23.10.2011 / Müzikalde veya Operada Rol Almak İstiyorum

Erener, Sertab

     Hayattaki en büyük ödülüm, en büyük başarım Demir...

     Sertab Erener’in hem kırılgan, hem güçlü yapısını en güzel anlatan kelimeler, Sezen Aksu’nun O’nun için yazdığı “İncelikler Yüzünden” adlı şarkıda saklı...

     “Artık beni asla yaralayamaz... Hayat eğer istemezsem... Yıllar beni kolay yakalayamaz... Ben durup beklemezsem... Siz yine de incelikli davranın, benim kadar değilse de... Ben bu yüzden, incelikler yüzünden, belki daha çok üzüldüm” Ölümle burun buruna geldiği savaşı kazandıktan sonra hiç durmadı. Yıllar O’nu yakalayamadı. Meditasyon, felsefe ve bilimle kendi iç dünyasını keşfetti ve farkındalık zekasını geliştirdi. Herkes O’nu muhteşem bir şarkıcı olarak tanıyor ama kimse bu kadar derin bir kadın olduğunu bilmiyor. Bu hafta sizi “Bilge Sertab Erener” ile tanıştırıyorum. Keyifli okumalar...

     - Sesinizin sıradışı olduğunu ne zaman fark ettiniz?
     - Hiç fark etmedim. Ortaokuldaki müzik öğretmenimin “Çok yeteneklisin. Konservatuvara girmelisin” demesi hayatıma yön verdi. Ondan önce dansçı olmak istiyordum. Dansa karşı da bir yeteneğim vardı. Ama işin içine hastalıklar girince beden dersine girmem bile yasaklandı.

     - Kolit hastalığının gençlik yıllarınıza damgasını vurduğunu biliyoruz. Anlatır mısınız?
     - Çok acı çektim. 11 yaşında başladı. Hasta olmanın ne demek olduğunu bile bilmiyordum o zaman. Çocukken hastalıktan da korkmazsın ya... Laylaylom geçmesini bekliyordum. Ama 20 yıl sürdü. Bir defa ağız tadıyla hiçbir şey yiyemedim. Okul çıkışı büfede yengen satılırdı. Sucuklu, kaşar peynirli tost... Yasaktı bana... Mısır yiyemedim. Sütlü mamüller, patates kızartması, içki... Hiçbir şey yok. 30’lu yaşlarımda ölecek miyim diye düşünmeye başladım. Durmadan tuvalete gittiğim için dışarı çıkıp sosyal hayata da karışamıyordum.

     - Nasıl bitti?
     - 1995’te Amerika’da geçirdiğim ameliyatla bütün kalın bağırsağım alındı. Öyle bitti. 1994’te “Lal”i çıkarttığımda çok hastaydım. Sonra Demir’le tanıştım ve her anlamda iyileşme dönemim başladı. (Gülüyor)

     - Hastalığın sizde bıraktığı en büyük hasar ne oldu?
     - Derinlerde ağır psikolojik izler kaldı. Yıllarca onları meditasyonla ve başka tedavilerle temizlemeye çalıştım. Hastalık hastası biri oldum. Başım ağrısa “Beynimde tümör çıktı” diyordum. Neyse ki hepsini atlattım.

     - “Ölümün ucundan döndüm” dediniz. Öyle bir an var mı?
     - Evet. Hastanede geçirdiğim ataklardan birinde bayağı gittim ben. Oksijen maskeleri filan takıldı. Dört beş saat yoktum. O dört beş saatte gittiğim yeri biliyorum. Bir rüya gördüm aslında... Ailem başımda ağlarken, geniş, olağanüstü çiçeklerle dolu bir tarlanın üstünde uçuyordum. Sonra yeniden hastanede buldum kendimi. Hoş değildi tabii... Çiçeklerin üstünde uçmak çok daha güzeldi. (Gülüyor)

     Sezen’in Evini Bar Zannedip Salona Kurulanlar ve İçki İsteyenler Olurdu

     - Sezen Aksu ile tanışma öykünüzü anlatır mısınız?
     - Üniversite yıllarında kendi müzik grubum vardı. Pop-caz yapıyorduk. Sonra stüdyo şarkıcısı oldum, reklam müzikleri söylemeye başladım. Haliyle ismim yayıldı. Sezen “Git” albümünü yaparken, vokal yapmam için bir teklif geldi. Hem para kazanacaktım, hem Sezen’i ve ekibi tanıyacaktım. Kabul ettim.

     - Eee..
     - Ben vokal yapmaya başladım, Levent bas çalmaya... Sonrasını biliyorsun. Sezen yeteneği görünce değerlendirir. İlk benden başladı. Beni aldı ve yukarı kaldırdı. Neredeyse konserlerde Sezen kadar öndeydim. Bir anda milyonlarla tanışmış oldum.

     - Hayalleriniz arasında bu var mıydı?
     - Samimi söylüyorum, Türkiye’de meşhur olayım, albüm çıkartayım diye bir hayalim hiç olmadı. İlk hayalim opera sanatçısı olup yurt dışına çıkmaktı.

     - İlk albümünüz “Sakin ol!” Buraya gelmeden önce klibini seyrettim de çok güldüm. Siz her dönem sıra dışı olan bir ekip miydiniz?
     - Sezen çoklarla bir arada olmak isteyen bir kadın. Ben öyle değilim mesela... Sıkılıyorum, yoruluyorum, Bodrum’a kaçıyorum. Sezen’in Levent’teki evinin kapısı hiç kapanmazdı. Bazı insanlar o evin bar olduğunu zanneder, gündüz vakti salonun ortasına kurulup “Bir viski alabilir miyim?” diye sorardı. O kalabalık aileden çıkan fikirlerden biriydi bu da.

     İdealizm İnsanın Hayatını Köreltebilir

     - Bu piyasada 20 yıldan fazla bir süredir zirvedesiniz. Bunun nedenini neye bağlıyorsunuz?
     - Ben idealizme çok inanmıyorum. İdealizm bir inanç sistemi gibi oluyor ve onun içinde kayboluyorsun. Hayatını köreltebilir bu. Yaşamın sadece o fikrin üzerine kurgulanması çok riskli bir şey. Binlerce olasılık var hayatta... Onlardan beslenmezsen, başarılı olamazsın zaten. Ve evet ben hayatımı sadece müzik üzerine kurmadım, müziği de hayatımdaki birçok şey gibi severek yaptım. Belki de yirmi yıldır zirvede olma nedenim budur.

     - Sizin dinleyiciniz, “Lal” gibi, “Aşk” gibi, “Bir damla gözlerimde” gibi insanların yüreğine dokunan şarkılar yapmanızı seviyor değil mi? Bu tür şarkıların bulunduğu albümlerin daha çok sattığı dikkatimi çekti...
     - Galiba o biraz da benden kaynaklanıyor. Bu şarkılarda daha çok titriyorum. Tabii ki “Rengarenk” de çok güzel, eğlenceli bir şarkı ama öbür tarafta daha derin bir şey var ve ben ondan daha keyif alıyorum. Bu enerji de dinleyiciye geçiyor.

     “Figaro’nun Düğünü”nde Sahne Almak İsterdim

     - Sesinizin teknik tanımını yapar mısınız?
     - Ben koloratür sopranoyum. Alto var, mezzosoprano var, bir de soprano var. Sopranolar kendi içerinde ses rengi ve çıkabildikleri nota nedeniyle farklılaşıyor. Sopranolarun en tiz notalara çıkabilenlerine koloratür soprano diyorlar. Yaşlandıkça ses rengi değişiyor altlara da gidiyor. Dramatik koloratür soprano oldum şimdi.

     - Sesinizi geliştirmek için hala birileriyle çalışıyor musunuz?
     - Konser öncesi çalışmaları kendim yapıyorum. O tekniği geliştirmek bende nefes almak gibi bir şey. Ama bazen bir proje geliyor. Mesela “Gel La Traviata’dan bir şeyler söyle” dediklerinde hocam Gül Sabar’a gidiyorum.

     - Sesinizi korumak için yaptığınız özel şeyler var mı? Çiğ yumurta filan...
     - Yok inanmayın öyle şeylere... Ama sigara içmemek, içki içmemek, iyi uyumak, stresten uzak durmak, doğru yerden konuşmak çok önemli. Mesela regl öncesinde kadınların kulak arkası bezleri şişer, diyaframı doğru kullanamazsın. O günlerde şan dersleri yapmazdık biz. Kas en ufak bir yanlışta hastalanır.

     - Sizi hiç opera sahnelerinde görecek miyiz? “Devlet Opera ve Balesi”nden böyle bir teklif geldi mi?
     - Bir müzikal mutlaka yapmak istiyorum. Öyküyü bulmak, ekibi kurmak meşakkatli ve zor bir iş. Bir de para lazım. Ama aklımın bir köşesinde bu hep var. “Devlet Opera ve Balesi”nden bana bir teklif gelmedi. Zaten benim bir temsile geçebilmem için en az altı ay çalışmam lazım. Yapılmayacak şey değil tabii.

     - İster miydiniz peki?
     - Tabii. Özellikle Mozart’ın “Figaronun Düğünü”nde ya da “Gece Kraliçesinin Dansı”nda rol almak isterdim.

     - Çok şaşırdım aslında böyle bir teklif gelmemesine... Sizin başrol oynayacağınız bir gösteri senelerce kapalı gişe oynayabilir.
     - Evet ama ben okulda okurken bile bir rahatsızlık vardı. Müzik grubum olduğu için ufak tefek röportajlarım çıkıyordu. Hemen sorarlardı: “Klasikçi mi olacaksın, popçu mu olacaksın?” Ah işte o idealizm! Demin bahsettiğim şey... Onların aklına bile gelmiyordur bana böyle bir teklif getirmek.

     Yüzümde Cerrahi Bir Müdahale Yok

     - “Bütün korkularımı, silahlarımı masaya yatırıp kendime bakabiliyorum. Sevmediğim yanlarımı da sevebiliyorum. Bu içeriden iyileşme fiziğime yansıyor. İyi uyuyorum, spor yapıyorum, iyi besleniyorum, aşk yaşıyorum. Cildin gerçekten düzeliyor. Son dönemde herkes yüzüme ne yaptırdığımı soruyor ama cerrahi bir şey yok. ‘Bilim manyağıyım’ dedim ya, yeni çıkan teknolojilerden faydalanıyorum sadece... Cildin kolajenini durmadan sıkılaştıran polaris denen uygulamayı her ay yapıyorum.”

     Mutluluğa Giden Yol Farkındalık Zekasından Geçiyor

     - Eskiden sadece iq vardı. Sonra yanına eq (duygusal zeka) eklendi. Bence bir de farkındalık zekası var. Doğu felsefesiyle yola çıkan, kendini bulmaya çalışan insanların anlayabileceği bir dil bu. “Kendinin bilgisi” diyorum ben buna... Eğer onun kullanım kılavuzu elindeyse, hayat başka oluyor. Bu da insanda ya var ya yok. Amy Winehouse’a “zeki değil” demem çok eleştirildi. Demek istediğim bu zekaydı. Mutluluğa giden yolculukta, kendini bilmek bir ihtiyaç. Ama o ihtiyacı hissedebilmek için bu zekaya sahip olmak lazım. “Yıkıcı duygularla başa çıkmanın yolları” diye kalın bir kitap okudum. Bilim adamları ile meditasyon guruları her yıl bir araya geliyor ve “Batı’da ne unuttuk, Doğu’da ne unuttuk” onu tartışıyor.

     Sertab Erener’in Bilinmeyenleri

     “Bir bilim adamı kadar meraklı biriyim”

     - Ailesi Sertab’ın müziğe karşı bir yeteneği olduğunu hiç anlamamış. Diyor ki “Abimi bile bir dönem konservatuvara yolladılar. Beni yollamak akıllarına gelmedi.”

     - Çocukluğundan beri kortizon kullandığı için kemik oluşumu tamamlanmamış. “Yıllar sonra o kemikler bana hizmet etmeyecek. O kemikleri saran kaslar hizmet edecek. Bunun için her gün spor salonuna gidip ağırlık kaldırıyorum. Madonna olmak gibi bir niyetim yok ama bir gün sahnede düşüp kalçamı kırmak istemiyorum” diyor.

     - Dostlarıyla oturup var oluş hakkında konuşmayı, her şeyi sormayı, cevabı bulma sürecinde yaptığı yolculuğu seviyor.

     - Bir bilim adamı kadar meraklı olduğunu söylüyor: “Laboratuvarlarda genetik araştırmalar yapmak çok isterdim.”

     - Çok iyi bir gözlemci. Doğada oturup sıkılmadan bir hayvanın bir gününü izleyerek, not alabileceğini söylüyor. “Bir gün müziği bırakıp bunu yapabilirim” diyor.

     - Roman okuyamıyor, bilim ve araştırma kitaplarını tercih ediyor.

     - Ödüllerinin hiçbir değeri yok. “Eurovision Ödülü”nün dahi nerede olduğunu bilmiyor. Hayattaki en büyük ödülünün 15 yıldır aşk yaşadığı Demir Demirkan olduğunu söylüyor.

     “Hala Grammy Alma Şansım Var”

     - “Painted On Water” Demir’le kurduğunuz grubun adı. Avrupa’da tanınıyorsunuz. Amerika’da da isminizi duyurmak için kurdunuz bu grubu değil mi?
     - (Salonun ortasında duran dev haritaya bakıyor) “Painted on Water”ın bu yıl dördüncü yılı. Türküleri alıp, harmanlayıp dünyaya sunalım gibi bir fikirden yola çıktık. Tabii ki popüler bir pazara yapılmış bir iş değildi. Bir caz albümüydü. Avrupa’da veya Amerika’da “Painted on Water” broşürüyle konser duyurusu yapıldığında bütün Türkler salonu dolduruyor. Önemli olan Türk kadar yabancı dinleyiciyi de salona çekmek. Bu zaman alacak bir iş.

     - Amerika kapısını açmanızın ardında “Grammy” dileği var mıydı?
     - İyi bir iş yaparsan ve orada sürekliliğini sağlayabilirsen, olmayacak bir şey değil. “Oscar” için de aynı şeyi düşünüyorum. Orada yaşadıkça, oranın insanı oluyorsun. Çevre edinmek çok güçlü bir şey. Demir’le New York’ta kaldığımız süre bir yıl bile değil ama o arada dünyanın en büyük müzikallerini sahneye koyan şirketin Ceo’sundan, “Opera’nın Hayaleti”nde başrol teklifi aldım. Buradan uzaktan kumanda ile olmuyor bu işler.

     - Aslında 20’lerinde pılıyı pırtıyı toplayıp Amerika’ya gitseniz çoktan almıştınız...
     - O kesin.

     - Pişman mısınız?
     - Değilim. Pişman olsam ne olacak... Boşuna acı çekerim. İkincisi isteklerim farklılaştı. O zaman genç olduğum için “MTV” yıldızı olmak isterdim belki... Şimdi daha derin bir müzik yaparak kendimi dünyada tanıtmak istiyorum. Hala “Grammy” şansım var.

     - “Eurovision”a geleceğim şimdi... Biz millet olarak en büyük kompleksimizi aştık, siz tarihe geçtiniz. Bunun yarattığı his ne?
     - Yarışmadan önce kendi kendime dedim ki “Bunu bir single olarak gör ve bunu dansından sahne şovuna büyüt. Benim masalım ‘Fame’ dizisiydi... Onu yarat. Kendi masalını yarat.” Böyle olunca “Yarışmaymış, Türkiye 20 yıldır kazanamıyormuş” gibi korkuların hiçbirini cebime koymadım. O korkusuzluk beni başarıya götürdü. Bir tık o endişe kapısını aralasam, olmazdı. Bir de büyük bir ekip işiydi bu tabii... Demir kafamdaki şarkıyı yarım saatte yazdı, abim şov için çalıştı, hiç dans etmemiş vokallerim dans etti, ilk kez “TRT” bir müzik şirketiyle yan yana geldi ve yarışmadan önce şarkının Avrupa’da nasıl pazarlanacağını planladı. Çok profesyonel yaklaştım işe...

     Gazete Vatan - 23.10.2011, Pazar




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5785870
Online Ziyaretçi Sayısı:15
Bugünlük Ziyaret :1017

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.