26.12.2010 / Müge İplikçi - Yaşamda Rengi Bulan Kadın: Frida

     “Karşınızda, yerçekiminden habersiz bir başdönmesiyle kendini yitirmiş balerin Frida Kahlo. Kloroformla kokain, kanla kan, gözyaşıyla gözyaşı arasında. Dans eden kim mi? Dans eden, yatağımın çevresinde dans eden ölüm.”

     “Everest Yayınları”nın “Unutulmayan Kadınlar Serisi”nden yeniden basılan Meksikalı ressam Frida Kahlo’nun yaşam öyküsünü okuyorum. Kitabın alt başlığı “Aşk ve Acı.” Kahlo bu satırları hayatını biçen bir trafik kazasından sonra acılarla kaplı, aylarca süren tedavisi sırasında yazmıştı. Balerin Frida Kahlo! Kazadan hemen sonra böyle seslenmişlerdi ona: “Balerin! Balerine bakın!”

     Kan ve yaldızla kaplanmış bedeni böyle bir çağrışım yaratmıştı insanlarda. Otobüsün demir çubuğu, onun tabiriyle kılıcın boğayı delmesi gibi bedenini ve ruhunu delip geçtiği sırada, resimlerini çağrıştırır bir biçimde üzerine bir paket altın tozu dökülmüştü! Işıklı giysisinin parıltıları içinde acının tarifsizliğini, sadece tuvaline yansıyabilecek yüzünü de belki orada ilk kez görecekti. O zamanki nişanlısı O’nu bir bilardo masasına taşırken yeşil, kan ve yaldızdı. Ve Frida da dahil olmak üzere herkesin ortak görüşü O’nun orada öleceğiydi.

     Oysa acının ölüme galip geldiği anlar vardır. Frida’nınkisi de böyle olmuştu hep. Daha beş yaşındayken ayakları bir ağaç köküne takılmış, tarifsiz bir acıyla yere kapaklanmış, ardından çocuk felcinin pençesine düşmüştü. Bu yüzden hafif topallayan bir bedenken, o meşum otobüs kazasıyla birlikte bedenini dışardan seyreden biri haline gelmişti. Kaza olduğunda 19 yaşındaydı Frida. Omurga kemikleri kırılmış, kalça kemiği parçalanmış, sol kalçasından giren çubuk cinsel organını da paramparça etmişti. Korseler, hastaneler ve acıyla örülü bir hayat bekliyordu O’nu.

     Sanatı, bir uçta yaşam, diğer uçta ölümün yüzüydü. Bedenin parçalanmışlığı bir yanda, aklın izlediği ötedeydi. Meksika’nın yoksulluğu ve çektiği acılar bütünleşti; kendi gerçeğini yoksul bir ülkenin gerçeğine kattı. Geleneksel olanı modernin içindekiyle çizdi. Bu harmanlanmış acının şehveti inanılmaz bir büyüye sahipti.

     Frida’ya ve çizdiklerine denk düşen bu görkemli acının, acıyla birlikte gelen şehvet yüklü yaşama ayak diremenin, bu mücadelenin beslediği devrimciliğinin adresi şu aralar “İstanbul Pera Müzesi”nde. Büyük aşkı Diego Rivera’nın resimleriyle birlikte. Bu “özel dansı” gidip görmenizi hararetle öneririm. Büyük bir sevdanın izini süreceğiniz bu küçük koleksiyonun, acı ve aşk için söyleyeceği birçok sırrı var. Rengi yaşamla nasıl harmanlayabileceğinizi solumanız için de birebir. 2010’a veda ederken... Ya da sadece bu yaşamda herkesin kendine has bir rengi olduğunu ve ancak o özgün rengi bulabilirsek kendimiz olabileceğimizi hatırlamak için.

     Gazete Vatan - 26.12.2010, Pazar




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5785138
Online Ziyaretçi Sayısı:36
Bugünlük Ziyaret :933

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.