07.02.2012 / Reha Muhtar - Paul Auster'in Kendiyle İlgili Sözleri...

     ……………………………………………

     “TRT”de “Ateş Hattı Programı”nı yaptığım günlerdi...

     Televizyon programcılığımın ilk yıllarındaydım...

     Günün hemen her saniyesinde televizyon için bir farklılık, bir yaratıcılık düşünürdüm...

     Bir gün Ankara’da ekip arkadaşlarımla “TRT”de saatlerce çalıştıktan sonra, eğlenmek için “Hilton” ve “Sheraton” otellerinin karşısında canlı müzik yapan bir restoran-bara gitmiştik...

     Masaya geçip oturduk...

     Ankaralı müzisyenler müthiş müzik yapıyorlardı...

     Herkes havasını bulmuştu...

     Kafasını dağıtmaya ve eğlenmeye çalışıyordu...

     ***

     Bir süre sonra garsonu çağırdım...

     - “Bana A-4 büyüklüğünde kağıt ve kalem verebilir misiniz?..” dedim...

     Garson arkadaş kağıt, kalemi getirdikten sonra, elimdeki kalemle, kağıda bir şeyler çiziktirmeye başladım...

     Yakında oturan program müdürlerinden ikisi merakla bana bakmaya başladılar...

     Popüler müzikler çalıyor, herkes masalarda içki içiyor keyfince eğleniyor, bir kısım müşteri masaların yanıbaşında ve pisti andıran dar alanda dans ediyor, ben de kağıt kalem elimde bir şeyler çiziktiriyordum...

     Dayanamayıp sordular:

     - “Ne yapıyorsunuz ne yazıyorsunuz Reha Bey?..”

     - “Programın siyasi öykülerine uygun düşecek klipler hazırlamak için şarkıları dinliyorum... Hangi şarkının sözleri hangi öyküye gider, onları yazıyorum...” dedim...

     ***

     1993 yılıydı...

     O günlerde televizyon programlarında konuya ve öyküye uygun müzikler eşliğinde klipler yayınlamak diye bir şey kimsenin aklına gelmemişti...

     Benim ise ruhumun fırtınaları, o günlerde Tansu Çiller ile Mesut Yılmaz arasındaki müthiş siyasi rekabeti müziğin anlatım tarzını da kullanarak yayınlamak istiyordu...

     Örneğin Demirel’le Ecevit arasında siyasi mücadeleyi “Devlerin Aşkı Büyük Olur” parçasıyla anlatmayı yeğlemiştim...

     O günlerde televizyon yayıncılığında, programların içine “parçalardan oluşan küçük klipler” koyma geleneğini benimsetmeye başlamıştım...

     Televizyon programlarını yaparken gece gündüz, içimdeki ilham hiç bitmezdi...

     Her dakika, her saniye her olaydan, bir şeyler çıkartırdım...

     Programı daha güzel yapacak ilham, nereye gitsem beni yanında taşırdı...

     ***

     O yıllarda çok çalışır, Edison’un dediği gibi, “başarının yüzde 99 alın teriyle geldiğine” inanırdım...

     Edison haklıydı...

     Başarı ve deha ilhamdan çok alın teriyle ve çok çalışmayla geliyordu...

     Fakat, çok çalışma ve alın teri ancak “içinizde bir ilham varsa, dünyayı değiştirmek bir farklılık yaratma arzusuyla yanıyorsanız” bir şey ifade ediyordu...

     Kuru kuruya çok çalışmanın başarı getirdiği söylenemezdi...

     ………………………………………

     Gazete Vatan - 07.02.2012, Salı




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5763165
Online Ziyaretçi Sayısı:18
Bugünlük Ziyaret :1491

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.