03.01.2016 / Savaşın Olmadığı Bir Dünya

Savaşın Olmadığı Bir Dünya


    
‘Ne mutlu ki hayallerimizi gerçekleştirebilidiğimiz birkaç metrekaremiz var şu hayatta. Biz çok şanslı insanlarız.”

 

     “Tiyatro Tatavla Sahnesi”nin yeni dönemde sahneye koyduğu dördüncü yapımı “Lysistrata Düşleri”nin yönetmeni Ömer Akgüllü ile sahneye taşıdığı yeni oyununun fikir ve hazırlık sürecini, sahne arkasını ve yeni projeleri hakkında keyifli bir söyleşi gerçekleştirdik.

 

     - Tiyatro yolculuğunuza nasıl başladınız?
     - Tiyatroyla ilgilenmeye lise yıllarında başladım ama daha bilinçli ilişkim “İstanbul Teknik Üniversitesi”nde okurken bünyesine katıldığım “İTÜ Oyuncuları” sayesinde gelişti. Mezun olduktan sonra kopamadım tiyatrodan. Işıklar içinde uyusun Beklan Algan bir gün bu işi öğreneceksen yurtdışına çıkmalısın dedi. Uzun bir araştırma ve birkaç denemeden sonra Rusya’da “St. Petersburg Devlet Konservatuvarı”na girdim ve “Tiyatro ve Sinema Oyunculuğu” ve “Tiyatro Yönetmenliği” bölümlerini çift anadal okuyarak bitirdim. Mezun olduktan sonra Türkiye’de oyunculuk, eğitmenlik ve yönetmenlik yapmaya başladım.

 

     - “Tiyatro Tatavla”nın yeni projesinde sizi yönetmen koltuğunda görüyoruz. Neden bu oyunu sahnelemeyi tercih ettiniz?
     - “Lysistrata” gereğinden az sahnelenen bir oyun bence. Ya da gerektiği gibi sahnelenen diyebiliriz. Malzemenin konusu olan savaş ve kadının daha aşağı bir varlık olarak kabul görmesi belki de şimdi yaşadığımız sistemin en büyük sorunları. İnsanlık anaerkil bir döneme girdiğinde belki de bitecek bu savaşlar, çok mu karamsar bir tahmin oldu?

 

     Korkutucu Olduğu Kadar Harikaydı da

 

     - Klasik metnin tematik detayı dışında tamamiyle yeni bir kurgu ortaya koymuşsunuz. Metindeki bu işlenmişlik tamamiyle yeni bir metin ortaya çıkmasına sebep olmuş. Tasarım ve üretim sürecinden bahsedecek olursak neler söylemek istersiniz?
     - Oyunun adı “Lysistrata Düşleri”. Yani Aristophanes’in yazdığı oyunu oynamıyoruz. Sevişmeyerek erkeklerini barışa zorlayan kadınların hikayesini koymak istemedik sadece. Bu eğlenceli bir üstyapı oluştursa da daha derinde ekipteki oyuncuların kendi hayatlarında bugün neler hissettikleriyle ilgilendik. Yani “Lysistrata” motif alınarak yeni bir oyun yazdık. Ekip farklı tiyatro geçmişlerine sahip çoğunlukla çok genç oyunculardan ya da oyunculuk öğrencilerinden oluşuyor. Haziran başında başladığımız oyunculuk eğitimi ve beden çalışmalarıyla geçen dört aylık bir süreç geçirdik. Bu süreç aynı zamanda oyunda bahsi geçen konuların bizim hayatlarımızda nelerin izdüşümleri olduğuna dair bir araştırma süreciydi. Çalışmalara başlarken ben dahil hiçkimse nasıl bir şey çıkacağını bilmiyorduk. Bu çok korkutucu olduğu kadar harikaydı da.

 

     - Oyunda çok fazla müzik kullanımı söz konusu. Hatta müzikli bir oyunda kullanılandan daha fazla. Bu müzik zenginliği kişisel bir karar mı?
     - Oyunda yer alan sahneler bahsi geçen dört aylık araştırma safhasında yaratıldı. Her oyuncunun önerdiği, kendi bulduğu müzikler var. Benim ayrıca olmasını istediğim parçalar var. Bunları harmanladım diyebilirim. Ancak oyunun en beğenilen yanlarından biri olduğunu da söylemeden geçemeyeceğim. Müzikleri ayrıca talep eden seyircilerimiz de var.

 

     - Diyalogların normal bir oyuna göre daha az; müzik, dans ve fiziksel tiyatro unsurlarının bolca kullanıldığı oyunu nasıl değerlendiriyorsunuz?
     - Hayatın kendisi hareketten ibarettir. Düşünce hareket eden sinir uçlarının inanılmaz hızlarda birbirleriyle iletişmesinden meydana gelir. Kalbimiz farklı ritmlerde vurur günümüzün değişik saatlerinde. Hareket ve ritm hayattır. Onlar olmadan da canlı birşey yaratılması mümkün değildir. Söz benim için tiyatronun vazgeçilmez ögelerinden biri değildir bu yüzden.

 

     - Oyunun, kadın vurgusu yüksek anlatımı dikkat çekiyor. Erkek bir yönetmen olarak feminist bir anlatım dili yakalamak kolay bir iş olmasa gerek. Bu başarı için düşüncelerinizi alabilir miyim?
     - O kadar kolaydı ki. Bu benim başarım değil. Bu araştırma ve prova sürecinde benim erkek egemen halime katlanıp yine de üretmeye devam eden kadın oyuncularımızın başarısıdır. Ben de bu tarafımla yüzleştim üretim boyunca ve sanırım hala da devam ediyorum. Benim burada katkım, içlerinde varolan potansiyeli zaman zaman benimle çarpışarak zaman zaman da birbirimizi anlayarak harekete dönüştürmek için bir yol açabilmişimdir belki.

 

     - Oyuncu kadrosunda ve teknik kadroda kimler yer alıyor?
     - Oyunumuzun metin yazarı Müge Ersan. Oyunca kadrosunda ise Aysan Sümercan gibi kalibresi yüksek bir insanın ışığında Atahan İsmail Keskin, Aynur Topluoğlu, Başak Kalkan, Eka Gelashvili, Emir Birtan İgit, Hafize Balkan, Hande Eleman, Rüya Demirbulut, Sadettin Okumuş, Ekremcem Aslandağ, Tuba Zehra Sağlam, Ulaş Akşit ve Yasemin Yeşilgöz’den oluşan birbirinden değerli, genç, dinamik ve kalabalık bir kadro bulunmakta...

 

     - Ömer Akgüllü’yü yakın bir zamanda takip edebileceğimiz yeni projeler içinde görebilecek miyiz?
     - Bu sıralar yoğun bir şekilde Molier’in “Mizantroph” oyununun provalarındayız. Yiğit Sertdemir’in yönetmen olduğu projede oyunculuk yapıyorum. Şubat’ın başında bu oyunun prömiyerinden sonra sahneye koymak istediğim bir oyun tabi ki var. Anlatılacak daha çok hikaye var ve Stanislavski’nin dediği gibi ne mutlu ki hayallerimizi gerçekleştirebildiğimiz birkaç metrekaremiz var şu hayatta. Biz çok şanslı insanlarız.

 

     Aydınlık Gazetesi - 03.01.2016, Pazar (Turgay Oğuz)




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5806701
Online Ziyaretçi Sayısı:8
Bugünlük Ziyaret :390

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.