12.10.2010 / Güney Emirel - Sanat ve Sanatçı

     Bu iki kelimenin anlamı yüzyıllar önce ortaya konmuştu. Fakat günümüzde “sanat ve sanatçı” kelimeleri yerine başka kelimeler kullanmayı uygun buluyorum kendi adıma. Neden mi? Temelini de göze alacak olursak günümüzde sanat çoğu anlamda kopya, özellikle de ülkemizde. Özgün bir üretim yok; sanatçı diye adlandırılan kişilerin çoğu taklit üzerine kurulmuş bir çarkın dişlileri. İnsanlarımız farkını öğrenmeli önce sanatla zanaatın, özgünlükle kopyanın, üretimle çalmanın.

     Sanatçı, renkli toprakla mağara duvarlarına bizon resmi çizen insanlardı ilk başta. Daha sonraları taşa, tahtaya, tunca, bakıra, mermere şekil verenler, tuval üzerine sayısız klasik eser bırakanlar, aylarca uğraşarak kağıda dökülen notaları oda orkestralarında seslendirenler, yüzyıllar öncesinden günümüze ulaşmış ve defalarca amfi-tiyatrolarda sergilenmiş tragedya eserlerini yazanlardı. Sanayi devrimi sonrası Avrupa’da sanat, renk ve biçim oldu resimde. Arkasından sanatın sadece insan için olmadığı; temelinde sanatçının yattığı anlaşıldı. Sanatçı daha özgün üretmeye başladı bu sayede ve günümüzde de en yoğun talep alan ve takip edilen soyut sanat doğdu.

     Her ne kadar Platon’un “Sanat, nesnelerin salt görünüşünden başka bir şeyi yansıtmaz” görüşüne katılmasam da günümüzde sanatın çoğu alanında ortaya konulan çalışmaların Platon’un ortaya koyduğu düşüncelerle paralel gittiğini takip ediyorum. Gerek resimde gerekse müzik alanında ülkemizde ortaya konulan çalışmaların çoğunun özgün olmadıklarını, asıl kaynaklarının Avrupa ve Amerika’da olduğunu görüyoruz. Neden Avrupa ve Amerika ülkemizden bu anlamda daha önde? Bunun cevabı çok açık aslında; her zaman yeniliğe açık, her zaman özgün , her zaman üretici ve her zaman eğitime önem verdikleri için. Ülkemizde maalesef çoğu kişi üretmek yerine çalmayı tercih ediyor; doğal olarak da aynanın yansıttığı olarak kalıyoruz biz de. Üretmek yerine kopya etmeyi tercih ediyoruz. Yeni bir teknik araştırmaktansa ortaya konulan herhangi bir akıma sığınıyoruz. Yeni şeyler korkutuyor bizi; anlamaya çalışmaktansa işin kolayına kaçıp olumsuz eleştiriler yöneltiyoruz. Eğitim kısmıysa en vahim olanı; çoğumuz eğitim almıyoruz ve vermiyoruz sanat adına. Avrupa ve Amerika’da en geç altı yaşında başlarken sanat eğitimi, bizde emekli olunca başlıyor, amatör seviyede ve kopya olarak kalıyor sadece. Çocuklarımızı, gençlerimizi sosyalleştirmek yerine kendi hırslarımıza kurban edip onları, sınavlara sokmak için uğraşıyor, yarış atı gibi koşturuyoruz. Bu yarışlarda nefes almalarına fırsat vermiyoruz, ruh sağlıklarını doktorlar aracılığıyla tedavi etmeye çalışıyoruz. Oysaki derslerin, sınavların, işin yoğun temposunda nefes almak için sanatın bir dalıyla uğraşmamız yeter.

     Ülkemizde oldukça başarılı avukatlar, doktorlar, mühendisler var adını dünyaya duyurmuş; ama sanatçımız çok az. Bu sanatçıların ortaya koydukları eserleri de takip etmiyor insanlarımız; edenler belli bir kitle. Çoğuna göre sanatçı belirli seviyedeki dizilerde rol alanlar, popülist ve arabesk kültürün etkisiyle müzik yapanlar; yol kenarlarında trafo duvarlarına manzara resmi çizenler ve televizyon kanallarında resim kursu verenler, gecelik şovlarla insanları güldürenler maalesef. Sorunun temelini araştırmalıyız öncelikle; neden okullarımızda yeteri kadar verilmiyor sanat eğitimi? Neden ülkemizi yönetenler heykelleri kaldırıp kırmak yerine desteklemiyor sanatçıları? Neden bazı iş adamları yabancı ülke eserlerine ve topraklarına yatırım yapmak yerine ülkemizi desteklemiyor? Ülkemizin her bir bölgesi eğitim anlamında neden bir bütün oluşturamıyor?

     Tüm bunların ortadan kalkması için önceliği eğitime vermemiz lazım. Kanayan yaraya bıçak batıran kişilerin çocuklarını eğitmeliyiz önce. Her gece sabaha kadar televizyon karşısına geçip hayatlarındaki boşlukları dizi seyrederek doldurmaya çalışan insanlardan başlamalıyız eğitime. Hayatımızı sağlıklı sürdürebilmemiz için temel ihtiyaçlarımızdan sonra ilk sırada olmalı sanat. Teknolojinin bu kadar ileri olduğu, her türlü olumsuzlukların yaşandığı bir dünyada akıl ve ruh sağlığımızı iyileştirmek ve korumak için gerekli tek şey. Günümüzde milyonlarca akıl ve ruh sağlığı uzmanının öngördüğü şekilde her insan en az bir sanat dalıyla uğraşmalı. Sadece uğraşmakla kalmamalıyız. Çoğumuz artık okumuyor da; medyadan takip ediyor; internetten indiriyor. Herhangi bir sanatla uğraşıyorsak, okumalı ve her türlü kaynağı araştırma yapmak için kullanmalıyız. Sanat eğitimini hayata geçiremezsek “Gelişmekte Olan” ülke statüsünden asla çıkamayız. Bunun en güzel tespitini yapan Ulu Önderimiz Atatürk’tür:

     “Güzel sanatlarda muvaffak olmak, bütün inkılaplarda başarıya ulaşmak demektir. Güzel sanatlarda muvaffak olamayan milletler ne yazık ki, medeniyet alanında yüksek insanlık sıfatıyla yer almaktan ilelebet mahrum kalacaklardır.”

     Gençlerimizin aklen, ruhen ve bedenen sağlıklı bireyler olarak yetişmelerini, kendi çevreleriyle sınırlı kalmayıp evrensel nitelikte bir şeyler üretmelerini istiyorsak önce sorunu onlarda değil kendimizde aramalı, eksik olan yönlerimiz tamamlamalı,  sanatın ve sanatçının ne olduğunu bilmeli, sanatı takip etmeli, en azından hobi olarak üretmeli ve bunları onlara aktarmalıyız.

     Güney Emirel – 12.10.2010, Salı




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5765050
Online Ziyaretçi Sayısı:7
Bugünlük Ziyaret :393

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.