26.12.2011 / Müge İplikçi - Aşüfte

     Dünya ‘Yaşanması’ Gereken Bir Yer Değil mi?

     Aslı Tohumcu, Abis Romanından

     Birkaç yıl öncesi. “Lis Yayınevi”nin “Mor Mühürler” adı altında gerçekleştirdiği ortak diller projesi hayata geçiyor. Bu çerçevede öykülerimizi Kürtçe-Türkçe ortak bir kitapta buluşturan bir toplantıdayız. Bu öykülerdeki saklı duygularımızın Kürtçe dili oluyor Rojin. Kürtçesini o okuyor öykülerin, Türkçesini bizler. Aynı kitapta buluşuyoruz.

     Öykülerdeki evrensel dil, Kürtçe’nin coşkulu tınılarıyla geziniyor bulunduğumuz salonda. “Bunu ben mi yazdım?” sorusu zihninizde. Oysa yazılan hiçbir şey yazıldıktan sonra size kalmıyor. Güzel olan da bu. “Yaşama bıraktım” demek en iyisi galiba yazdıklarınızı, yazdıktan sonra.

     Rojin’in sesini dinliyorum o zaman. Bildiğim bir öyküyü, farklı bir dilden duyuyorum. Söylediği içli şarkıların ötesinde, bizlere anlattıklarını. Sesi, coşkulu, hüzünlü, neşeli, komik anları anlatıyor öykülerdeki. İnsanı anlatıyor. “Aynı dili konuşmak bu” diyorum. Diller farklı olabilir ama duygular aynı. “O duyguların anlattıkları ve gerçekten buluşmak işte bu” diyorum.

     Buluşmak için yan yana durabilmek önemli. Aynı dil, din, renk, cinste, dünya görüşünde olmak gerekmiyor. Buluşabilmek için buluşmaya niyet etmek ve bütün sözcüklerin bütün dünya dillerindeki tılsımına inanmak esas. Buluşamamaksa o sözcüklerle oluyor yine. Onların yarattıkları enkaz ve kara büyü yüzünden. Dedikodular ya da kara çalmalardan bahsetmiyorum çünkü er ya da geç gerçek anlaşılır. Benim bahsettiğim tılsımı da, kara büyüyü yaratanın da bizler olduğu. Sarf ettiğimiz sözcükler, kullandığımız cümlelerle yaratıyoruz dil evrenimizi. O bir tılsım da olabilir, bütün evreni ve insanlığı kuşatabilir ya da bir depreme dönüşebilir ve her şeyi yok edebilir. Başta da kendimizi! Şu hakikate inanmak önemli galiba: Bana sözcüklerini söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim!

     TRT Genel Müdürü’nün kapalı bir toplantıda salona dönüp, “aramızda kadın yok değil mi?” diye sorduktan sonra Rojin gibi kıymetli bir sesi (hem temsil ettiklerinden hem de sesindeki nitelikten bahsediyorum) tanımladığı sözcüğü duyduğumda şaşkına döndüm. Aşüfte! Ardından gelen özrü kabahatinden büyük açıklamalara da şaşırdım elbette. Ama beni en çok şaşırtan bugün Türkiye’nin en büyük yayıncı kuruluşu olan “TRT”nin başında duran bir şahsın bu kadar fütursuzca sergileyebildiği cins ayrımcılığıydı. Sahi nasıl bir sorudur bu?

     Aramızda kadın yok değil mi?

     Ve ardından sarf edilen “o aşüfte kadın”.

     Genel müdürün bu konuda sergilediği başka örneklerinin de olduğunu biliyoruz. Ancak korkarım burada yaşanan sadece cins ayrımcılığı ile özetlenecek bir durum değil. Ki bunu da yaşamın takdirine bırakıyorum.

     Siyaset, iktidarlar geçer gider. Geriye kalan hülasa yaşamdır ve her nasılsa yaşam çözer.

     Gazete Vatan - 26.12.2011, Pazartesi




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5784416
Online Ziyaretçi Sayısı:21
Bugünlük Ziyaret :820

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.