21.01.2012 / İclal Aydın - Nasıl Yaşanıyor Bu Vesayetli Dünyada? (*)

     Hava soğuk. Çok soğuk... “Şakirin Camii”nde O’nu gerçekten sevenler toplanmışlar. Ne garip... Şu musalla taşı üzerindeki tabutta yatan kişi benim neşeli, hayat dolu arkadaşım Evin Esen... Kimseyle konuşmadan, görüşmeden; göz teması kurmadan bir kenardan izliyorum her şeyi... Gelen gidenleri, kameraları, diğer tabutları... Soğuktan gözümden yaş akıyor... Ezan okunuyor... Çok sevdiğimiz bir tiyatrocu abimizi kaybetmiştik yıllar önce. Ardından yazdığım yazıyı kesip cüzdanında taşımıştı Evin... Okur okur ağlardı... (Hayat çok yoruyor değil mi Evin... Şimdi senin yazını mı yazacağım ben?)

     - Merhumeyi nasıl bilirdiniz?

     - İyi bilirdik...

     - Hakkınızı helal ediyor musunuz?

     - Helal olsun...

     - Helal olsun...

     - Helal olsun...

     ***

     Güzel arkadaşım... Evinden çıktığımız o akşam seni bir daha görmeyeceğimi bilmiyordum... İçimi müthiş bir sıkıntı basmıştı tam kapıdan çıkarken. O gece bir derdin vardı... Yola çıktık, anımsamıyorum nereye yetişmemiz gerekiyordu... İstanbul işte, zaman işte, koşturma işte... Araya vakit girdikçe seyrelen görüşmeler ama kalbimde ederinden hiç eksilmeyen bir sevgi...

     Geçen hafta bana aldığın güllü fincanlar düştü aklıma. Onları çıkardım, kendime kahve hazırladım... Seni düşündüm uzun uzun. Ama aramadım...

     Öyle bir yorgunum ki erteliyorum hep aramayı...

     O kadar erteliyorum ki hep kaçıyor tren....

     Her limon kolonyası bana seni hatırlatır. Hiç sevmezdin. Anneni kaybettiğin gece sabaha kadar kollarına limon kolonyası sürdükleri için o koku sana annenin ölümünü anımsatırdı...

     ***

     Senin yanından ayrıldım. Galiba giderek bir Engin Ardıç ağacı salınıyor ruhumda. Kimseyle konuşmadan çıktım camiden. Atladım bir taksiye. Ağladım rahat rahat. Küfür ettim içimden içimden. Nasıl kızgın ve inançsızım bir bilsen bugünlerde. İnsanlara, eylemlere, söylemlere...

     Kızım bebekti. Kucağına vermiştim senin. Sana bakıp kıkırdamasına gözlerin yaşarmıştı. “Küçük olan her şey pek savunmasız, pek iç kavurucu, pek hayat dolu” demiştin içini çekerek...

     Bu aralar ölüm sık uğruyor yanıma yöreme... Bir güzelim yavru kedi gelmişti kucağıma iki üç hafta önce. Hastaymış diye yazmıştım hani, okumuştun muhakkak. Çok uğraştık ama kurtaramadık... Kızıma annesine gönderdim dedim. İnandı... İkna oldu... Ama kucağımda mırıldarak uyuyuyan, kapıda beni karşılayan, patilerini avcumunun içine bırakan o güzel surat da gitti ya... Doktorumuz Tarabya sırtlarında bir bahçede güzel bir köpekle koyun koyuna gömdü ikisini... Yavru kedimiz bir büyüğe emanet uyuyor...

     ***

     Sen de güzel arkadaşım, limon kolonyası koklayamayan ve annesini çok ama çok özleyen bir evlat olarak gittin... Gidişine içim çok yandı be Evin... Ama çok yandı... Oralarda kime emanetsin bilemiyorum...

     Bu dünyanın didişmesi bitmiyor...

     Belki de rahat, belki de sükun, belki de şahane bir düzene kavuştun... Belki boşuna üzülüyoruz... Belki asıl çile yaşamaktır da ulaşılması gereken asıl nihayet, ölüm ve sonrasıdır...

     Sabah oluyor... Kızımı okula göndereceğim az sonra. Karnesini alacak. Hayat yine akacak... İnsanlar yine koşturacaklar. Ben yine dert edeceğim küçük şeyleri...

     Ama şimdi bana hediye ettiğin o fincanı ve tabağı çıkaracağım. Kahvaltımı seninle edeyim diyorum... Ah, Evincim... Neşesiyle, merhametiyle çok güzel bir insan, harika bir oyuncu nasıl da vakitsiz gittin... Ölümün “kağıt kesiği” filan değil arkadaşım... İnan değil... Senden sonraki ikinci gün doğdu az önce... Diyor ki Turgut Uyar bir şiirinin bir yerinde:

     (...) nasıl yaşanıyor bu vesayetli dünyada

     hangi çılgınlar nasıl dayanıyor buna

     kimsenin soyunu sopunu bulmak görevim değil

     kendi öykümü düzenlemek yetiyor bana

     güzel bir öğle vakti

     eski güzel bir akşamı hatırlayarak

     sonra dopdolu şeyler

     damacanalar gibi

     içim kabarıyor

     sonu olsun diyorum

     neyin sonu ama

     hiç değilse bu taş basamakların (...)

     ***

     Sonu yok sevgili arkadaşım biliyorum... En azından ben o taşa yatana ve insanlar beni uğurlamaya gelene kadar.. Güle güle... Seni çok özleyeceğim... Özleyeceğiz...

     (*) Turgut Uyar

     “Binlerce”

     Gazete Vatan - 21.01.2012, Cumartesi




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:6228475
Online Ziyaretçi Sayısı:12
Bugünlük Ziyaret :260

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.