07.09.2010 / Ali Eralp - Yandaş Sanatçı ya da Kralın Soytarıları

Yandaş Sanatçı ya da Kralın Soytarıları!

     Önümde bir gazete var: “Sözcü”. Resimlerini inceliyorum. Haberleri okuyorum. Recep Tayyip sanatçılara bir iftar yemeği vermiş. Lüks bir otel. Çevre sanatçı kaynıyor.  Her yanda türkücüler, şarkıcılar, tiyatrocular, TV sunumcuları... Bir Minik Serçe, Sezen Aksu eksik! Onu göremiyorum. O da olsa, aşağı yukarı kadro tamamlanmış sayılacak...

     Peki, neden toplanmış bu kadar insan bir araya, neden birbirlerine sarılıp, öpüşüp koklaşıyorlar?

     Ziyafetin amacı, şarkıcıların, türkücülerin, orta oyuncuların ününden, şanından yararlanıp “evet” propagandası yapmak.

     Resimlere bakarken hayretler ve şaşkınlık içerisinde kalıyorum. Bazıları diz çökmüş Başbakanın önünde, bazıları hayran hayran onu izliyor. Başbakan ve eşi gösterilen ilgiden, durumdan memnun, mutlu. Sanatçıların sevgisi, saygısı gözlerinden, yüzlerinden okunuyor.

     Emel Sayın, Recep Tayyip’in “evet” nutkunu ışıl ışıl bakışlarla, büyük bir sevecenlikle izliyor. Bir başka resim karesinde halkın, milyonların sanatçısı olduğu söylenilen bir “Baba” var: Orhan Baba. Elini Recep Tayyip’in omzuna atmış, O’nu büyük bir dikkat ve ilgiyle dinliyor. Bir başka karede, basit, yoksul bir inşaat işçisiyken halkın sırtından servet yapan, şimdi milyarların sahibi bir sanatçı, İbrahim Tatlıses, iki eliyle Başbakanın ellerini sıkı sıkı kavramış. Sevgililer gibi..

     Beri yanda şarkıcı Metin Şentürk, komiklik yapıyor olmalı ki, Emine Erdoğan kahkalarla gülüyor. Bu arada sanki padişah huzurundaymış gibi ellerini kavuşturmayı da ihmal etmemiş, verilecek emirleri bekliyor. Resmi görseniz, ona “Kralın Soytarısı” adını hemen yapıştırırsınız. Öbür yanda Acun Ilıcalı, Başbakanın önünde diz çöken Şafak Sezer’i kıskanır gibi... Sanki “Ben bu hareketi neden ondan önce yapmadım” der gibi bir hali var. Pişmanlık, üzüntü duyuyor geç kaldığı için...

     Bazen kendi kendime soruyorum: Bu sanatçılar işin bilincindeler mi? Bilerek mi hareket ediyorlar? “Yani ben bu iktidarın her yaptığını, her işini onaylıyorum ve destek vermek için buraya geldim ...” mi demek istiyorlar?

     Yani onlar bile bile mi bu toplantılara katılıyorlar? Bile bile mi lades diyorlar? Türkiye’nin nereye gittiğini görmüyorlar mı? Tehlikenin farkında değiller mi?

     Hiç tarih okumadı mı bunlar? Damat Ferit’lerin, Ali Kemal’lerin, Ref’i Cevat Ulunay’ların adını duymadılar mı? Öykülerini dinlemediler mi? Emperyalizm diye bir olgunun varlığından haberleri yok mu? İngiliz emperyalizminin Osmanlıyı “hasta adam” sayarak nasıl parsel parsel işgal ettiğini okumadılar mı?

     Sevr ya da Lozan’ın ne anlama geldiğini bilmiyorlar mı? Atatürk’ü tanımıyorlar mı? Anneleri, babaları, öğretmenleri o yüce adamı onlara öğretmedi mi?

     Mustafa Kemal, ulusumuzla birlikte emperyalizme karşı bu kadar zorlu bir mücadeleyi Recep Tayyip’ler, Abdullah Gül’ler gelsin, sevgili yurdumuzu ABD’ye, AB’ye, Barzani’ye, Talabani’ye, üç beş terörist bozuntusuna ve bir çağdışı cemaate, yeniden peşkeş çeksin, teslim etsin diye mi gerçekleştirdi? Bu kadar kan ve gözyaşı boşuna mı aktı? Bu kadar şehit boşuna mı verildi?

     Atatürk, dünyanın hayran olduğu o ilerlemeleri, sanayileşmeyi, fabrikaları AKP gelsin altından girip üstünden çıksın diye mi kurdu, geliştirdi, Türk ulusuna armağan etti?

     Başbakanın önünde diz çöküp oturan ya da sıkı sıkı onun eline sarılan sanatçılar, ABD emperyalizmi denilen bir olgudan ve Recep Tayyip Erdoğan’ın bu emperyalizmin BOP eşbaşkanı olduğundan haberleri yok mu?

     Peki, Amerika’nın “Büyük Ortadoğu Projesi” haritalarını da mı görmediler? Parça parça, lime lime edilmiş bir Türkiye var orada. Güneydoğunun, doğunun üstüne Kürdistan diye yazılmış. Bir başka yerde Ermenistan, bir başka yerde Pontus Rum Devleti... Say sayabildiğin kadar, böl bölebildiğin kadar...

     Türkiye, parça parça bölünüp, lime lime edilerek, eyaletlere ayrılırken o lokmalar sizin boğazınızdan nasıl geçiyor?

     Ey İbrahim Tatlıses, namı diğer İbo, içinden çıktığın halk, o senin inşaatlarda yaptığın işi de bugün bulamayıp, bir lokma bir hırka ile ömür sürerken, sen nasıl bu sefaletin yaratıcısı, eski deyişle “müsebbibi” yani yol açısı olan bir adamın ellerine, ulusun gözünün içine baka baka sarılabiliyorsun? Sen halkının temsilcisi, halkın içinden çıkmış bir sanatçı değil misin? Seni buralara o halk getirmedi mi?

     O işsiz, güçsüz, perişan halk senin türkülerini, seni dinleyerek ağlamıyor mu, gülmüyor mu, halay çekmiyor mu? Nasıl bakacaksın onların gözlerinin içine?

     Tarık Akan, Rutkay Aziz, Müjdat Gezen, Edip Akbayram, onlar neden katılmıyorlar bu tür ziyafetlere, toplantılara, hiç düşündün mü? Onlar sanatçı değil mi?

     Hadi bütün bunları da bir yana bırakalım. Şimdi, karşı karşıya gelen, birbiriyle kıyasıya mücadele edip, ölüm kalım savaşı veren güçlere bir bakalım:

     Bir yanda ABD, AB, Talabani, Barzani, PKK, Fethullah Gülen, öte yanda CHP, MHP, DSP, DP, İP ve daha irili ufaklı birçok ulusal parti.

     Bir yanda ordu, yargı, öte yanda AKP.

     Hiç düşündünüz mü neden iktidar Anayasa’yı değiştirip, hem HSYK’ya hem “Anayasa Mahkemesi”ne egemen olmak istiyor? Hiç kafa yordunuz mu bu konulara?

     Bir düşünün isterseniz, bir kafa patlatın...

     Patlatılmış, parçalanmış bir kafa boş, güdümlü kafadan bin kez iyidir.

     Bir de bu yolu deneyelim, isterseniz...

     Bakın o zaman ne güneşler doğacaktır, ne ufuklar açılacaktır dağların doruklarından...

     Sözcü Gazetesi – 07.09.2010, Salı




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5794969
Online Ziyaretçi Sayısı:38
Bugünlük Ziyaret :1055

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.