Piyano Sahnesinde Hile Yok

Tarık Akan

Tarık Akan "Deli Deli Olma"daki Piyano Sahnesini Anlattı.

     "Sağ ve sol el ve bir de ayak giriyor devreye. Bu kadar zor bir alet olamaz. Piyano çalan birinin ellerini kullanmadık. Hile yapmadık, ders aldım."

     Aileler Çocuklarını Bu Filme Götürsün

     – Elinize sağlık çok güzel bir film olmuş...

     – Teşekkürler... Herkesten çok güzel tepkiler alıyoruz. Galada da bunu hissetim, herkes filme kaptırmıştı kendini. Güzel bir iş yaptığımıza inanıyorum. Galiba bunun da karşılığını göreceğiz. Anneler ve babalar yedi yaşındaki çocuğunu elinden tutup bu filme götürmeli. Çünkü hem kendileri hem de yedi yaşındaki çocukları bu filmi aynı duygu ve zevkle izleyecekler. Hem yetişkinlere hem de çocuklara mesaj veren bir film çektik. Ve bu mesajlar da direkt, didaktik bir şekilde verilmiyor. Hüzün ve komediyi çok iyi birleştirmiş bizim yönetmen. Bu filmin özellikle çocuklara ilham kaynağı olacağını düşünüyorum. Bir çocuğun kendi yeteneğinin üzerine inatla gidip istediği yere ulaşmasının serüvenini anlatıyoruz çünkü.

     – İlk başta filmin yapımcılarından da biri olduğunuzu düşündüm. Çünkü bu film için bayağı çalışmışsınız. Bir ay önce Kars'a yerleşip, mekan seçmişsiniz.

     – Yok yapımcılar arasında yer almıyorum, sadece oyuncuyum. Ancak sizin de değindiğiniz gibi çok çalıştım bu film için. Mekanları yönetmenimiz Murat Saraçoğlu ile beraber seçtik. Ekipten önce Kars'a yerleştik, oranın diline alışmaya çalıştım, piyano dersi aldım vs... Çünkü bu filme gönül verdim.

     – Neden peki?

     – Ben bir hikayeyi çok fazla seversem filmin yapım aşamasında her şeyin içine girerim. Zaten sevmediğim bir işe de bulaşmam. Onun için dört–beş yılda bir tane filmde rol alıyorum.

     – Bayağı da sakal bırakmışsınız. Ne kadar sürede uzadı o sakal?

     – Aşağı yukarı beş ayda uzadı. Teklif daha önce gelseydi sekiz ay da uzatabilirdim.

     – Filmde bahsedilen Malakanlar'dan kaldı mı artık Türkiye'de?

     – Yok, artık hiç kalmadı. Sadece Adapazarı'nda yaşayan birkaç tane aile var. Kars'ta da tek bir aile kalmış. Hepsi tekrar Rusya'ya geri dönmüşler. Azerbaycan'da da yaşayan bayağı Malakan var.

     – Neden dönmüşler?

     – 1962'de bir kanun çıkmış ve bundan çok rahatsızlık duyup her şeylerini bırakıp geri dönmüşler. Ondan önce de 1914 ve 1919'da büyük bir kısmı dönmüş geri. Dönüş nedenleri de savaşa karşı olmaları. Zaten Türkiye'ye de Rus Çar'ı adına savaşmadıkları için sürülmüşler. Malakanlar, Ortodokslar ama çok farklı bir din anlayışları var. Onların Hıristiyan dinini algılamaları bizim Aleviler gibi. Mesela onlarda da kilise yoktur, haç kullanmazlar. Din anlayışları çok daha yumuşaktır. Çok hoşgörülü ve ılımlı bir halk oldukları için Kars'a büyük bir miras bırakmışlar. Kars halkının bu denli hoşgörülü ve değişik olmasının nedenlerinden bir tanesi de Malakanlar'dır. Türk köylüsünü de bayağı eğitmişler. Kaşarı ve gravyeri mesela onlar öğretmiş.

     Oğlumu İzlerken Duygulandım

     – Ne kanunu bu?

     – Şimdi ne söylersem eksik bilgi vermiş olurum ama onlarla ilgili bir kanun çıkarmışlar.

     – Film farklı ırklar arasında hoşgörüyü yüceltmesiyle de dikkat çekiyor. Son dönemde yaşanan kötü olaylardan sonra hoşgörülü bir toplum olduğumuzu tekrar hatırlattı bize.

     – Biraz fazla sömürülüyor bu hoşgörü olayı. Türkiye'de artık hoş görülemeyecek olaylar yaşanıyor. Çok suskun ve korkak bir toplum haline geldik. Aydınlıktan korkan beyinler yetiştirmeye başladık. Aydınlık çok önemli. İşte bu film de bunun altını çiziyor. Doğuda küçücük bir köyde bir kız çocuğunun aydınlıklarla dolu bir hayata adım atmasının öyküsünü anlatıyoruz.

     – Filmde sizin gençliğinizi oğlunuz Barış oynadı. Neler hissetiniz onu izlerken?

     Bayağı etkilendim onu izlerken. Kaldı ki onun sahnelerinde hep setteydim. Ona aktörlüğün püf noktalarına dair her şeyi anlattım. Ama film başka bir şey, perdeye yansıdığında insan duygulanıyor. Kendisi şu anda ABD'de mastır yapıyor gelemedi galaya.

     – Barış hangi dalda eğitim alıyor?

     – Bilgisayar, bilişim okudu ve şimdi orada uzmanlık alanında master yapıyor.

     – Türkiye'ye döndükten sonra oyuncu olmak gibi bir düşüncesi var mı?

     – Hiç bilmiyorum. Barış bu, ne yapacağı belli olmaz. Geldiği zaman kendisi karar verecek her şeye.

     – İlk defa mı kamera karşısına geçti?

     – Evet, ilk defa... Bu zamana kadar ben çocuklarımı hiç sete götürmedim. Hayatlarında hiç set görmediler.

     – Şerif Sezer'le kaç yıl aradan sonra kamera karşısına geçtiniz? En son "Yol" filminde oynamıştınız değil mi?

     – 28 yıl sonra tekrar bir araya geldik. Birlikte oynamamız için bir–iki film teklifi geldi ama ben senaryoları beğenmedim. Galiba fazla seçiciyim.

     – Evet, en son "Vizontele Tuba"da izledik sizi. Neden bu kadar uzun süre kameralardan ayrı kaldınız?

     – Evet, en son beş yıl önce kamera önüne geçtim. Çünkü zor beğenen birisiyim. Tabii bir de fazla film teklifi de gelmiyor, çünkü çok fazla film çekilmiyor.

     Tarık Akan’ın 93 Harbi sonrasında Çar'ın Rusya'dan Kars'a sürgüne yolladığı Malakan kavminin tek temsilcisi Mişka'yı canlandırdığı film, küçük bır kız çocuğunun piyanoyla tanışmasıyla değişen hayatı anlatılıyor.

     Saylan’ın Öğrencileri Işık Evleri'ne mi Gitsin!

     – Bu aralar keyifleriniz nasıl?

     – Ülkemin sıkıntısı beni huzursuz, hatta hasta ediyor. Onun dışında bir sorunum yok.

     – Türkan Saylan'ın sorgulanmasına siz de çok üzüldünüz galiba...

     – Evet, O'nun gibi melek bir kadından ne istiyorlar? "Çağdaş Yaşamı Koruma Derneği"nden 21 binden fazla öğrenci yardım alıyordu. Bu derneğin çocukları okutmaktan başka ne derdi olabilir ki! Şimdi bu çocuklar, Fethullah Gülen'ın "Işık Evleri"ne mi gitsinler? Bu çocuklarla derdiniz nedir sizin!

     – Siz de eğitim konusunda büyük bir misyon üstlendiniz. "Özel Taş İlköğretim Okulu"ndan mezunlar çok iyi yerlere geliyormuş.

     – Her yıl 60 çocuk mezun ederiz. 60'ı da "Anadolu Lisesi"ne ve yabancı okula girer. Bu öğretmenlerimizin başarısıdır.

     – Peki, şu anki eğitim sistemini nasıl buluyorsunuz?

     – Cumhuriyet'in kurulmasıyla birlikte Türkiye'de çağdaş anlamda çok büyük bir eğitim atılımı yapıldı. "Köy Enstitüleri"nin yetiştirdiği öğretmenler çağdaş, ilerici bir anlayışla öğrenciler yetiştirdi uzun zaman. Ancak bu çağdaş, batıya dönük eğitim anlayışı 1980'lerden sonra gittikçe tırpanlanıyor. 30 yıldır gıdım gıdım, yavaş yavaş çağdaş eğitimin altı oyuluyor. Kitap okuma oranları düşmüş. Öğretmenlerin hocalık misyonunun içine başka düşünceler girmiş. Öğretmenler "ılımlı islam" politikalarıyla yetiştirmiş. Onlardan yetişen çocuklar ise bir başka türlü.

     Söyleşi: Mevlüt Tezel – Hürriyet Kelebek • 20 Nisan 2009




Son Güncelleme:02.08.2021 22.17
Toplam Ziyaret:5783609
Online Ziyaretçi Sayısı:17
Bugünlük Ziyaret :653

Bu Site En İyi Firefox,Chrome,Safari'de ve 1024x768 Çözünürlüğünde Görünür.