29.09.2010 / Mutlu Tönbekici - Hiçbiryeristan'dan Bildiriyorum
Seferihisar’da arabada 4 kişi oturmuş bir yere gidiyoruz. Çok güzel bir şarkı çalıyordu. “Ne bu?” dedik “Kavak Yelleri’nin şarkılarından biri” dedi. Sonra da ekledi “Biz Makedonya’dan geldik de... Seviyoruz bu Balkan havalarını...”
Sonra arabadaki diğer yolcular tek tek döküldü. “Aaa! Biz de Selanik’deniz..” “Biz de Boşnakız..” “Aman ne güzel! Biz de Bulgaristan’dan!”
Türkiye’nin başka başka yerlerinden gelmiş 4 kişiydik. Tuhaf bir tesadüf sonucu bir arabanın içinde buluştuk 4 “maacır” torunu. Bir zamanlar “Osmanlı İmparatorluğu”nun toprağı olan ülkelerden savrulmuş gelmişiz.
Oralarda kalsaydık “ne” olurduk acaba?
Bizimkiler çiftçiymiş. Geniş toprakları varmış. Türkiye’ye gelince toprakları olmadığı için tüccar olmuşlar. Hububat alıp satmışlar. Sonra dericilik sonra da peynircilik yapmışlar. Peynircilik halen başarıyla devam ediyor.
Orada bir çiftçi kızı/torunu olarak kalsaydım ben yine gazeteci olabilecek miydim? Yanımdaki yine grafik tasarımcısı, önümdeki fotoğrafçı olabilecek miydi acaba?
***
İki gündür, mübadele döneminde İzmir’den Beyrut’a göç etmiş “İzmir Rum Ortodoks Metropoliti”nin torun yeğeni Michel Elefteriades’i yazıyorum. Michel Elefteriades Lübnan’ın müzik dünyasının tanınmış isimlerinden. 40 yaşında. Biyografisinde “Kökeni Simirnalı Bizanslılara dayanır” yazıyor. “Elef” adında bir yapım şirketi var. Şarkıcılar buluyor, albümlerini çıkarıyor. “MusikHall” diye bir gece kulübü var. Beyrut gençliğinin bayıldığı bir yer.
Fakat daha ötesi çılgın bir fikri hayata geçirmiş biri. “Hiçbiryeristan” ülkesini kurmuş.
Bayrağı, milli marşı her şeyi var. Dil hanesinde şu yazıyor: Zayıf veya kırık İngilizce. Taç giyme töreninde BM Genel Sekreterliği’nden bir temsilci de katılmış üstelik.
“Hiçbiryeristan”dan sonraki aşama “Heryeristan”. Amaç “İnsanistana”a varmak.
Şöyle diyor İzmir kökenli Beyrutlu Rum Michel Elefteriades 2003’te verdiği bir röportajında: “Kimlik deyince akla milliyetçilik geliyor. Milli kimlik dediğiniz ise değişebilen ve yeniden modellenebilen bir olgu. Şu an mevcut kimliklerin hemen hemen hiçbiri Ortaçağ’da yoktu. Milli kimlikleri yaratmak ve manipüle etmek devletlerin ve yönetici sınıfın işine geliyor zira silahların en tehlikelisi budur. Bugün birçoğumuz, kimliklerimizin birbirinin içine geçmesiyle karakterize olmuş durumdayız. Üstelik kimlik dediğin kararsızdır ve yaşam boyunca da değişir. Zamanında Tito’yu destekleyen ve Yugoslav milletine baskı uyguluyor diye Ruslara kızanlar bir gün kendini Katolik Hırvatlara karşı savaşan ve büyük Ortodoks Rus ağabeylerine övgü dolu ilahiler söyleyen Sırp milisleri arasında bulabiliyor. İnsanlar her zaman kendi farklı kimliklerini koruyacaklardır ama tüm dünyaya ait olan ve ırkın, etnik kökenin, siyasi partinin, coğrafi teşekkülün ve sınırın olmadığı tek yer Hiçbiryeristan’dır.”
Dün gece, 20 yıldır Atina’da yaşayan bir İstanbullu Rum arkadaşımdan mail aldım. Fide Köksal’ın konserine gitmiş. Kimdir Fide Köksal? Türkiye’de doğmuş büyümüş, konservatuvara gitmiş ama nasıl olduysa “Yunan Popstarı”ına katılıp ünlenmiş ve Türkiye’ye dönmeyip Atina’da yaşamaya karar vermiş genç bir Türk kızı. Arkadaşım, “Çile Bülbülüm Çile” şarkısını dinlerken hüzünlenmiş. “Neyim ben?” demiş gece yarısı attığı mektubunda. “Türk mü Yunan mı? Neden Yunanistan’da bir Türk şarkısıyla hüzünleniyorum?”
Aynı dakikalarda ben de kederli bir Rum şarkısıyla hüzünlenmiştim.
Kim Kimdir? Kim, Kim Kalabilmiştir?
Sınırlar, ülkeler ve en önemlisi ideolojiler son yüz yıl içinde değişmeseydi sen Michel: İzmir’de oturuyor olacaktın, yazları Foça’ya tatile gidecektin, başpapazın torunusun diye belki kendini kasacak, gece kulüpleri falan açmayacaktın. Ben Mutlu: Razgrad’da oturuyor olacaktım, hafta sonları da Deliorman’da yürüyüş yapacaktım, çiftçinin kızıyım diye ziraat mühendisi olacaktım, en güzel elmanın, vişnenin peşinde olacaktım. Sen Rum arkadaşım: İstanbul Tarlabaşı’nda oturacak, yazlarını Heybeliada’da geçirecek, siyasal okuduğun için, belki sen de 35 yıl boyunca Londra’da Osmanlı’yı temsil eden atan Arnavutköylü Rum Kostaki Musurus Paşa gibi Türkiye Cumhuriyeti’nin bir yerlerde elçisi olacaktın.
Kim bilir belki daha sıradan, daha düz hayatlarımız olacaktı. Michel “Hiçbiryeristan”ı kurmayacaktı, ben “dinim de vatanım de kökenim de vicdanımdır” diye haykırmayacaktım, Atinalı arkadaşım, haber peşinde koşarken kendini linçten zor kurtarmak durumunda kalmayacaktı.
Hangisi daha iyi? Hiç bir zaman bilemeyeceğiz.
Özet? Yok özet mözet... Kim ne anlarsa..
Gazete Vatan - 29.09.2010, Çarşamba