Çirkin İnsan Yavrusu
Gümüşlük Akademisi için “Gümüşlükte hakikaten iyi bir şey” demiştim daha önce hatırlarsanız.
Evvelki gün Zuhal Olcay konseri vardı.
Çok güzel ve samimiydi.
Ama benim için daha büyük sürpriz ondan bir gün önce yine “Gümüşlük Akademisi”nde oynanan “Talimhane Tiyatrosu”nun “Çirkin İnsan Yavrusu” oyunu idi.
İtiraf edeyim çok uzun zamandır tiyatroyu takip etmeyi bıraktım. Bir zamanlar izlemediğim oyun yoktu. Kolay bir iş olmadığını biliyorum. Hep iyi niyetle yaklaştım.
Fakat arka arkaya (ben diyeyim 34 kere, sen de 45 kere) o kadar çok sıkıldım, sıkıldığım için o kadar çok öfkelendim ki.. Dedim bırak.. Yağmur, rüzgar, çamur, park sorunu demeden gidiyorum bana verdiklerine bak! Gitmeme yemini ettim. (Bir ikisini de gazetede yerden yere vurdum, yemediğim azar kalmadı..)
Hiç gitmiyor değilim ama değişen bir şey yok. Gittiğim oyunlardan çok fena sıkılıyorum. Neden gidilip o korkunç oyun seçilmiş, neden o asla içine giremeyecekleri korkunç oyun için o oyuncular kendilerini kötü kötü paralamış, neden oyunlar hala ııııhh’lar, eeeehh’lerle oynanıyor, “şey...” diye başlayan bir cümleyi hiçbir Türk kurmazken neden tiyatrolardaki şaşıran adam hep böyle konuşur, büyük oynamayı bırakamaz mı hiçbir Türk tiyatrocu, neden bizim günlük hayatta yapmadığımız o diyaloglar tiyatro sahnesinde saatler sürer, bir adam da çıkıp beni beynimden vuracak bir dekor yapmayacak mı, bu ülkede gözlerimizi alamadığımız yetenekler üç beş kişiyle mi sınırlı olmak zorunda, Yıldız Kenter oyunculuğundan kurtulamayacak mı bu ülke falan filan...
Özetle: Gitmiyorum. Tiyatro ödeneği için birbirine girip büyük büyük laflar eden hesapça büyük tiyatrocular da sıkıcı, alternatif şeyler yapacağız diye apartman katlarında bir şeyler yapan küçükler de: Sıkıcı.
***
“Çirkin İnsan Yavrusu” bu kadar zamandan sonra hakikaten nefes gibi geldi. Ufak tefek onun da sorunları var ama gerçekten iyi bir oyun. Üç genç kadının eseri. Yelda Baskın, Gülce Uğurlu, Elif Ürse. Oyunu 7 ayda, insanları dinleye dinleye, okuya okuya, gözlemleye gözlemleye kendileri yazmışlar. Ceren Ercan dramaturjisini yapmış, Maral Ceranoğlu yönetmiş, onlar da ta içlerinden gelerek oynuyor.
Oyunun konusu üç kadın. Biri Kürt, biri türbanlı, biri de lezbiyen. Onların deyimiyle “çirkin insan yavruları”. Yani “ötekiler”.
“Ötekileştirme” nasıl usul usul, nasıl sinsice, nasıl zalimce yapılır ancak bu kadar iyi anlatırdı. İkisi bir araya gelip ötekini çekiştiriyor, yargılıyor, aşağılıyor, lime lime ediyor. Sonra diğer ikisi öbür ötekisini çekiştiriyor, yargılıyor, lime lime ediyor. Sonra diğer ikisi kalan ötekiyi çekiştiriyor, yargılıyor, doğruyor. Kendi seslerinden gaza geliyor, kendi yalanlarına inanıyor daha da beter oluyorlar.
Kurban kim, zalim kim, mağdur ne zaman zalim olur, zalim ne zaman mağdur olur, hurafe ne zaman gerçek, gerçek ne zaman hurafe olur...
Anlatması kolay değil. Zira bildiğimiz oyunlardan değil. Hakikaten özgür. Bildiğimiz basmakalıpları, bildiğimiz temcit pilavlarını tiyatro klişelerinden uzak bir şekilde sahnelemişler. Üstelik çok kıvrak bir mizahı da var.
Sitelerine baktım ama bir daha nerede sahneye çıkacaklar yazmamışlar. Belli olursa yazacağım burada.
Mutlaka gidin.
Mutlu Tönbekici / Gazete Vatan – 02.08.2009