01.12.1992 / Koptagel, Yüksel - Georg Solti 80 Yaşında


     Savaş öncesi “Kapellmeister”lerinin son “eldeci” orkestra şefi Sir Georg Solti 21 Ekim’de 80 yaşında öldü. “Chicago Senfoni Orkestrası”nın eski müzik direktörü durmuyor, çalışmalarını sürdürüyor. Aşağıda okuyacağınız söyleşi “Fransız Müzik Dergisi” için Georges Gad tarafından yapılmıştır.


 

     - Sanat yaşamınızın bir özetini nasıl yaparsınız?

     - 1961’de Londra’da “Kraliyet Operası” müzik direktörlüğünü Bruno Walter’in israrıyla kabul ettim. “Bavyera”, “Frankfurt” operaları sanat sorumluluğundan sonra “Budapeşte”, “Salzburg”, “Hamburg” “Edinburg”, “San Francisco” ve “Glyndebourne” operalarının şefi oldum. Benim arzum büyük bir senfonik topluluğu yönetmekti. Kendi kuşağı ile deneyimsiz genç şeflerin arasında bir boşluk meydana geleceğinden endişelenen Bruno Walter benden opera şefliğini bırakmamamı istedi. Ben bir geleneğin bekçisiydim. O zamandan beri romantik senfoni repertuvarının belli başlı eserlerini XX. yüzyıl sonu yorum düzeyi çerçevesinde değerlendirmeye çalışıyorum. Bu da benden sonrakilere bir mesaj olur ümid ederim.


 

     - Yalnız romantik repertuvar mı?

     - Brahms’ın bir senfonisinin yorumunu değerlendirmek için Pierre Boulez’in bir kompozisyonundan daha çok belli kıstaslar vardır. Ben bu ikisiyle de sık sık temas ettim, yeni müziği reddetmiyorum ama benim alanım değil.

 

     - Sizin etkinliğiniz nerede?

     - Benim havam 18. yüzyıl, 19. yüzyıl ve 20. yüzyıl başları. Stravinski, Schönberg ve Bartok gençliğimin avangardlarıydı. Bartok konservatuvarda benim hocam oldu. Piyano hocamız hasta olduğunda 5-6 hafta O’nun piyano öğrencisi oldum. İnsan sürekli öne gidemez. Boulez bugünkü genç şeflerin işi.


 

     - Ama sizin gibi büyük bir kişilik yeniyi savunabilirdi!

     - Aksini söylemiyorum. İstediğimi yönetmek, istediğimin plağını yapmak için gereken forsum var, ağırlığımı koyabilirim. Çok şükür buna gerek kalmıyor. Ortada Boulez’in yorumcusu çok. Ama ben Britten’i savundum. Michael Tippett’in 4. senfonisinin ilk seslendirilişini ve plağını yaptım. Kendi çağdaşlarının savunması bugünün gençlerine düşer.


 

     - Günümüz orkestralarının niteliği hakkında ne düşünüyorsunuz?

     - Macaristan dışında Doğu ülkeleri orkestraları hakkında pek tecrübem yok. Ama Batı’da orkestra düzeyi üstün. Bu eğitime dayanıyor ama ödüllerin de büyük rolü var. Bugün bir orkestra üyesi olmak rahat bir meslek. Yirmibeş yıl önce zor bir işti. Geçinebilmek için başka bir iş daha yapmak gerekirdi. Bazı müzisyenler hala başka bir iş yapıyorlarsa onlarınki aç gözlülüklerinden. Madalyonun diğer bir yüzü ise solistlerde büyük kişiliklerin azalması. Piyanoyu ele alın, yüzlerce genç teknik olarak Liszt’i çalabiliyor. Oysa bestecinin yaşamında bu eserlerin çoğu çalınamaz sanılırdı. Şeflerle de aynı sorun. Pek çoğu teknik yönüyle mükemmel. Ama bugünün eğitim sistemi ‘olağanüstü’nün zararına işliyor. Orkestra şefliği düzeyi elli yıl önce bugünkünden daha yüksekti. Benim gençliğimde orkestra şefliği öğretilmezdi, ama Berlin gibi bir kentte Leo Blech, Otto Klemperer, Erich Kleiber, Wilhelm Furtwängler ve Bruno Walter vardı! İtalya’da Toscanini, V. De Sabata, Gui ve Serafin vardı! Bugün büyük şefler parmakla sayılacak kadar az.


 

     - Doğu bloku ülkelerinden gelen müzisyenlerin Avrupa ve Amerika orkestralarına bir iyileşme getireceğine inanıyor musunuz?

     - Evet, onların bakır ve tahtalarını kullanmak mümkündür. Yaylılara gerek yok, onlar zaten çok iyi. Ama Avrupa’da bu işsizlik hüküm sürerken böyle bir ithal göze alınır mı?


 

     - Eski çalgılar, müzik aletleri modası için ne diyorsunuz?

     - Bach, Haydn, Haendel veya Mozart gibi dehaların, bugün elimizdeki mükemmel sazlar yanında, daima yanlış ses veren “Faux” çalan nefesli eski çalgıları yeğleyeceklerine hiç inanmam!


 

     - Sanat yaşamınızda Richard Strauss’u çok yönettiniz, hatta O’nunla tanıştınız.

     - Ölümünden üç ay evvel. 85 yaşındaydı, “Bavyera Operası” bana “Rosenkavalier”i yönetmemi önermişti. 1949 Haziran. Genel prova sırasında beni görmeye geldi ve şöyle dedi: “Bırakın sizin yerinize yardımcınız yönetsin ve siz gidin parterin ortasına, orkestrayı ve şarkıcıları oradan dinleyin. Orkestra çukurundan duyulan ses ile dinleyicinin duyduğu ses aynı değildir.” O günden beri bu tavsiyeyi tutarım ve hiç de pişman olmadım. Beni Garmisch’deki villasına davet etti. Birkaç gün sonra koca partisyonları kucakladığım gibi gittim. Operalarındaki tempoları sorduğumda sadece, “Ben kelimeleri müziğe adapte ettim. Kelimeleri dinleyin, onları telaffuz edin. Doğru yaparsanız gerçek tempoları bulursunuz!” dedi. Ve tek bir soru sordu: “Tristan ve Isolde’nin son ölçülerinde neden ‘Cor Anglais’ (korangle) yoktur, bilir misiniz? Korangle aşkın süzgeci zehiri temsil eder, oysa operanın sonunda ancak tinsel-ruhani bir aşk kalmıştır!” Sonradan öğrendim, meğer O her karşılaştığı genç müzisyene aynı şeyi sorarmış. Ben de “Tristan” benim ilk yönettiğim operalardan biri olduğunu bildiği için sordu sanmıştım! O günkü öğle yemeğinden sonra, benim Eylül’de tekrar gelip O’nu ziyaret etmemi istedi. Söz verdim, ayrıldım. Eylül’de ben tekrar dönmüştüm ama… O’nun cenaze merasiminde, “Eroica”nın ağır bölümü ile “Rosenkavalier”in final trio’sunu yönetmeye…


 

     - Siz de Karajan gibi, yarınların “Lazer Plak”ta olduğunu düşünüyor musunuz?

     - Opera için TV’nin önemi büyük. Ama bu on yıldan evvel olmaz. Senfoni alanında eğitimde değeri olabilir. Chicago’da Beethoven’in “5. Senfonisi”nin filmini yaptık. Önce ben piyanoda eserin zorluğunu belirttim. Klarinet çalarken yakın çekim yapmakla iş bitmiyor. Yetersiz.


 

     - Sanat yönetmeni olduğunuz “Salzburg İlkbahar Festivali”nde tehlike çanları çalmaya başladı.

     - Evet, gelecek yıla kadar önemli sponsorlar bulamazsak, bilmem nasıl devam edebileceğiz. Ama 1993 için ön görülen “Falstaff” sorun değil.


 

     - Uzun süre Schönberg’in “Moise ve Aaron” plağınız sizin gözdenizdi.

     - Birçok müzisyen gibi ben de üzerinde son çalıştığım veya tamamladığımı en çok beğenirim. Şimdi Strauss’un “Gölgesiz Kadın” olmalıydı bu. Ama üç yıl önce Chicago’da canlı yayından kaydedilen Bach’ın “si minör Messe”i benim en beğendiğim plağım. Eğer plaklarımı dinlemiş olsam birçoklarından nefret ederdim. Bana ilk plak kayıtlarımdan birini, “Sihirli Flüt” dinlettiklerinde yeniden yapmaya karar verdim.


 

     - Siz galiba konserden canlı yapılan plak kaydını tercih ediyorsunuz.

     - Stüdyoları artık sevmiyorum. Canlı kayıtta daha heyecanlı bir şey var. Ama yine de bu her zaman mümkün olmuyor. Yakında “Cosi fan Tutte”yi de yeniden yapacağım, keşke “Tristan”ı ve “Meistersinger”i de tekrar yapabilsem…


 

     - Şimdi artık Mozart operaları için iyi bir rol dağıtımı yapmak imkanı var. Wagner’de de durum aynı mı?

     - Elli yıl önce bir “Siegfried” bolluğu daha yoktu. Elde ancak iki veya üç tane vardı. Rol dağıtımı yapabilecek operalar sahnelenebiliyordu. Ama ben bir ses krizine, kıtlığına inanmıyorum. Bugün genç bir Romen dinledim, bir Tebaldi’nin sesine sahipti. Başka bir Romanyalıyla çalışıyorum ve sanıyorum ki O mükemmel bir Traviata. O’nunla hem sahnede hem plakta “La Traviata”yı yapacağız. Çok istidatlı, çok şey vaad eden Rus sesler de var.


 

     - 80. yaş gününün büyük beklentileri neler?

     - Karımla, arkadaşlarımla ve en başarılı eserim iki kızımla buralardan kaçıp kendimi bir adada bulmak benim hayalim, benim rüyam… Bütün dünya 21 Ekim’de bana 80 yaşımı hatırlatmak istiyor sanki… “Covent Garden”, Domingo ile “Otello”nun üç temsilini yönetmemi istiyor benden israrla… Red etmeye çalıştım ama kıyamadım, yumuşak davrandım, kabul ettim. Fakat biliyorum, bütün bu süre içinde hep kaçmayı arzulayacağım, düşleyeceğim.


 

     - Repertuvarda bir zaafınız var mı?

     - Ben bir Macar olduğum için, Macarların da Fransızlara çok yakınlığı olduğundan benim zaafım Fransız müziğinedir. “Pelleas ve Melisande”ı hiç yönetmedim. Bu da benim gelecek yıllardaki önceliklerimden biri olacaktır.


 

     - 80 yaşında istikbal nedir?

     - Kusurunu örtbas etmek…


 

     _______________________________________



     “Orkestra Aylık Müzik Dergisi”nin 01.12.1992 tarihli Yıl: 31, Sayı: 232 nüshasının 34-38. sayfalarından alınmıştır. (Georges Gad’dan çeviren: Yüksel Koptagel)




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5767747
Online Ziyaretçi Sayısı:17
Bugünlük Ziyaret :375

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.