20.02.2012 / İclal Aydın - Okuryazar.tv

     Yıllar önce dergiciliğe heves etmiştim bir vakit. “Hürriyet Dergi Grubu”nun kraliçesi Neslihan Tokcan beni uzun bir hazırlık sürecinin içine sokmuştu. Almanya’ya gitmiştim. Haftalık dergilerin idari ve editoryal yönetimleri üzerinde kısa süreli bir staj yapacaktım... Ayrıca birkaç konferans ve seminer izlememi de istemişti... O konferansların birinde büyük dergi gruplarından birinin başındaki kişi “Önümüzde kağıt dergicilik için sayılı birkaç yıl var. Mevcut dili korumaya çalışmak beyhude. Şu anda gençlerin cep telefonları yoluyla yarattıkları sms dili, siz kabul edin ya da etmeyin yeni çağın yeni dili olacaktır. Reklamda, dergide, haberde, televizyonda daha hızlı ve daha kısa daha da kısa anlatımı benimsemek durumundayız. Yeni kuşağı kendinize uydurabilmeniz mümkün değil. Siz onlara uyacaksınız. Uymayan kaybeder. Kendi cemaatini kurup ona haber, ona yorum, ona müzik, ona sanat, ona kültür üreteceksiniz” demişti...

     ***

     “Twitter” belki de o gün tarif edilen düzene uygun düşen adımlardan biri... Yani bir grup oluşturarak kişisel medya yaratmanın en güçlü meydanlarından biri artık. Ama bunu doğru kullanabilen kaç kişi var? Çoğu kullanıcı Allah’ın şikayet kutusu gibi algılıyor “Twitter”ı. Ve genellikle hava durumunu şikayet ediyor. Ya da ortalamanın ses etmeyeceği büyük isimlerin büyük cümlelerine sığınarak bir aklanma ve laf yetiştirme platformu olarak kullanıyor. 700 yıl önce doğmuş olan Mevlana bugün bir “Twitter” fenomeni. Her neyse...

     “Twitter”ı doğru kullanarak kişisel bir haber kanalı yaratmak da mümkün, ulusal çapta bir skandala imza atmak da...

     ***

     Murat Hocaoğlu televizyon dünyasının başarılı prodüktörlerinden biridir. Çok kısa bir süre bir televizyon programında birlikte çalıştık. O kısa süre çok yakın olmak için olanak tanımasa da birbirimizin dünya dilini anlamak için yeterli bir zamandı diye düşünüyorum...

     Dediğim gibi; iyi bir televizyon prodüktörüdür. Çok başarılı işlere, çok popüler projelere imzasını koymuştur. Murat’ın entelektüel yanını açıkçası ben “Twitter” sayesine keşfettim. Olaylara ve olayların öznesi olan kişilerin açıklamalarına yorumları “Hah işte, biri de buradan bakıyor” dedirtiyordu bana...

     Murat’ın gönlünde aslında yayıncı olmak yatarmış...

     Çok kısa bir süre önce tamamen kişisel bir çabayla (maddi ve manevi) ve çok inandığı birkaç editör dostuyla bir internet dergisi yayınına başladı.

     Siteleri için “kültür sanat alanında bir söyleşi paltformu” tanımlamasını uygun bulmuşlar. Tam 43 söyleşi var...

     Siteyi tıkladığınız vakit görsel olarak da içerik olarak da hani gözünüzü kapasanız mürekkebi koklayacağınız eski düşün dergilerinden biriyle karşılaşıyorsunuz adeta...

     ***

     Bir hayalin, bir inancın peşinden atılan ilk somut adıma öyle hayranlık duyarım ki... Küçük bir çocuğun beklenmedik bir anda attığı ilk adımı içtenlike ve içgüdüsel olarak alkışlar ya insan...

     Murat’ın sitesini de öyle sevdim...

     İçinde sevdiğim onlarca kişinin sözünü, yüzünü görünce hele...

     Kimler kimler, ne güzel şeyler anlatmışlar, okumalara doyamazsınız...

     ***

     Kemal Sayar mesela demiş ki:

     “Devrimlerin fitilini soylu ruhlar ateşler, tarihi buldukları dünyayı daha da güzelleştirmek isteyen iyimserler yazarlar...”

     Görkem Yeltan ise:

     “Ben çocuklar için yazmıyorum, çocukların da okuyabileceği bir dünya kurmaya çalışıyorum”

     Orhan Miroğlu:

     “Şiddet bittiğinde her iki halk yeni bir yaşama hukuku yeni bir siyasi birlik oluşturabilecek” demiş...

     Ve benim çok sevgili kardeşim...

     Öğrenciliğinden çıkıp, bir listede şiir kitabını görünce pek de gururlandığım Mehmet Said Aydın... “Kusurlu Bahçe” kitabının adı...

     Demiş ki:

     “Çocukluk denen hayal ülkesini özlediğim, özlerken hatırlamaya çalıştığım, hatırlamaya çalışırken bazen şiir yazdığım doğrudur. Bunlar bir hesabın yahut kurgunun ürünü değil, şiirin başına oturduğumda yanıma gelen şeyler. Her yanıma geleni şiire dahil etmiyor olmalıyım. Sorulacak kadar belirgin olduğuna göre, çağırdığımda gelen çocukluğumu seviyorum belli ki. Ama bundan söz ederken, şiir içinde söylerken duygu hüzün müdür, ondan emin değilim. En çok özlediğimizin, en çok unuttuğumuz olduğu ihtimalini anmalıyım burada. Çünkü savaş çocukluğu bitirir; herkes aynı yaştadır artık. Çocukluğu savaşla biten, biten de demeyeyim kesilen, taammüden duraklatılan biriyim, birçok yaşıtım gibi. Bunu yapanlara beslediğim öfke yersiz değildir bu yüzden. Hüzün değil, öfke; çocukluğum pat diye bitirildiği için.”

     ***

     Kendiniz için, yapacağınız şey...

     Bilgisayar başındaysanız eğer çok kolay: www.okuryazar.tv

     ***

     Kar Altında Gümülcine

     Geçtiğimiz hafta turnemizin ilk Avrupa noktası en yakın komşumuzla başladı. Türkiye Cumhuriyeti Gümülcine Başkonsolosu Metin Sarnıç himayesinde “Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği”, “İskeçe Türk Birliği” ve “TOÇEK Tiyatro Topluluğu”nun ortak davetlisi olarak Gümülcine’ye gittik... Eski “Rex Sineması”ndaki gösteriye Gümülcine Başkonsolosu Mustafa Sarnıç ve eşi Esin Sarnıç, Gümülcine Belediye Başkan Yardımcısı Mehmet Devecioğlu, “Batı Trakya Türk Öğretmenler Birliği” Başkanı Sami Toraman, “Eşitliğe İlk Adım Listesi” Başkanı Sibel Mustafaoğlu, “Batı Trakya Azınlığı Yüksek Tahsilliler Derneği” Asbaşkanı Osman İsmail, “Şapçı Azınlık Eğitim ve Kültür Derneği” Başkanı Dr. Necla Çavuş, “Batı Trakya Kadın Platformu” Sözcüsü Şükran Raif, muavin konsoloslar Berin Okur, Adnan Öztürk’ün yanı sıra beni çok şaşırtan ve çok sevindiren muazzam bir kalabalık katıldı...

     Tek kişilik bir oyun ve yaklaşık iki saat... İnsan üzerine, kırk yıllık bir Türkiye hikayesi anlatıyorum. Öyle bir akşam yaşadık ki yine... Dünyanın neresinde olursak olalım, aslında hiçbir şekilde birbirimizden kopmuyoruz. Kopamıyoruz... Ne yaş farkımız var, ne cinsiyet farkımız var... Ne sınırlar, ne doğduğumuz, büyüdüğümüz topraklar bizi birbirimizden farklı kılıyor işte... Dünyanın bir yerinde hepimiz bir şekilde ötekiyiz... Bir şekilde “azınlık” oluyor adımız...

     Ama işte bakın... Bir avucun içinde birbirine değen, birbirinin üzerinden geçen hayat çizgileriyiz biz...

     Kar altında girdiğimiz Gümülcine’den güneşle yolcu edildik. Ama ne güzel insanlar tanıdık... Ama ne güzel... “Diva” diyorlar, her şeyin organizasyonunu yapan şahane kadın Şükran Raif’e... Yine görüşeceğiz, en kısa zamanda...

     Gazete Vatan - 20.02.2012, Pazartesi




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5753632
Online Ziyaretçi Sayısı:18
Bugünlük Ziyaret :703

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.