04.06.2012 / Zafer Yümlü - Koku


     Nefes almak için ne yaparsınız? Beyninizi ve ruhunuzu dinlendirmek için?..


     Doğa yürüyüşü, tatil ya da sessiz bir ortamda bir şeyler okuyup müzik dinlemek. Ciğerlerinizi temiz hava ile doldurmak. Ne güzel olur ulu ağaçların doldurduğu bir ormanda yürüyüş yapıp oksijen depolamak. Kuş cıvıltıları, yaprakların hışırtısı ve daha neler neler. Hepsi hoş şarkılar fısıldar insanın kulağına.


     İyi koku alır mısınız peki? Yanık kokusu mesela?


     Ne zamandır benim engin bir ormana benzettiğim sanat dünyasından bazı kokular geliyordu. Yanık kokusu ve pis kokular.


     Ve sonunda bu kokunun kaynağı bulundu.


     Bilindiği üzere devlet tiyatrolarının özelleştirilmesi geldi yakın zamanda gündeme. Senfoni orkestraları ve operalara da gelecek sıra böyle giderse. Bir düşünelim neden diye?


     Öncelikle en büyük etken, devletin bu kurumlardan kar elde edememesi. Orkestra ve operaların bilet satışları, maliyetlerini karşılamıyor. İkinci etken bu kurumlarda çalışanların, sanatçı zihniyetinden çok bankamatik memuru zihniyetinde olması. Bu kurumların iş, proje üretmek yerine habire kendi içinde kavgaya tutuşması. Şeflerin tekelindeki mafyalaşmış kurumlar, rakı masasında sonucu belli olan müdür seçimleri ve kadro sınavları. Hiç çalmadan maaş alan solist devlet sanatçıları.


     Konservatuvarlar da bunalımda. “Devlet Konservatuvarları”na tüm bölümler için başvuru miktarı onlu sayılarda. Neden? Balık baştan kokuyor çünkü. O kurumlarda da laçkalık diz boyu. Herkes birbiri ile kavgalı, tatminsiz. İşsizlik var mezun öğrencilere. Devletin sanatçıları çalışıp halkı bilinçlendirmezse konservatuvarların da bitmesi olası bir durum.


     Elbette ki böyle bir kararın alınmasında tüm suçu kurumlara yıkmak yanlış olur. Peki, nedir olay?


     Tiyatro, senfoni, operagibi sanatlar yıllardır halka götürülmedi. Toplumun smokinli ve papyonlu kesimine mal edildi. Hükümet politikaları da buna destek oldu. Üretmek yerine tüketmeye yöneltti kurumları. Sisli bir bohem dünyasında yaşadı yıllardır bu kurumlar. Öyleki sanat kurumlarının satılacağı şu günlerde bile bir kısım insanlar Türkiye’de yabancı bestecilerin adları ile ödül törenleri düzenleyerek toplumdan uzak kendi kendini tatmin etmekte.


     Bir elinde puro, bir elinde şarap, umurunda mı dünya?


     Halka tanıtılıp sevdirilmedi bu sanatlar, Anadolu’dan uzak durup birkaç büyük şehirde kaldı.


     Neden?


     Çünkü bu sanat dalları, halka anlatılsa daha çok okuyan, araştıran, öğrenen, yargılayan bir toplum olacaktık. Bu da baştakilerin hiç işine gelmezdi. Çokseslilik korkutuyordu onları çünkü.


     Peki Avrupa’da nasıl oluyor bu işler?


     Öncelikle onlarda klasik müzik, opera, tiyatro çok eski bir kültürdür. Yaşamın vazgeçilmez bir parçasıdır. Bizdeki gibi seksen yıllık değil, yüzyıllara dayanır olayın geçmişi. Müzik, tiyatro, opera vb. sanat dalları, hayatın her anında var orada. İnsanlar, kendi kültürleri ile barışıklar ve kültürlerini geliştirip dünyaya tanıtıyorlar.


     Requiem “in”, Mevlid “out” değil yani. Gitar “in”, Bağlama “out” değil.


     Sanat kurumları özel şirket mantığı ile çalışıyor. Pazarlama, satış, reklam müdürlükleri var. Çeşitli sponsorların yanında, devlet de belli bir oranda destekliyor bu kurumları. Ülkelerini ve kültürlerini geliştirerek dünyaya tanıtıyorlar çünkü. Halkı bilinçlendiriyorlar.


     Ne diyelim?


     Umarım bu eşsiz orman yanıp kül olmaz. O zaman hem bu ülkeye hem de bu halka yazık olur çünkü.


     Sanat ormanlarına sahip çıkalım bence. Nefes almaya ihtiyacımız var.


     04.06.2012, Pazartesi - İzmir




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5783213
Online Ziyaretçi Sayısı:23
Bugünlük Ziyaret :557

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.