Kurbanlar
Toplumun önüne çıkmayı kabul eden, ruhunun kapılarını aralayan her sanatçı potansiyel bir kurban adayıdır. Çünkü gün gelir, o toplum üzerinden silindir gibi geçer.
Çünkü insan toplulukları, kendilerininkine benzemeyen, aynı ölçülere sahip olmayan, çizgi dışı yaşamları sevmez.
Toplumu eğlendirmeye çalışan sahne sanatçılarının durumu daha da zordur.
Şöhretleri ne kadar büyükse, ezilmeleri de o kadar kolay olur.
Toplumu eğlendirmek öylesine tehlikeli bir iştir ki, alkışlayan halk, gün gelir bir cellada dönüşür.
Bu örneği Marilyn Monroe’da da yaşadık, Michael Jackson’da da...
Ölüm haberinin alındığı ana kadar Michael Jackson adı geçse herkes yüzünü buruştururdu.
Onca yeteneğine, büyük sanatına rağmen genel ahlaka uymayan bir takım davranışları gelirdi akla.
Ama ölünce elbette badem gözlü oldu.
Eğlence sektörünün en ünlü isimlerine bakın. Nasıl bir mutsuzluğun, nasıl bir kötü kaderin pençesinde kıvrandıklarını hatırlayın.
Kimi uyuşturucudan gidiyor, kimi trajik kazalarda can veriyor, kimi intihar ediyor.
Kısacası toplum önüne çıkmanın, o pırıltılı hayatın bedelini ödüyorlar.
Roma gladyatörleri gibi.
Onlar ölürken seyirci zevk alıyor.
Bazı ağır yaralı gladyatörlerin son nefeslerini vermeden “Halk ölümümü beğendi mi?” diye sordukları söylenir.
Yıldızlar için de aynı şey söz konusu.
Ne var ki son gösterilerinin göz doldurup doldurmadığını öğrenmeleri mümkün değildir artık.
***
Yıldızların gündelik hayatı, sahnedeki pırıltının peşine takılır.
O sahte kimliğin peşinde sürüklenir giderler.
Bu yüzden kişilikleri parçalanır, yarı tanrı olmaya çalışırken normal bir ölümlü olma şansını da yitirirler.
Sahnedeki kimliği sahnede bırakıp, iş bitince normal bir insan hayatına dönebilen sanatçı, parmakla sayılacak kadar azdır.
Çünkü kendi efsanelerinden en çok başları dönen ve şöhretin büyüsüne, ışıkların pırıltısına, alkışların sarhoş edici çekiciliğine en çok kapılan onlardır.
Vatan Gazetesi / 28.06.2009