Cura


     Halk ozanıdır. Koca yürek... Anadolu’nun bağrından kopar, yolu Paris’e düşer. Bir başına. Karnı aç. Elleri cebinde dolaşırken, bakar ki, sokak çalgıcıları var, müzik yapıyorlar, para topluyorlar. Çöker bir köşeye, “cura”sını tıngırdatmaya, yanık yanık söylemeye başlar:

 

     “Aç kulaklarını dinle sözümü, yalan söz gerçeğe tuzak değil, insan hakkını hak bilen kişi, özünde nur doğar yalan ateşi, kamili taşlamak cahilin işi, cahilden kötülük hiç uzak değil…”

 

     *

 

     Tesadüfen oradan geçerken durup dinleyenler arasında Abidin Dino da vardır. Çağdaş Türk resminin öncülerinden, ressam, karikatürist, yazar, yönetmen… Entellektüel çevrede büyüyen, “Robert Kolej” mezunu, bizzat Mustafa Kemal tarafından resim ve sinema eğitimi için Rusya’ya gönderilen... ABD’de ve Fransa’da sergiler açan, “Fransa Plastik Sanatlar Birliği” Onursal Başkanı olan, “Fransa Kültür Bakanlığı”ndan “Altın Şövalye Nişanı” alan, “New York Dünya Sanat Sergisi” Danışmanlığı yapan... Siyasi görüşleri nedeniyle oradan oraya sürgüne gönderilen Abidin Dino.

 

     *

 

     Tanışırlar... Kasketli, pala bıyıklı, buram buram Anadolu kokan ozanın kalacak yeri olmadığını öğrenir, koluna girer, evine davet eder. Dilbilimci, yazar, “Paris Ulusal Bilim Merkezi”nde görev yapan, öğretim üyesi doçent eşi Güzin Dino, sofrayı kurar. Otururlar, sohbete koyulurlar. Laf lafı açar, ozan der ki, beni yarın çarşıya götürür müsünüz? Hayrola derler, ne lazımsa biz sana alalım... “Bale ayakkabısı alacağım” der! Dino’lar şoke olur. Kara yağız ozan, o şahane şivesiyle devam eder: “Benim oğlan balet de... O’na göndereceğim.”

 

     *

 

     Çünkü...

 

     Nesimi Çimen’dir O…

 

     *

 

     Türkü derleyen, ilk plak çalışmasını 1964’te yapan, Almanya’da, Fransa’da, İsveç’te albümler çıkaran, dünyanın en önemli müzikhollerinde sahne alan, Türkiye’de habire gözaltına alınan, işkence gören, sürüm sürüm süründürülen, yılmayan, ömrünün sonuna kadar hiç sosyal güvencesi olmayan, yurtdışından gelen teliflerle mütevazı yaşamını sürdürmeye gayret eden...

 

     Sazın sözün, üç telli cura’nın ustası.

 

     *

 

     Aslen Tunceli Hozatlı. Kayseri’de ırgatlık yaparken, aşiret ağasının kızı Dilber’e aşık olur, Dilber de O’na, kaçarlar Adana’ya... Evlatları olur. Almanya’ya işçi yazılır, nefes darlığı olduğu için kabul edilmez. Kalaycılık filan yaparken, Yaşar Kemal’le tanışır. O’nun yardımıyla İstanbul’a göçer, gecekondu kiralar, mozaik fabrikasında işe girer. Fabrika greve gider, Nesimi’yi kovarlar. Ayazda kalır. Dokuz yaşından beri çalıp söylediği cura’sına bakar, ekmeği senden çıkaracağız der, ozanlığa başlar. Tek kelimeyle müthiştir. Anında tanınır. Efsane haline gelmeye başlayan bu garibanın tek göz oda gecekondusuna gelip gidenler arasında Yaşar Kemal’in yanısıra gazeteci İlhan Selçuk, sosyolog siyasetçi Behice Boran, caz-pop divası Tülay German, Yılmaz Güney, heykeltıraş Kuzgun Acar, yönetmen Atıf Yılmaz, Aşık Mahsuni Şerif vardır... Ve, kurban olduğum, Can Yücel.

 

     *

 

     Yurtdışında eğitim için devlet bursunu bileğinin hakkıyla kazandığı halde “Torpil yaptı dedirtmem, seni gönderemem” diyen Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’in oğlu... Biriktirdiği harçlıkları, kendi yerine gönderilen ve beyin cerrahisinde çığır açan, canciğer arkadaşı Ordinaryüs Profesör Gazi Yaşargil’e veren... Alnı açık yürüyen, “Cambridge Üniversitesi”ne gitmeyi başaran, zırt pırt içeri tıkılan, oralı bile olmayan, tınmayan... Bana göre, Türkiye’min en heyecan verici şairi Can Yücel.

 

     *

 

     Bir gün, Nesimi’nin henüz bebekken eline cura verdiği oğluna bakar şöyle Can Yücel... “Bu çocuğu konservatuara göndersene birader” der. Nesimi de “Peki” der.

 

     *

 

     Girer sınava oğlan, doğuştan kabiliyet, “İstanbul Devlet Konservatuvarı”nı birincilikle kazanır. Keman bölümüne yazarlar. Yazarlar ama, keman alacak parası yok. Okul hediye eder... Hediye kemanla dört sene okur. Öbür masrafları Can Yücel tarafından karşılanır. Ancak... Ciddi bir sorun vardır. Akşamları evde ders çalışması mümkün değildir. Tam eline kemanı aldığında sofra kurulur, eş dost, türkü başlar, oğlan da mecburen cura’sına sarılır, babasına eşlik eder. E böyle olmayacak, sonunda karar verir, ev ödevi olmayan bir bölüme geçmelidir... 14 yaşında giyer taytını, bale bölümüne geçer. Önceleri gizler babasından... Sonra öğrenir baba... Dedim ya, koca yürek, gülümser, evladına şöyle der: “Nerde mutluysan, orda yaşa!”

 

     *

 

     Geceleri pavyonlarda bağlama çalarak cep harçlığını çıkarır, babasıyla köy köy dolaşır, derleme çalışmalarına katılır, Orhan Gencebay’ın arkasında çalar, neticede konservatuvardan mezun olup, “İstanbul Devlet Opera ve Balesi”ne girer.

 

     *

 

     Mazlum Çimen’dir O.

 

     *

 

     Nesimi’nin zulüm görmüş, haksızlığa uğramış manasında “Mazlum” adını koyduğu oğlu...

 

     Adının hakkını verircesine, henüz sekiz yaşındayken babasıyla birlikte gözaltına alınan, babasının işkence görmesine şahit olan Mazlum.

 

     *

 

     20 sene klasik eserlerde, “Yedi Kocalı Hürmüz”den “Hisseli Harikalar Kumpanyası”na sayısız müzikalde dans etti. Edip Akbayram’a, Fatih Kısaparmak’a besteler verdi. Film müzikleri yaptı, “Altın Portakal” ve “Altın Koza”nın yanısıra Almanya’dan, Fransa’dan, İsviçre’den ödüller kazandı. Dizi film müzikleri yaptı, mesela, Orhan Kemal’in ölümsüz eseri “Hanımın Çiftliği” gibi... Kendisinin çalıp söylediği, albümler çıkardı. Oğluyla birlikte “Çimen Müzik”i kurdu.

 

     *

 

     Oğul da, Saki Çimen...

 

     Nesimi’nin torunu.

 

     Piyanist.

 

     *

 

     Dedesinin türküleriyle büyüdü, 13 yaşındayken ilk bestesine imza attı. Kendisine ait 11 besteyle “Rastgele” albümünü çıkardı. Saki piyano çaldı, Cem Yılmaz bateriyle, Kürşat Başar saksafonla, Cahit Berkay yaylı tamburla, Nebil Özgentürk bağlamayla, Erdem Akakçe gitarla, Sırrı Süreyya Önder cümbüşle eşlik etti.

 

     *

 

     Bale ayakkabısına dönersek...

 

     Paris’ten geldi Nesimi, bale ayakkabılarını oğluna verdi, “Orada biriyle tanıştım” dedi, “Gitar çalıyor, çok önemsiyorlar adamı... Kim acaba? Bilmiyorum” dedi, yağmurlu bi havaydı, “Curamı ceketimin içinden çıkardım, adam çok şaşırdı bunu mu çalıyorum diye, ben çaldım, o adam sanki küçüldü küçüldü curanın içine girdi, öyle dinledi.”

 

     *

 

     Senelerce bunu anlattı.

 

     Gel zaman git zaman...

 

     Paris bavulunun içinde bir fotoğraf buldu Mazlum... Babası cura çalıyor, “o adam” adeta büyülenmiş gibi, nefesini tutmuş dinliyor. Vayyy dedi, koştu babasına, fotoğrafı gösterdi...

 

     - “O adam, bu adam mıydı?”

 

     - “Evet” dedi Nesimi...

 

     *

 

     Peter Gabriel’di.

 

     *

 

     “Progressive rock” denince ilk akla gelen, “Genesis”in kurucusu... Grup ve solo albümleri 250 milyon satan, altı “Grammy”si ve “Oscar” adaylığı bulunan, İngiliz kült müzisyen.

 

     *

 

     Ve...

 

     Yaktılar o Nesimi’yi!

 

     Sivas’ta yakılanlardan biri.

 

     *

 

     Ve, değerli gençler...

 

     Ne salt Alevilerdir kıyılan aslında, ne hukuk garabetidir, ne de güvenlik zafiyeti... Hepsi sığmayacağı için, sadece bir örnek verdim, yukarda adı geçenleri sıralayın lütfen alt alta.

 

     *

 

     Anadolu kültürünü muhafaza ederek, müzikle baleyle resimle sinemayla, akılla bilimle eğitimle, Batı’ya yelken açan yolculuktur asıl önlenmek istenen...

 

     Yobazlığı hakim kılmaktır.

 

     “Eşek Alim Olmaz Su Taşımakla Tekkeye,

 

     İnsan Adam Olmaz Gitmek İle Mekke’ye.”


     Elektronik bir iletiden alınmıştır. - İletisi için sayın Ramazan Taşkın’a teşekkürlerimle…




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5797190
Online Ziyaretçi Sayısı:26
Bugünlük Ziyaret :1220

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.