Zülfü Livaneli - En Büyük Ödül
Biliyorsunuz bu ülkede yüzlerce kişi “Devlet Sanatçısı” yapıldı.
Birçok ünlü ismin yanı sıra, adını sanını duymadığımız kişiler bile “Devlet Sanatçısı” oldu.
“Çankaya Köşkü”nde düzenlenen bir törenle, dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel’den beratlarını aldılar.
O günden beri Demirel’e şükran borçluyum.
Çünkü beni “Devlet Sanatçısı” yapmaya girişmediler.
Bu yüzden hayatım boyunca devlet değil “millet sanatçısı” olarak kaldım.
Bunun ödülünü de aldım, alıyorum.
***
İki gün önceki İzmir konserimizde sevgili dostum Maria Farandouri, meydanı dolduran gençlere bakıp “Nasıl oluyor?” diye sordu. Gençleri soruyordu.
15-16 yaşında gençler çoğunluktaydı desem yanlış olmaz. Kendileri doğmadan önce bestelenmiş şarkıları avazları çıktığı kadar haykırarak söylüyorlardı.
Onların genç sesiyle Nazım Hikmet’in, Orhan Veli’nin, Eluard’ın, Aragon’un, Lorca’nın eserleri gökyüzüne yükseliyordu.
Maria’ya “Bu şarkılar şimdi dördüncü kuşağa ulaşıyor” dedim ve Eşme konserinde “Özgürlük” parçasını ezbere okuyan beş yaşındaki güzel kız çocuğundan bahsettim.
“Neden?” diye sordu yine.
Bunun sebebini bilmediğimi söyledim. Gerçekten de bilmiyorum, ama şarkılar yaşıyor.
Sanırım ben öldükten sonra da yaşamlarını sürdürecekler.
Bir zamanların yasaklı şarkıları yıllarca bir yeraltı nehri gibi aktı ve şimdi gürül gürül denize dökülüyor.
“Leylim Ley”, “Memik Oğlan”, “Dağlara Küstüm” gibi bazı bestelerim şimdiden halk türküsü sayılır oldu.
İşte ödül bu: Sessizce göçüp giderken kendi halkının mayasına, harcına karışmak.
Bana bunları yaşatan özellikle genç kuşak dinleyicilere çok teşekkür ederim.
Antalya’dan İzmir’e gelip beni göremediğini yazan 16 yaşındaki kardeşimi de İstanbul konserine davet edeceğim.
Gazete Vatan – 05.09.2010, Pazar