Elif Başak Kürkçü - Keman

     Elinde tuttuğu keman kutusuna sarılmış olarak duran sadece Pınar değildi. O’nun gibi birçok oniki, onüç yaşındaki çocuk ellerinde müzik kutuları, kocaman ve korkunç görünümlü kapının önünde bekliyorlardı. Arada sırada kapıdan dışarı uzun boylu, sakallı bir adam çıkıyor, kart sesiyle bir isim söylüyor ve çocuğu alıp içeriye dönüyordu. Pınar’ın ailesi ellerinde kahveler ile bir kenarda oturmuş çocukları inceliyor, “O’nun parmaklarında nasır yok, çok çalışmış olamaz.”, “Bu çocuk çok titriyor, düzgün çalamaz.” gibi yorumlarda bulunuyorlardı. Annesi de babası da şu an sınavına girmek üzere olduğu konservatuvarın en ünlü iki keman öğretmeniydiler, yani Pınar’ın bu sınavı geçememe gibi bir şansı yoktu. Küçüklüğünden beri keman çalışıyordu; gece gündüz durmaksızın. Son birkaç yıldır eskisi kadar büyük bir zevkle çalmıyordu artık. Ailesinin üzerine yüklediği baskı, keman çalmaktan zevk alan kısmını baskılıyordu. Babası evde O’na çok katı bir çalışma programı uyguluyordu, O’nun çalmayı sevdiği şarkıları “Bunlar seni asla bir yere getirmez.” diyerek bir kenara fırlatıyor, eline kendisinin seçtiği zor, sıkıcı parçaları veriyordu. Bunları düşündükçe Pınar keman çalmak istemiyordu. O’nun istediği çalma stili bu değildi, O özgür bir şekilde eğlenmek için çalmak istiyordu.

     Büyük kapı açıldı ve içeriden yine o uzun boylu, sakallı adam aynı yolu tekrar tekrar yürümekten sıkılmış bir halde Pınar’ın adını söyledi. Pınar oturduğu yerden kalkmadı. Annesi yanına gelerek O’nu kaldırdı. Ağzının oynadığını, bir şeyler söylediklerini görüyordu ama onları duyamıyordu. Annesi yere bakan bakışlarını yüzüne çevirdi ve tekrar bir şeyler söyledi. Elinde sıkı sıkı tuttuğu keman ile birlikte büyük koridorda yürümeye başladı. Büyük kapının ardındaki koridor aydınlık ve uzundu. Koridorun sonunda tek bir oda vardı. Kemanını açtı ve eline aldı. Jüri üyelerinin hepsi büyük bir heyecanla meslektaşlarının kızının çalmasını bekliyordu. Önündeki notalara baktı. Bakmasına da gerek yoktu aslında zaten çaldığı her şey ezberindeydi. Büyük bir nefes aldı. Elleri sanki çalmak istemiyor O’nu dinlemiyorlardı. Kemanın üzerindeki yayı itmeye başladı. Çıkan ses mükemmel denilebilecek kadar güzeldi fakat hiçbir duygu içermiyordu. Oda da ki herkes etkilenmişti, kağıtlara bir şeyler yazdılar ve Pınar’a çıkmasını söylediler.

     Pınar çıkarken içeri giren kız kendisiyle yaşıt gibiydi. Elindeki keman kutusunu o da sıkıca kavramıştı. Kız Pınar’a gülümsedi. Aynı koridordan geçerken koridorda yankılanan, ses Pınar’ın yıllar önce zevk alarak keman çaldığı yıllardaki gibi neşeli ve duygu doluydu. Kızın hissettiği tüm duyguları kemanın sesinden anlamak mümkündü. Ses Pınar’ınki kadar mükemmel çıkmıyordu ama çalarken eğlendiği ortadaydı. Dışarıya çıkınca Pınar kızın çıkmasını bekledi. O’na nasıl bu kadar duygu dolu ve güzel çaldığını sormak istiyordu. Kız kapıdan çıkınca Pınar O’na adamın seslendiği adla seslendi, Ece diyerek bağırdı. Kız arkasına dönmedi. Tekrar tekrar adını söyleyerek yanına kadar yürüdü ve koluna dokundu. Kız şaşırarak arkasına döndü. Pınar sorular soruyor ve cevaplarını almak için ara sıra duruyordu ama kız O’na cevap vermiyordu. Annesi olduğunu düşündüğü bir kadın yanlarına geldi ve el işaretleriyle O’na bir şey anlattı. Kız anlamışa benziyordu. Gülümsedi ve bilmiyorum der gibi bir hareket yaptı. Kız gidince annesi Pınar’a döndü ve “Üzgünüm, Ece seni duyamadı çünkü O sağır.” dedi. Acı acı gülümseyerek kızının arkasından giderken Pınar’ın gözlerinden yaşlar süzülüyordu. Kendisinden utanmış bir şekilde başını öne eğdi ve eğer bu sınavı geçerse babasına gerçekte nasıl hissettiğini söyleyeceğine söz verdi. Önündeki tüm engellere rağmen keman çalmaktan zevk alabilen Ece’nin yanında O’nun önündeki engel bir engel sayılmazdı, bu sadece korkaklıktı.

     03.06.2012 - Adana




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5793160
Online Ziyaretçi Sayısı:27
Bugünlük Ziyaret :659

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.