11.04.2009 / Zülfü Livaneli - Müzik
Davos'ta yayınlanan rapor çok çarpıcı.
Yılların ihmali, üst üste biriken sorunlar, bilimden ve teknolojiden uzak kalmış kuşaklar ve sorunlu bir ülke.
134 ülkeyi kapsayan küresel değerlendirmede gelip dayandığımız nokta bu.
Elbette üzücü.
Ama benim için bu raporun bir başka anlamı var:
Türkiye 134 ülke arasında "fikri mülkiyetin korunmasında 93'üncü sırada."
Bu sayı, benim de aralarında olduğum birçok bestecinin, yazarın, yani eser sahibinin nasıl insafsızca sömürüldüğünü ortaya koyuyor.
Hem de bu doksan üçüncülük, telif yasalarının çıktığı, meslek birliklerinin kurulduğu ve hakların iyi kötü güvence altına alındığı bir dönemdeki sonuç.
Bir de 70'li, 80'li yılları düşünün.
Telif hakkı diye bir kavramın bile bulunmadığı o karanlık yılları.
Sokaklarda meyve sebze gibi kaset satılan gezici tezgahları.
Radyolarda ve tek kanallı televizyonda, bırakın telif hakkı ödemeyi, senin eserini çaldıkları için üste teşekkür bekleyen zihniyeti.
Hoyratça korsanlanan, orijinal kapağına bile saygı gösterilmeyen eserleri.
Bir kabus gibi.
***
Türkiye kendi müzik hayatını böyle bitirdi.
Bugün hiçbir ciddi besteci ürün veremiyor.
Ortalık, bilgisayar davullarının üzerine söylenen birtakım tekerlemelerle dolu.
Albüm yapan yok.
Çünkü bir albüm demek, aylar, hatta yıllar süren beste ve söz çalışması, sonra bunların stüdyoda en az üç ay boyunca kaydı demek.
Kimse bu çabayı gösteremiyor, çünkü ortada yapımcı yok.
Yapımcı da albümün yayınlandığı gün ortalığı saracak korsan CD'leri ve bilgisayardan indirmeleri hesap ediyor ve böyle bir işe girişmiyor.
***
Müzik yaparken amacımız para kazanmak değildi. Bu yüzden milyonlarca korsan kasetimizin satılmasına, telif haklarımızın ödenmemesine gülüp geçtik.
Çünkü mesele derdimizi anlatmaktı.
Ama herkesten böyle davranmasını beklemek hayal. Hem doğru da değil.
Çünkü telif hakkı kutsaldır.
Türkiye ne yazık ki bu kutsal hakkı tepeleyip geçti.
Vatan Gazetesi - 11 Nisan 2009, Cumartesi