12.03.2015 / 'Ben Sorumluluğumu Yerine Getirdim'

Levendoğlu, Ahmet    

     “Ülkemizde tiyatro salonu olanakları genel bir sorun olarak bilinmektedir ama bu gerçeği yaşamadan korkunçluğu anlaşılamaz. Tiyatro yapmaya uygundur diye kullanıma sunulan salonların -çeşitli yerlerdeki ‘Devlet Tiyatroları’ sahneleri de dahil- teknik donanımında önemli bir eksiği olmayan bir sahne bulunamaz.”

     Geçtiğimiz ay, Türk tiyatrosuna 50 yıl her alanda hizmet etmiş Ahmet Levendoğlu’nun 50. sanat yılı ve kurucusu olduğu “Tiyatro Stüdyosu”nun 25. yılının kutlaması için tiyatro dünyasından birçok ad bir araya geldi. Ziya Kürküt’ün barkovizyon eşliğinde sunduğu meslek yaşamıyla kendisine ve “Tiyatro Stüdyosu”na dair bilgilerimiz tazelendi.

     1990’da “Aldatma” oyunuyla başlatılmış olup 25 yıla sığdırılmış 17 oyun, 53 ödül... Ve Ahmet Levendoğlu; 35 yıl oyunculuk, 38 yıl süren eğitmenlik, 1974’ten bu yana 41 yıllık yönetmenlik ve çevirdiği 17 oyun... Geçen bu 50 yılı nasıl özetleyebiliriz ki? Konuşarak, denedik:

     - İlk deneyiminiz, ilk sahne oyunculuğunuzla başlarsak?..
     - Benim oyunculuk öyküm “Robert Kolej”in tiyatrosuyla başladı. 4 yıl boyunca okulun sahnelerinde oyunlar oynadım. Azımsanmayacak bir deneyimdi o. Amatör düzeyde de olsa, kendi çapında üst düzeyde işler yapılmıştır hep “Robert Kolej Tiyatrosu”nda. Profesyonel tiyatroda ilk deneyim ise “Gen-Ar Tiyatrosu”nda babamın (Tarık Levendoğlu) yönettiği, önde gelen rolü Hadi Çaman’la dönüşümlü oynadığımız “Cephede Piknik” oyunudur, 1964’te, “Kolej”in son sınıfındayken. Ertesi yıl, “Ankara Meydan Sahnesi”nde “Fantastik” müzikalinde yapıtın “jön”ünü oynadım. Ardından eğitim için İngiltere’ye “Royal Academy of Dramatic Art” (RADA)ya gittim. Her yönüyle unutulmaz bir eğitim olduğunu söylemeliyim. Sonrasında İngiltere’nin önde gelen kent tiyatrolarından “Exeter”ın “Northcott Theatre” adlı tiyatrosunda bir “mevsim” oyunculuk yaptım.

     - Yaşamınızın en belirleyici uğraşlarından biri; eğitmenlik...

     - İngiltere’den dönünce mecburi hizmet borcumu ödemek için “Ankara Devlet Konservatuvarı”nda öğretmen olarak başlayıp 2009’da “Koç Üniversitesi”nde sonlanan 38 yıllık bir süreç. Bu 38 yılın yalnız 1.5 yılında eğitmenliğin dışında kaldım.

     Öğrenciyle Her Buluşma İnsanı Yüceltir

     - “Koç Üniversitesi”yle birlikte 10 farklı kurumda çalıştınız sanırım?
     - Evet, Koç Üniversitesi”nde 9 yılım geçti. Her yıl bir oyun çalışıldı ve okulun üniversitelerarası tiyatro şenliğinde sahnelendi bu oyunlar, şenliğin başlamasıyle birlikte. Tiyatro bölümleri olan üniversitelerde bu kadar zaman ayrılarak çalışılan bir oyun örneği olduğunu sanmıyorum. Kaldı ki, “Koç”ta ise tiyatro bölümü yoktu. Eğitim, sonsuz bir şey. Bana hala kimileri sitem ediyor. “2009’da niye bitirdiniz? Sizden daha yararlanacak şu kadar insan var”. Bu tür sözler insanın içini okşar kuşkusuz. Ama insan kendiyle hesaplaşmasında “38 yıl ben bu işe karşı sorumluluğumu yerine getirmişim” diyebiliyorsa; bu yeterli olmalıdır. Yoksa öğrenciyle her buluşma tabii ki insanı yücelten bir şeydir. Genç varlıkların geleceklerine doğru katkılarda bulduğunu görmek yüceltir insanı.

     - Bu ayrıştırılabilir mi bilmiyorum ama en çok keyif aldığınız alan nedir tiyatro uğraşlarınız arasında?
     - Bu güzel, doğru bir soru. Çeviriler, 17 oyun çevirisi var. Bu yıl sahnelediğimiz, “Her Yıl Kuşlar Geri Gelir”le birlikte 14’ü Türkiye sahnelerinde sahnelenmiş oldu. Yazdığım yazılar var, çeşitli dönemlerde, çeşitli dergilerde. Tiyatro kitapları yayımlanışı bağlamında benim çok önem verdiğim emeklerim var. “Yapı Kredi”nin önayak olduğu, editörlüğünü üstlendiğim “Yaşayan Drama Tiyatro Yapıtları Dizisi” vardır ki, önemli kaynaklardır onlar... Ne yazık ki bir dönem sonra “Yapı Kredi Yayınları” tarafından sonlandırıldı. Tiyatroda yöneticilik var, yaptığım: “Devlet Tiyatroları”nda, “İstanbul Devlet Konservatuvarı”nda, “Tiyatro Stüdyosu”nda... Çeşitli tiyatro kurullarında üyelikler, üstlenilen görevler var... Soruna döneyim: Uğraşlarımdan oyunculuk tabii ki sonsuz bir denize açılma duygusu gibi bir şeydir, ama zaman içinde ben şunu duyumsadım ki, ilk oyunlardan sonra tabii ki disiplinim, ilgim ve sevgim azalmıyor, yorulmak da değil, fakat aynı şeyi, aynı nitelikte her akşam yaratabilme gerekliliğinin beni fazla yorduğunu duyumsamaya başladım. E, ben bir de yarım asırlık akşamcıyım... Onun içindir ki 15 yıl önce, sahnedeki oyunculuğu kendi kararımla bitirdim. Yoksa elbette ki çok heyecan verici bir şeydir oyunculuk ama beni derinden, benliğimden yoran bir şeye dönüştüğü an farklı bir gözle bakmak gerekirdi, öyle yaptım.

     Boyut Kazandıran Oyunlar

     - Yönetmenlik?
     - Yönetmenlik... Her yeni girişimde kendi uğraşınızın daha da boyutlandığını görebiliyorsunuz. Yani bugüne dek ben şunları şöyle almışım, şu açıdan bakmışım, şöyle bir değerlendirme yapmışım ama bu boyutu kullanmamışım, aslında şu yaptığım oyunla bir boyut daha kazandım, diyebiliyorsun kendine. İşte sanırım yönetmen için, yaratıcılığını en besleyen yanı da bu oluyor. Evet hep düzgün işler yapma, nitelikli işler yapma derdinde oldum ama bu çalışmada şöyle artı bir boyutu da yakaladım, diyerek haznene, dağarına bir şey daha atabiliyorsun. Tiyatroda yönetmenliğin fazladan bir armağanı da var: Yaşam alanında yer alan her şeye kartal gibi en tepeden bakabiliyorsun. Bu da, daha sağlıklı, daha hakça bir dünyaya bakışa yardımcı oluyor.

     - Peki sizce yönetmenliğin en zor yanı nedir?
     - Türkiye gerçeği bağlamında, oyuncularını bir arada tutabilmek. Oyuncuları yaşam çarklarını döndürebilmek için başka alanlarda yapmak zorunda oldukları işlerden tabii ki geri tutmak olanağı yok. Neyse ki işin bu sevimsiz yanını uzun yıllardır olabildiğince benim üstümden alan, oyunlarda olduğu denli tiyatronun yönetilmesinde de iki ayaktan birini oluşturan Serda Kondeler gibi görkemli bir desteğim var... Türkiye gerçeği bağlamına dönersek, bir başka büyük engele de değinmek gerek. Ülkemizde tiyatro salonu olanakları genel bir sorun olarak bilinmektedir ama bu gerçeği yaşamadan korkunçluğu anlaşılamaz. Tiyatro yapmaya uygundur diye kullanıma sunulan salonların -çeşitli yerlerdeki Devlet Tiyatroları sahneleri de dahil- teknik donanımında önemli bir eksiği olmayan bir sahne bulunamaz. Bu abartı değil. Ben oyunlarla Türkiye’nin sahnelerinin azımsanmayacak bir bölümünü görmüşümdür. Bugüne dek, teknik donanımı ve sahnesinin işleyişi elverişli olan tek bir sahneyle karşılaşmadım.

     - 25. yılını tamamlamış “Tiyatro Stüdyosu”na değinecek olursak?
     - “Tiyatro Stüdyosu”nda, 25 yılda 17 oyun sunuldu. Türkiye’deki kimi başka topluluklara bakılırsa fazla bir sayı değildir. Başarı ölçütünü ise ben, övgüler ve ödüller toplamı hesabı olarak öne çıkarmaktan yana olmadım. O gözle bakılırsa oyunlar için yazıp çizilen olumlu şeyler, bir kitap oluşturacak niteliktedir. Nitekim 20. yıl kitabında uygun olur diye bakarak dökümünü yapmıştık. 17 oyunda toplam 53 ödül olduğu düşünülürse, önemsenmeyecek bir tutar değildir. Şurası ilginçtir, buna karşı bugün 25. yılında olan “Tiyatro Stüdyosu”nun, belki son iki üç yıldır çok lafı edilmediği için, yaygın biçimde tanınan bir yapı olduğu söylenemez. Benim için çok önemli bir yanı da şu: 25 yıllık süreçte “Tiyatro Stüdyosu”nda sahneye çıkan oyuncuların üçte ikisi gibi bir bölümü eski öğrencilerimden oluşmuştur.

     Aydınlık Gazetesi - 12.03.2015, Perşembe (Nalan Özübak)




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5771011
Online Ziyaretçi Sayısı:40
Bugünlük Ziyaret :1049

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.