üniversiteye girişin sağlanması ve yurt içi gezi olanaklarının arttırılması gelmektedir.

     1. 2. Yükseköğretim Gençliği:

     Öğrenim çağındaki nüfusun okullaşma oranının düşük olması, milyonlarca gencin eğitim olanaklarından yoksun kalmasına neden olmaktadır. Örneğin ABD'de yükseköğretimde okullaşma oranı % 60, Avrupa'da % 45 iken bizde açık öğretimle birlikte bu oranın % 16 civarında olması gençler ve toplumumuz açısından durumun ne denli ürkütücü olduğunu ortaya koymaktadır.

     Üniversite içi araştırmaların üniversitenin yapısı ve konumu ile ilgili çok özel sorunların yanı sıra tüm üniversite gençliği için geçerli olan sorunları ortaya koydukları görülmektedir. Bunlar beslenme, barınma, istihdam, çalışma, sağlık, boş zamanların değerlendirilmesi, iletişim, rehberlik, danışma, psiko–sosyal, fizyolojik, ekonomik ve kişilik sorunlarıdır.

     Araştırmalar yükseköğrenim kurumlarının belli merkezlerde yoğunlaşması ile bu öğrencilerin sahip oldukları maddi gelire bağlı olarak barınma, beslenme vb. temel ihtiyaçları önemli bir yüksek öğrenim öğrencisi sorunu olarak ortaya koymaktadır. Problemin çağdaş standartlara uygun olarak çözümlenmesi öğrenci özelinde önemli sosyo–kültürel etkiler yapmaktadır.

     2. Örgün Eğitim Dışında Bulunan Gençlik:

     Örgün eğitimin, öğrencileri günün belirli saatlerinde okulda tutması nedeniyle (gençlerin tam zamanlı olarak eğitimden sorumlu olmaları) öğrencilik esnasında işsizliğin onlar için en az proğram sonuna kadar sorun olmadığını düşündürebilir. Burada sorun eğitim dışı olan gençliktir. Bu itibarla işsizlik 15–24 yaş gençliğinin önde gelen sorunudur. "Devlet İstatistik Enstitüsü"nün göstergelerine göre Türkiye'de bu grup gençlerin en büyük sorunları arasında işsizliğin ilk sırada yer aldığı görülmektedir. Bu sorunu yine en ağır olarak ortaokul ve lise mezunu gençler hissetmektedir.

     Türkiye'de gençlik sorunlarının geleneksel gençlik sorunlarıyla birlikte ait olunan çevrelere göre dağılım gösterdiği söylenebilir. Bu çerçevede ait olunan kesim ne olursa olsun Türk gençliği ekonomik, istihdam, eğitim, sağlık, barınma, beslenme, boş zaman etkinlikleriyle ortaya çıkan sorunlar olmak üzere çeşitli geleneksel sorunlarla karşı karşıyadır. Doğaldır ki bunların çoğu ya da bir kısmı bazı gençler için çok ciddi düzeyde etkili olabildiği gibi, bazı kesimler için önemli olmayabilir. Bu bakımdan denilebilir ki, Türkiye'de gençlik sorunları arasındaki derece ve nitelik farklılıkları aynı zamanda gençlik kesimlerini birbirinden farklılaştıran ölçütlerdir.

     Ülkemizde yatırımların yetersizliği ve nüfusun hızla artması nedeniyle gençlerin önemli bir kısmı iş bulamamaktadır. Diplomalı işsizlerin oranı her gün artmaktadır. Bu durum özellikle okuyan gençliği rahatsız (tedirgin) etmektedir. Eğitimde mesleki yönlendirmenin yetersizliği de işsizliğin başka bir nedeni olarak ortaya çıkmaktadır.

     Gençliğimizin değişmeyen sorunlarından biri de hiç kuşkusuz kuşak çatışmasıdır ki bilim ve teknolojideki hızlı ilerlemeler kuşaklar arasında farkı iyice arttırmış ve günümüzde özellikle bir ergenle anlaşmak dünyanın en zor işlerinden biri olmaya başlamıştır.

     Toplumdaki hareketliliğe, gelir dağılımındaki dengesizliklere ve hızlı toplumsal değişmeye bağlı olarak, gençlerle yaşlı kuşaklar arasındaki kültürel farklar giderek artmaktadır. Eğitim ve kitle iletişim araçları gençlerin değerler sisteminin daha hızlı değişmesine neden olmaktadır. Özellikle gençlerle önceki kuşaklar arasındaki kültürel çatışmanın nedenlerinden biri de değerler sistemindeki farklılaşmadır.

     Öte yandan toplumdaki demokratikleşme sürecinin yavaşlığı da gençleri rahatsız etmektedir. Gençler otoriter toplum yapısı, otoriter aile yapısı ve otoriter eğitim sisteminden yakınmaktadır. Daha demokratik bir ortam ve daha çok özgürlük istemektedirler.

     Gençlerin değerler sisteminin son yirmi-otuz yılda önemli ölçüde değiştiği görülmektedir. Yapılan bir çalışmada istatistiksel analiz ve karşılaştırmalar 1970'ler gençliği ile 1990'lar gençliğinin önemli ölçüde farklılaştığını ortaya koymaktadır ki bu farklılık günümüzde giderek daha fazla hissedilmektedir.

     1970'ler gençliği paraya önem vermezken, 1990'lar gençliği mutlu olmanın temel aracı olarak parayı görmektedir. Günümüz gençliği için para, değerler sisteminde en üst sırada yer almaktadır.

     1970'ler gençliği eğitim ve mesleği para kazanmanın araçları olarak görürken, 1990'lar gençliği için zengin olmanın yolları miras, şans oyunları ve politikadır. (Politikanın bir para kazanma yolu olarak algılanması son yıllardaki siyasal yozlaşmaya bağlanabilir. Bu konu ayrıca incelenmesi gereken bir konudur.)

     Sevgi konusunda 1970'ler gençliği ile 1990'lar gençliği arasında önemli bir farklılık yoktur.

     1970'ler gençliği özgürlüğüne önem verirken, 1990'lar gençliğinin özgürlüğe pek önem vermediği görülmektedir.

     1970'ler gençliği kendine güvenen ve toplumsal bir misyonu olduğuna inanan bir gençliktir. Oysa 1990'lar gençliği, bireyselleşme ve yabancılaşma süreçleri sonucunda kimlik arayışı içinde olan bir gençlik niteliği göstermektedir. Toplumcu olma niteliğini yitirmiştir.

     1970'ler gençliği daha örgütlü ve politize bir gençlikken, 1990'larda gençliğin büyük ölçüde depolitize olduğu ve örgütsüzleştiği görülmektedir. Çağdaş demokrasi örgütlü demokrasi olduğuna göre bu, demokrasi açısından olumsuz bir sonuçtur. Gençlerin toplumsal yaşamla ilgilenmesi gelecek açısından son derece önemlidir.

     12 Eylül hareketiyle birlikte Türkiye'de en çok suçlanan toplum kesimlerinden biri de gençlik olmuştur. Türkiye'nin 12 Eylül öncesi içine düştüğü toplumsal–ekonomik bunalım ve çalkantıların, siyasal terörün sorumluluğu çoğu kez aydınlarla birlikte gençlik kesimine yüklenmek istenmiştir. Gerçekten de Türkiye gibi gelişme süreci içinde bulunan, ciddi ekonomik ve toplumsal sorunları olan bir toplumda, ülkenin geleceği olan gençliğin dikkatle yetiştirilmesi ve yönlendirilmesi gerekmektedir.

     Gençliğin enerjik, dinamik ve esnek bir potansiyel güç olması nedeniyle de, dikkatle yönlendirilmesi ve eğitilmesi gerekir. Hele Türkiye gibi hızlı toplumsal değişim süreci içinde bulunan toplumlarda, toplumun geleceği açısından bu daha da güncellik kazanmaktadır. Sağlıklı toplumsal ilişkilerin geliştirilmesinde karşımıza çıkan sorunlardan biri de gençliğin yetiştirilmesi, gençliğin güç ve enerjisinin çağdaş değerler doğrultusunda kanalize edilmesi sorunudur.

     Unutmayalım ki her zaman ve her toplumda gençlik toplumun geleceğidir. Tarihte bunu şüphesiz en iyi bilen lider Ulu önder Atatürk’tü.

     Atatürk'ün, Cumhuriyet ve devrimlerin koruyuculuğunu Türk gençliğine bırakması O'nun gençliğe verdiği önemi ve değeri açıkça vurgulamaktadır. Bunu Ey Türk gençliği!’ Diye başlayıp'Ey Türk istikbalinin evlâdı! İşte, bu ahval ve şerâit içinde dahi vazifen, Türk istiklâl ve Cumhuriyetini kurtarmaktır! Muhtaç olduğun kudret, damarlarındaki asil kanda mevcuttur.’ diye bitirdiği "Gençliğe Hitabesi"nde çok güzel dile getirmiştir. Ancak günümüzde Türk gençliğine verilen önemin ne yazık ki özde değil sözde olmaktan ileri gitmediğini açıkça görebilmekteyiz.

     Günümüz Türk gençliğinin acil çözüm bekleyen pek çok sorunu vardır: İşsizlikten en çok etkilenen toplum kesimi gençliktir. Genç işsizlerin toplam işsiz sayısı içindeki oranı oldukça yüksektir ve bu oran gittikçe artmaktadır. Eğitim sürecindeki gençler öğrenimlerini tamamladıktan sonra “diplomalı işsizler” ordusuna katılma, yani iş bulamama endişesiyle karşı karşıya kalmakta, strese ve psikolojik bunalımlara girmektedirler.

     Hayat pahalılığından ve yüksek enflasyondan en çok etkilenen kesimlerden biri yine gençlik kesimidir. Çünkü enflasyon, satınalma gücünün zayıflamasına, gelir ya da ücretlerin düşmesine neden olmaktadır. Gençler aşırı hayat pahalılığının yıkıcı etkilerini önemli ölçüde yaşamaktadırlar.

     Emek sömürüsü, azgelişmiş ülkelerde kadınlar gibi gençleri de etkilemektedir. Çocuk emeğinin yeterince korunmaması, çocuk emeğine düşük ücret ödenmesi, yetersiz iş güvenliğinin yarattığı iş kazaları, çalışan gençliğin çalışma yaşamındaki en önemli sorunlarındandır. Günümüzdeki hızlı değişimlerin en çok etkilediği toplum kesimlerinden biri yine gençlik kesimidir. Hızlı kültürel değişimler yeni değerlerin ya da davranış biçimlerinin ortaya çıkmasına, bu ise kuşak çatışmalarına neden olmaktadır. Bu kültürel değişim sürecinde, sürekli arayış içinde olan gençlerin en önemli sorunlarından biri de kimlik sorunudur. Baskıcı aile yapısı ve otoriter toplumsal yapı ile yeni değerlere yönelen gençler arasında ortaya çıkan çatışmalar, gençlerin kendilerini özgürce ifadelerini kısıtlamakta ve yabancılaşmalarına neden olmaktadır. Öte yandan toplumsal çelişkilerden, siyasal ve kültürel yozlaşmadan en çok etkilenen toplum kesimi de gençliktir. Gençliğimize sahip çıkmamız, onların sorunlarını ciddi biçimde incelememiz, araştırmamız ve gerekli önlemleri almamız gerekmektedir.

     Bu nedenle 2010 yılında Türkiye’de yapılacak "Dünya Gençlik Kongresi" çok önemli bir fırsattır. Bu kongre gençlik örgütleri ve hükümetlerin eş güdümlü çalışmalarıyla organize edilen; dünyanın en saygın, en geniş katılımlı ve en önemli gençlik toplantısıdır. Bugüne kadar yapılan kongrelere 120–150 Birleşmiş Milletler üyesi ülkeden yaklaşık 1000 genç ve çok sayıda kalkınma ve gençlik uzmanı, gazeteci, akademisyen, eğitmen, sanatçı ve diplomat katılımı gözlemlenmiştir.

     Kongrenin amacı, dünyamızın bugün karsılaştığı sorunların çözümünde gençlerin en etkin rolü nasıl alabileceklerini tartışmak ve bu yönde sürdürülebilir gençlik politikaları oluşturmaktır. Bunun yanında gençler arasında tecrübe paylaşımı sağlayarak "Birleşmiş Milletlerin Binyıl Kalkınma Hedefleri"ne ulaşmak için gençlerin katkısını ortaya koymak ve sürdürülebilir kalkınmanın önemini vurgulamaktır.

     "Dünya Gençlik Kongresi" 31 Temmuz-13 Ağustos 2010 tarihleri arasında, "2010 Avrupa Kültür Başkenti İstanbul"da "Yıldız Teknik Üniversitesi Davutpaşa Kampüsü"nde gerçekleştirilecektir.

     3. Durumu Özellik Arz eden Gençlik

     4. Yurtdışı Gençliği:

     İki kültür arasında kalan gençlerin yurt dışında pek çok sorunla karşı karşıya olduğu bilinmektedir. Özellikle eğitim konusunda karşılarına çıkan engeller gençlerin ‘vasıf dokusunun’ gelişmesini engellemektedir. Almanya için örneklenen eğitim sorunlarının aşağıda yer alan noktalarda böyle bir sonuca yönelmesinin doğal oluşunu düşündürmektedir. Bu sorunlar:

  • Dil yetersizliği
  • Büyük kültürel farklılıklar
  • Farklı bir eğitim sisteminden gelmeleri
  • Gettolaşma sonucu oluşan yoğun yerleşme bölgeleri dolayısıyla dış dünya ile temas eksikliği
  • Ana-babanın eğitim yetersizlikleri ve bunun çocuklarının eğitimi üzerinde olumsuz etkileri
  • Türkçe ve Türk kültür derslerinin seçmeli olması, devam zorunluluğunun bulunmaması, ancak bazı yerlerde türkçenin birinci yabancı dil sayılması.

     Bu olumsuz gelişmeler sonucu Türk gençlerin sadece % 39'u mesleki eğitim alabilmektedir. Eğitim boyutunda ortaya çıkan yetersizliklerin gençler arasında işsizlik oranının Türkler aleyhine bir tablonun oluşmasına neden olduğu görülmektedir.

     Bu çerçevede yurtdışında bulunan gençlerin sorunlarının başında eğitim sorununa bağlı olarak ortaya çıkan nitelikli işgücündeki yetersizlik, işsizlik, kültür şoku ve uyum sorunu gelmektedir.

     Son olarak 2008 yılı içinde "Ankara Genç İşadamları Derneği"nin Ankara'da 18–25 yaş arası gençler arasında yaptırdığı bir anketten elde edilen sonuçları vermek istiyorum:

     • Bir Türk genci olarak geleceğe nasıl bakıyorsunuz?

     Umutla %27, Umutsuzum %56, Cevapsız %15.

     • Kişisel olarak yaşadığınız en büyük sıkıntı nedir?

     İşsizlik korkusu ve gelecek endişesi %75

     Eğitim, sağlık gibi genel sorunlar %17

     • Sizce Türkiye yaşadığı sosyal ve ekonomik sıkıntıları aşabilecek mi?

     Evet  %16, Hayır %55, Bilmiyorum %28

     • Bu yıl Türkiye iyi mi olacak kötü mü?

     İyi % 16, Kötü, Bir şey değişmeyecek % 74

     • Başka bir ülkede yaşamak ister misiniz?

     Evet % 58, Hayır % 16, Bilmiyorum % 25

     • Hayatınızdan memnun musunuz?

     Evet % 23, Hayır % 47, Fark etmiyor % 29

     • Bir gencin iyi bir iş bulabilmesi için hangi özellikler sahip olması gerekir?

     Torpil % 48, İyi bir üniversiteyi bitirme % 22, Yabancı dil bilme % 3, Dürüst ve çalışkan olmak % 5, Bilgisayar kullanma % 1, Zeki olma % 10

     • Bugün Türkiye’yi siz yönetseniz el atılması gereken ilk sorun ne olurdu?

     İşsizlik, gelir dağılımındaki adaletsizlik ve rüşvet-yolsuzluk toplamı % 72

     • Evinizde okul kitapları dışında en çok hangi türde kitaplar okunur?

     Hiç kitap okunmaz % 32.

     • Gazete okur musunuz?

     Evet %56, Hayır % 44

     • Son bir yılda sinemaya gittiniz mi?

     Hayır % 30

     • Tiyatroya?

     Hayır %84

     • Bale veya operaya?

     Hayır % 99 (Sözcü Gazetesi 14.11.2008)


     Andre Maurois (Emile Herzog) ‘Gençlere Yeni Yıl mektubu’ Paris-1938

     Gençlik sürekli heyecandır. Heyecan ise acelecilik. Ama siz aceleci olmayınız. Çabuk kazanılan servet ve ün yine çabuk kaybolur.

     Engellerle karşılaşmadan, didinmeden sağlamlık kazanmak; sağlamlık kazanmadan da yaşamın üstesinden gelmek olanaksızdır. Başarı da başarısızlık da sürekli ve nihai değildir. Dünyadaki sorunların hiçbirisi tam çözüme ulaştırılamaz; tıpkı bir zaferin tam ve mükemmel olmadığı gibi.

     Layık olduğuna inandığınız ve bulduğunuz varlığa, bütün kalbinizle vefa ve bağlılık yemini ediniz. Don Juan'a ise sakın özenmeyiniz. Onu iyi bilirim. İnsanların en mutsuz, en umutsuz ve en zayıf tabiatlı olanıydı.

     Sebatlı ve ölçülü olunuz. Bilirim, işler biraz fena gitti mi, yarı yoldan dönmek, hayata bir başka sevgiyle, bir başka dost grubuyla veya bir başka gökyüzü altında başlamak fikri insanı ayartır. Bu kolay duygu halinden kendinizi özenle uzak tutunuz. Birlikte yaşanmış, büyümüş, mücadele edilmiş olanlar arasında yaşamak ve yaşlanmak, insan için yinede en iyi kaderdir.

     Özetle alçak gönüllü ama cesur olunuz. Sevmek, düşünmek, çalışmak, yönetmek bütün bunlar güç şeylerdir. Ama ele geçirilmesi, uygulaması imkansız şeyler değillerdir. Sizden önce sayısız insan kuşakları bunları başardılar. Ve iki bilinmez karanlık çöller arasında uzayan yaşamın uzun, ince ama aydınlık yolunu geçmeyi başardılar.

     Hem neden korkuyorsunuz? Oynayacağınız rol kısadır. İzleyicileriniz ise, annelerinin karnında, en fazla dokuz ay on gün taşınmış fanilerdir...

__________________________________________________________________________

     Kaynaklar:

  • "Sosyoloji Kavramlar ve Sorunlar", İsmail Doğan
  • "Emile ‘Bir çocuk büyüyor’",  J.J.Rousseau
  • "Ergenlikte 33 Sorun 33 Çözüm", Çelebi Sağlayan
  • "Kızlarıma Mektuplar", Emre Kongar
  • "Uyuşturuculardan Korunmuş Çocuk Yetiştirme", Ph. D. Aletha Solter
  • www.sosyalhizmetuzmani.com
  • Abbas Güçlü Milliyet Gazetesi 15.09.2007 Köşe Yazısı
  • Emin Çölaşan Sözcü Gazetesi Köşe Yazısı

     Ege Akçay ve Osman Gereklioğlu tarafından hazırlanmış bu sunum, hazırlayanların özel izni ile bu sitede yayınlanmaktadır. Sayın Akçay ve Gereklioğlu'na teşekkürlerimizle...




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:6214749
Online Ziyaretçi Sayısı:1
Bugünlük Ziyaret :32

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.